Parola NUH!/Bilge ALTUN
Bir lider düşünün büyük bir kurtuluş savaşı vermiş ve bunun sonunda özgür bir Cumhuriyet kurmuş. Büyük becerisi ve vatan sevgisiyle, fakirlikten kırılan devletini kısa sürede hiç olmadığı kadar büyütmüş. Dünyada söz sahibi ülkeler arasında yer almayı, sonsuz gücüyle var etmiş. Büyük başarılarla dolu yıllar, aynı zamanda düşmanlarının kinle izlediği yıllar olmuş. Liderinin hastalanmasını bilen/ölümüne yol açan düşmanlar, sinsice onun bu hayattan gideceği ana kadar beklerken, elbette truva atı piyonlarını yerleştirmekten de bir an olsun geri durmamış. Sonuçta Cumhuriyet kurulana kadar ülkeyi kurtuluş savaşına sürükleyen yobazlık, etnik terör kendi ellerindeymiş. Efendisi olduğu gruplara talimatla neler yaptırabileceklerini bildiklerinden, liderin ölümüne kadar (çok daha ileride kullanacakları) sürede, soysuzları bir bir hazırlamış... Aradan zaman geçmiş... İyice ağırlaşan hastalığına yenik düşen lider ve halkı, gözyaşları içinde birbirinden ayrılmış. Ülkenin sahipsiz kaldığını düşünen düşmanlar, hemen sevinç naraları atmaya başlamış... Oysa ulu liderin kısa sürede gerçekleştirdiği devrimler, ülkenin sadece aydın geleceğinin ışığı olmamış. Devrimler başka planları, planlar ülke sınırlarından bir karış bile verilmeyeceğini, ülke sınırları ise kurduğu Cumhuriyetin çelikleşmiş duvarlarının yıkılamayacak kadar sağlam olmasına nedenmiş... Sevinç naraları atan düşmanlar, elbette ki bu planlardan habersizmiş. İçeri sinsice yerleştirdiği iç düşmanlarını hemen Cumhuriyeti yok etme hedefine kilitlemiş. Aradan yıllar geçmiş... Liderin ölümünün ardından ilk olarak, ülkenin ekonomik bağımsızlığına ve eğitimine eş zamanlı saldırı yapılmış. Bu sayede ülke hem dışa bağımlı olacak, hem de yeni yetişen nesiller, liderin sağlamaya çalıştığı büyük bilim insanları, sanatçılar gibi aydın kitleden, tüm bilgi dağarcığından mahrum kalacakmış. Aradan biraz daha yıllar geçmiş... Düşmanların içeri sızdırdığı uşaklar önemli yerlere gelmeye başlamış. Bir taraftan yobazlığın rahatça yayılması sağlanırken, ülkenin yumuşak karnı din, yapılan her türlü ihanete büyük kılıf olmaya çoktan adaymış. Elbette ki bu durum ileride yaşanacak yobaz tehlikenin henüz başlangıcıymış. Bu nedenle ülkeyi; sağ, sol, dinci, mezhep diye ayırmayı görevleri gereği yapan liderler, halkın birbirlerinden ayrışmasının ilk yollarını da açmış. Bu açılma, çatışmalara, büyük kan dökülmesine, Kurtuluş Savaşını birlikte veren halkın birbirlerine kin duymasını sağlamış. Bu sırada dışarı bağımlılığın artmasıyla yaşanan ekonomik zorluklar da cabasıymış. Aradan yıllar, yıllar geçmiş... Dış düşmanlar türlü denemelerine rağmen Cumhuriyeti yine devirememiş. Hiç bir biçimde fiilen işgal edilemeyen bu topraklara olan kinleri, hiç olmadığı kadar artarken, bu kez hiç bir uşağa benzemeyen birini, Cumhuriyet'i yıkmak üzere başa geçirmişler. İktidara gelmeleriyle, ilk olarak dış düşmanların yıllardır hazırladığı gruplara özgürlük vererek kıyıma başlamışlar. Ülkedeki kıyımı durduracak tek bir güvenlik gücü varmış; haliyle bu güçler, yeni gelen liderin en büyük düşmanıymış. Bu büyük gücü kendi içinde yıpratmak, çözmek, dağıtmak için hemen kolları sıvamış. Türlü ihanet dolu senaryolarını, özgürlük verdiği yobaz çetesiyle birlikte kısa sürede hayata geçirmiş. Dış düşmanlar onu başa getirerek çok doğru bir seçim yapmış. Zira yeni liderin; Cumhuriyetle kazanılan değerlere, Cumhuriyeti kazandıran lidere, doğasına, insanına, tarihine bitmek bilmeyen kini varmış. Hiç vakit kaybetmeden ülkenin bankasını, fabrikasını, milli olan tüm varlığını satmış. Zaman içinde tarımı yok edip toprakları işleyemez hale getirirken, dışa bağımlı olmanın önemli şartını gerçekleştirdiğinin tabii ki farkındaymış. Adalet kurumlarını kendisine bağlamış. Bu sayede doğruları görenleri mahkum edip kendisinin ardından gelenleri ise abad edeceğini söyleyerek, en büyük mülkte depremler yapmış. Yeraltı kaynaklarını yabancı şirketlere açmış. Böyle bir kaynağın dışarıda alımı olduğunu bildiğinden, ülkeyi refaha sürükleyecek bu yol aceleyle durdurmalıymış. O gelmeden çok önce kendisi için hazırlatılan sahte aydınlar ile, ülkenin şanlı tarihine saldırılar yaptırıp toplumun kendisine olan inancını sarsmaya başlamış. Aradan yıllar, yıllar, yıllar geçmiş... Yıllarca ürettiği yalan, kıyım ve ihanetin ardından hiç bir öz değeri kalmayan ve başından beri (kendi nazarında) yok hükmünde olan Cumuriyet, artık yıkılabilirmiş. Fakat bunu toplum önünde söylemeye henüz hazır olmadığından, bu sözü söyleyecek kuklalar kullanmış. Bu arada da bilgisi yokmuş gibi davranııp kendine ait güvenlik güçlerini, yobaz ve etnik teröristleri o gün için hazır tutmaktaymış. Fakat tüm bu çeteleri kurup var olana eklemiş olsa da; büyük hırsı ve kini gerçeği göremeyecek kadar gözlerini kör etmiş. Öyle ki geldiği günden beri mazlum kılıfına girerek; ezilen halk bizden, diğerleri bizi ezenler algısının zaman içinde çatırdayıp kırıldığını bile görememiş. Ayrıştırdığını sandığı halk, tüm bu yaşananlar karşısında Cumhuriyeti kuran büyük liderini çok daha sahiplenmiş. Sahiplendikçe sağ, sol, mezhep, din demeden vatan aşkıyla yananların olduğu büyük bir çatı oluşturmuş. Bu çatı bir gemi, geminin adı ise NUH'muş. NUH'u ve gemiyi yok sayanlar feci biçimde boğulacaklarına yine inanmamış. Oysa Cumhuriyet'i kuran büyük lider en başından beri NUH'muş. Kurtuluş savaşında verdiği başarının adı olan NUH, iç düşmanların tam kazanacaklarını sandıkları bir anda boğulacakları üzerine parolayı çoktan vermiş!.. |
716 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |