Altın, kimyada Au sembolü ile gösterilen yumuşak, parlak sarı renkte metalik bir elementtir. Au Latince Aurum(Altın) kelimesinden gelmektedir. Altının parlak sarı rengi, asitlere karşı dayanıklılığı, tabiatta serbest halde bulunabilmesi ve kolay işlenebilmesi gibi özellikleri, insanların ilkçağlardan beri ilgisini çekmiştir.
Altının bazı özelliklerini (kullanış gayesine göre) değiştirmek için çeşitli alaşımları yapılır.
Altın ayarı: Altının kimyadaki saflığı “yüzde” ile, mücevhercilikteki saflığı ise “karat” veya “ayar” terimleriyle ifade edilir. Buna göre 24 ayar (veya karat) altın % 100 saf altını, 22 ayar ise % 91, 6 saf altını ifade etmektedir. 22 ayar altının % 8,4’ü diğer metaller ile tamamlanmıştır. Altına gümüşün ilavesi yeşilimsi, nikel ve platinin ilavesi beyaz, çinkonun ilavesi sarı ve bakır ilavesi de bakır miktarına göre sarıdan kırmızıya kadar değişen renkler kazandırır.
Altın işi: Altından yapılan heykel, kap, kacak, mücevher süsleme ve paraların hepsine verilen ad. Altın metallerin en yumuşağı ve en kolay biçimlendirilebilenidir. 10 gr altın dövülerek 11 m2’lik ince bir levha veya çekilerek 570 m uzunluğunda ince bir tel elde edilebilir. En rahat çalışılabilen metal olarak kalemle işlenerek, kakılarak, dövülerek, oyularak, kabartılarak, dökülerek varak haline getirilip ahşap, metal, deri ve parşömen gibi başka eşyaları kaplamada da kullanılmıştır.
TARİH BOYUNCA ALTIN
Altının ilk olarak toprak yüzeyinde bulunduğu tahmin edilmektedir. İnsanoğlu’nun bilinen, altını ilk kullandığı tarih M.Ö. 4000 yılıdır. Orta ve Doğu Avrupa’nın bazı bölümleri’nde kullanılmıştır.
M.Ö. 3200 yıllarında ise Mısır hükümdarları altını eşit boyda çubuklar halinde çekerek para olarak kullanmaya başladılar. Mısırlılar aynı zamanda altının diğer metallerle alaşımı ve yaprak şeklinde işlenmesi sanatında da ustaydılar. Aynı dönemde Irak-Urdaki kraliyet mezarlarında da altın kullanılmıştır.
Peru’da M.Ö. 2000 yılına ait altın ziynet eşyaları kalıntılarına rastlanmış olup, Amerika kıtasındaki Aztekler ve İnkalar'ın da altına tutkun oldukları bilinmektedir. Altına önem veren eski medeniyetler arasında; Yunanlılar'ı, İranlılar'ı, Makedonyalılar'ı, Asuriler'i, Sümerler'i ve Lidyalılar'ı saymak yerinde olur.
M.Ö. 1500 yılında Şekel (Miskal) Orta Doğu’da altını standart ölçü birimi olarak kullandı.
Altın M.Ö. 1091’de Çin’de M.Ö. 550 yıllarında Lidya Kralı Krezos tarafından Lidya’da para olarak (sikke) bastırmış ve altının para olarak basılması ile de ticaret artmıştır. Şehirler zenginleşmiş ve dünya yeni bir refah devresine girmiştir.
Türk boylarında İskit ve Sormatların (M.Ö. 1000) milli kahramanları konu alan altın toka yapımında ileri oldukları bilinmektedir. Dördüncü ve dokuzuncu yüzyıl aralarında ise altın kase, vazo işçiliğinde en güzel örnekleri vermişlerdir. Bu eserlerden bir kısmı New York, Morgan kolleksiyonunda teşhir edilmektedir. Türkler müslümanlığı kabul ettikten sonra altından eşya yapımını azaltmışlardır. Altın eşyayı sadece süs olarak kullanmışlardır.
Jullius Caesar Gaul’de (Fransa) M.Ö. 58 yılında Roma’nın borçlarını ödemek için yüklü bir miktar altına el koydu.
Venedik’in M.S. 1100 yıllarında batı ve doğu arasındaki ticaret yolları üzerinde olması dünyanın önde gelen altın pazarı olma pozisyonunu korudu.
İspanya kralı Ferdinand M.S. 1511 yılında kaşifleri ‘Altın getirin!’ emriyle, batı yarıküreye yolladı.
Londra darphane amiri Isaac NEWTON M.S. 1717 yılında altın fiyatlarını sabitledi ve bu iki yüzyıl sürdü.
İlk Amerikan altın parası, Ephraim Brasher tarafından M.S. 1787 yılında basıldı.
1783 yılında İsveç'de Scheele'nin siyanür çözeltisinin altını çözdüğünü keşfetmesinden sonra altın üretiminde çok önemli bir dönem başlamıştır
MS-1833 yılında Kuzey Carolina, ilk Birleşik Devletler altın hücumuna sahne oldu. Eyalet, 1828 ‘e kadar PHLADELPHİA’daki Birleşik Devletler darphanesinin tüm altın paralarının yapımına kaynak oldu.
California altın hücumu M.S. 1848’de , James Marshall’ın Amerikan Sacremento nehirlerinin birleşiminde, John Sutter’ın kereste fabrikasının yanındaki su yolunda ilk altın parçasını bulmasıyla başladı.
California’dan dönen Edward Hammog Hargraves bir hafta içinde Avusturalya'da altın bulacağını tahmin etti ve oraya vardıktan bir hafta sonra (M.S. 1850) Yeni Güney Gallerde altın buldu.
George Harison ,güney Afrika’da ev yapmak için taşları kazarken altın buldu. (M.S. 1886)
Glasgov’lu doktorlar Robert ve William Forrest ve kimyager John S. Mac Arthur siyanür kullanarak altın çıkartma patendi aldılar (M.S. 1887). Altının siyanürle zenginleştirilmesi endüstriyel anlamda ilk kez 1889'da Yeni Zellanda'daki Crown Mine'da gerçekleştirilmiştir.
MS- 1896: İki altın arayıcı kuzey Kanada'daki Klondike nehrinde balık avlarken altın buldu.Alaska Yucon bölgesinin güneyinde daha fazla altın bulunduğu söylentileri, 1898’de 100 yılın son hücumu olan Alaska altın hücumu patlak verdi.
MS-1900: Birleşik Devletler, para birimleri için altın standartlarını benimsedi.
MS-1903: Engelhard derneği altını yüzeylere basmak için organik bir araç yaptılar önceleri dekorasyonda kullanılan araç daha sonra mikro devre baskı teknolojisinin esası haline geldi.
MS-1922: Kral Tutancomo’nun M.Ö(1352) mezarı, yaklaşık 1200 kg’lık tabutun ve yüzlerce altın objenin çıkarılabilmesi için açıldı.
MS-1927: Fransa’daki tıbbi araştırmalar, altının romatizma tedavisinde değerli bir madde olduğunu kanıtladı.
MS-1933: Başkan Franklin D.Roosevelt altın ihracını yasakladı.Altının dolarla değişimini durdurdu. Amerikan halkına sahip oldukları tüm altınları teslim etmelerini söyledi ve altına günlük fiyatlar belirledi.
MS-1934: Roosevelt ,altın fiyatlarını ons başına 35 $ olarak sabitledi.
MS-1935: Western Electric, AT&T telekomünikasyon ekipmanlarının şalterleri için, alaşım # 1’i kullanıma sundu. (%69 altın,%25 gümüş,%6 platinyum)
1944 yılında ABD'deki Bretton Woods kasabasında toplanan 44 ülkenin temsilcileri, savaştan sonra uluslararası değiş tokuşları daha düzenli kılmak için "god exchange stardard" denilen bir para sistemine geçtiler. Bu sistemin temel ilkesi şuydu:
Her ulusal para, bir başka değerle değiştirilebilir, aynı zamanda altına da çevrilebilirdi. Bu değişimde referans para, Amerikan dolarıydı ve parite şöyle kurulmuştu. Bir ons altın, yani 29 gram altın 35 dolara eşitti. Kısacası, bir kişi, sabit bir kurdan elindeki doları serbestçe altına, altını da dolara çevirebiliyordu. Bu sistem 1971 yılında geçersiz hale geldi. Çünkü, Amerikan devlet başkanı Nixon, aynı yıl, doların altına çevrilebilmesine son verdi. O yıl Amerikan dış borçlar dengesi kırmızı alarm veriyordu ve dünyanın diğer yörelerinde çok miktarda altın hareket halindeydi.
MS-1947: İlk transistor AT&T BELL laboratuarlarında kuruldu.
MS-1960: Kızılötesi yansımaları maksimize etmek üzere altın kaplı aynalar kullanılmak suretiyle lazer icat edildi.
MS-1961: Modern madencilik Nevada Carlin Trend’de başladı.Bu Nevada ’yı ülkenin en büyük altın madencilik eyaleti yaptı.
MS-1968: Intel, altın devrelerle bağlı 1024 transistorlu bir mikroçip piyasaya sürdü. 15 Martta, altında uygulanan 35$’lık sabit fiyat bırakarak serbest hale getirdi.
MS-1969: Altın kaplı başlıklar aydaki astronotların gözlerini güneş ışınlarından korumak için kullanıldı.(Apollo 11’in aya inişi)
MS-1970: Işık tarafından üretilen elektronları toplamak için altın kullanan aygıtlar icat edildi. Video kameralar da dahil olmak üzere yüzlerce askeri ve sivil aletlerde kullanıldı.
MS-1971: Koloidal altın belirleme sistemi, İllinois Amersham Enstitüsü tarafından piyasaya sunuldu. Küçük altın kürecikleri, dünyanın dört bir yanındaki laboratuarlarında, hastalıkların tedavisinde kullanılmak üzere, insan vücudundaki belli proteinleri ve işlevlerini belirlemek için kullanıldı.
MS-1974: 31 Aralık’ta, devlet,herkesin kendi altınına sahip olması üzerindeki yasağı kaldırdı.
MS-1980: Altın, 21 Ocak’ta gün içinde 870 $’lık tarihi fiyatına ulaştı.
MS-1986: Otomobillerde, güvenilirlik için, altın şalterler kullanılan hava yastıkları ortaya çıktı.
MS-1987: Otomobillerde, güvenilirlik için.altın şalterler kullanılan hava yastıkları ortaya çıktı.
MS-1996: Altın kaplı parabolik teleskop taşıyan Mars Global Ölçüm Uydusu, iki yıl boyunca tüm Mars yüzeyinin haritasını çıkarmak üzere uzaya fırlatıldı.
MS-1997: Senato,vergi mükelleflerine Yardım Yasasını getirir. Bu yasa, Bireysel Emeklilik Hesabı olanlara, %99.5 yada bunu aşan bir oranda olması kaydıyla, hesaplarına altın para yada külçe alma hakkı verildi.
Günümüzde altının değeri, belli başlı mali merkezlerde gün gün belirleniyor.. Bu merkezlerden en önemlisi, Londra Altın Piyasası... Fiyat, gün boyunca küçük de olsa değişiklikler gösterdikten sonra, öğleden sonra 3'te sabitleniyor. Değişimlerde aracı değer olarak neden altın yerine başka bir değerli maden seçilmedi? Bunun en önemli nedeni, bu madenin asırlar boyunca çok çeşitli halklar tarafından "sağlam ve güvenilir" olarak görülmesi.
ALTIN STANDARDI SİSTEMİ
Standart para biriminin, belirli bir ağırlıkta altın olarak kabul edildiği veya para değerinin belli ağırlıkta altının değerine denk tutulduğu para sistemi. Ülke içinde altın standardının benimsenmesi, milletler arası seviyede de altın standardının uygulanması sonucunu getirir. Altın standardında ya altın sikkeler kanuni olarak para dolaşımına girer veya kağıt para, istendiğinde sabit bir fiyatla altına çevrilebilir.
Hiçbir ülkede altın standardı uygulanmasa da milletlerarası seviyede altın standardı sistemi yürürlükte kalabilir. Bu durumda, ya altının kendisi veya sabit fiyat üzerinden altına çevrilebilen bir para birimi milletlerarası ödeme aracı olarak kullanılır. Bu sistemde, ülkeler arasındaki döviz kurları sabittir. Döviz kurları, altının bir ülkeden ötekine taşınma maliyetini aşarak sabit altın paritesinin üzerine çıkar veya altına düşerse, kurlar resmi seviyeye dönünceye kadar, ülkeden ülkeye büyük miktarlarda altın sikke ve külçe giriş veya çıkışı gerçekleşir.
Altın standardı ilk defa 1821’de İngiltere'de kondu. Birçok devre geçirdikten sonra 1937’ye gelindiğinde tam altın standardını sürdüren hiçbir ülke kalmadı. II. Dünya Savaşı sonrasında, döviz kurlarının genellikle dolara veya altına göre ayarlandığı bir sisteme geçildi. 1958’de yeniden bir tür altın standardı sistemine dönüldü. Buna göre, önde gelen Avrupa ülkeleri milletlerarası ödemelerde kendi paralarının altına veya dolara serbestçe çevrilebilirliğini garanti ediyorlardı. Milli seviyede altın standardına dönüş ise hiç görülmedi.
- Saf altın havadan ve sudan etkilenmez. Pas veya küf yapmaz, parlaklığını ise sürekli korur.
- Altın en kolay şekil alan ve parçalanmadan incelebilen elementtir.
- Dünyadaki altının sadece üçte biri ulusal bankaların rezervinde bulunmaktadır.
- Güney Afrika altın üretiminde ilk sıradadır. İkinci sırada ise ABD geliyor.
- Dünya altın üretimi 11 ülkenin hakimiyeti altında; bunlardan sadece ikisi Avrupa ülkesi: Özbekistan ve Rusya...
- Günümüzde, Avrupa'nın tamamında, her yıl yaklaşık 25 ton altın üretiliyor.
- Dünya üzerinde 50 ülke, her yıl 2500 ton altın üretiyor.
- Yerkabuğunda ise, bir ton kayada sadece 5 mg. altın barınıyor.
- Okyanus sularında toplam 20 milyon ton altın bulunmaktadır. Bu miktar ise her litrede 0,002 mg.altın içerdiği görünmektedir.
-Altın su dan 19 kat daha ağırdır. Okyanustaki altın ise suyun içinde yer almaktadır.
-İlk altının bulunması M.Ö'lere dayanmaktadır. Bu dönemlerde altın kütleler halinde bulunup ateşte eritilip levhalar üzerine yapıştırıldığı ileri sürülmektedir.
-Çok düşük kalitedeki altının elde edilmesinde Çin'de yetiştirilen hardal bitkisiyle yapılıyor. Maliyeti düşük olduğu için.
-Bugüne kadar en büyük altın külçesi Avustralya'nın Victoria eyaletinde çıkarıldı. "Welcome Stranger" adı konulan bu külçenin ağırlığı 78 kg. idi ve yüzde 91 saf altından oluşuyordu.
-Kuyumcu tartısıyla 31,1 gr'lık altın, uzatıldığında 54 km'lik bir tel oluşturabiliyor. Yine ezildiğinde ve uzatıldığında, 4 metrekarelik bir alanı kaplıyor.
-Güney Afrikalı bilimadamları, Mineral örneğiyle beslenen bakterileri kullanarak bu "görünmez altın'ı elde ettiler.
-1 litrelik bir süt kutusunun içine saf altın doldurulsa pek çoğumuz bunu tek elimizle kaldıramayız; çünkü ağırlığı 20 kg. civarına yaklaşır.
-İnkalar altını "Güneşin teri" olarak düşünüyorlardı. İnkalar, güneşin simgesi olarak gördükleri altına karşı büyük bir inanç besliyorlardı ve tapınaklarında bu madenden yapılmış sayısız zenginlik bulunuyordu.
-Güneş sisteminde altının en çok bulunduğu gezegen Merkür gezegenidir.
-Güneşten uzaklaştıkça sırası ile her gezegende bir öncekinden daha az altın bulunur.
-Türkiye'de işletilebilir 450 ton altın ve 1100 ton gümüş bulunmaktadır.
-140 ülkeyi koordine eden Ulusulararası Para Fonu'nun rakamlarına göre; Dünya genelinde her gün 30 bin ton altın el değiştiriyor
-ABD mahzenlerinde 8 bin ton altın bulunduğu iddia ediliyor
-Altın çoğunlukla verimli topraklarda bulunuyor.
-Bulutlarda da tonlarca "görünmez altın" bulunuyor.
-Saf altın 24 ayardır. Genelde binde 995 (1000 / 995) oranında saftır. Merkez bankalarındaki altın bu ayardadır. Piyasalara bakıldığından, Türkiye’de altın 22, 18 ve 14 ayarlarda tanınırken, Latin Amerika’da genelde 10, İngiltere’de 9, Almanya’da ise 8 ayar olarak kullanılır. İspanya ve Portekiz’de 19, Arap ülkelerinde ise 21 ayar altın mücevher talep edilir
-Tarihten bu zamana kadar toplam çıkartılan altın miktarı 25 metre en boy ve yüksekliğinde bir küp kadardır. Yani bu ölçü aşağı yukarı 8-10 katlı bir apartman kadardır.
-Eski Mısırlılar, altının tahrip olmayan gücüne hayrandılar. Bunun için, başka bir hayata doğru yolculuğa çıktıklarına inandıkları ölülerini, altın kaplama sarkofajlarla koruma altına alıyorlardı.
-Dünya toplam işletilebilir altın rezervi 49 bin tondur ve bunun % 65'i dünya altın üretiminde ilk sıraları paylaşan ABD, Kanada, Avustralya ve G. Afrika'da bulunmaktadır.
-Bugün dünya altın üretimi 125 bin ton... Bu miktarla, kenar uzunluğu 1,8 km'yi bulan bir altın küp yapılabilir.
-Karşılığı olsun veya olmasın Dünyada her yıl altın aramaları için 1-2 milyar dolar harcanmaktadır
- Türkiye altın üretimi konusunda dünya sıralamalarında yer almazken, talep eden ülkeler arasında ilk 5'i koruyor. Bu veri 2005 yılı için geçerlidir.
- Günümüzde Dünya altın üretiminin % 85'i siyanürle yapılmakta iken sadece % 15'lik bölüm diğer fiziksel yöntemlerle gerçekleştirilmektedir. Bugünkü koşullarda, endüstriyel prosesler içinde siyanür yerine kullanılan başka bir kimyasal reaktif yoktur.
- Siyanürle altın çıkarmak 100 yıl önce bulunmuştur
- Dünyada paranın değeri hala altınla ölçülmektedir. Bir ülkenin rezevinde altın ne kadar çoksa o kadar parası değerli sayılıyor. Bir ülkenin, üretimi, ithalatı ve ihracatı haricinde.
- Altının değerini borsası karar veriyor .
AYAR NEDİR?
Altın, mücevher sanayii dahil, pek çok alanda saf olarak kullanılmaz. Hem değerli oluşu, hem de saf hâlinin çok yumuşak olması buna engeldir. Bunun yerine bakır ve başka maddelerle alaşım hâline getirilir. Bu alaşımlarda altın kütlesinin diğer metallerin kütlesine oranına “ayar” denilir. Saf altın eski çağlarda kullanılmıştır. Günüzümde ise kıratlık değeri verilmiştir. Bu değerler sırasıyla; 22, 21, 19, 18, 14, 10, 9 ve 8 ayar olarak kullanılır..
Bir yüzüğün 18 kırat olması, 18'lik bölümünün saf altından, geri kalan kısmının ise başka metallerden oluştuğu anlamına geliyor.
19. yüzyılda, altının değerini ifade etmek için "binler" sistemi getirildi. Buna göre 18 kırat altının ayar damgası 750 olarak tanımlanıyordu. Yani 750'lik bölümü saf altın 250'lık bölümü diğer metaller.
24 ayar saf altın genelde binde 995 (1000 / 995) oranında saftır. Geri kalan kısmı ise diğer metallerden oluşmaktadır. 14 ayar altını ele alırsak [(14/24) x 100], yaklaşık yüzde 58,5 oranında saf altın içerdiğini görürüz.
22 karat: %91.6 sı altındır ve 916 olarak damgalanır: Yüzük ve zincirler için ama asla pırlanta ile kullanılmayan bir alaşımdır.
21 ayar : %87.5’i altındır
19 ayar : %79 altındır
18 karat: %75'i altındır ve 750 olarak damgalanır: Daha sert bir alaşımdır ve pırlanta ile kullanılır.
14 karat: %58.5'i altındır ve 585 olarak damgalanır: Genellikle küpe ve zincirler için kullanılan sert bir alaşımdır.
10 ayar : %41,6’sı altındır
8 karat: %33.3'i altındır ve 333 olarak damgalanır: Çok sert bir alaşımdır
Türkiye’de altın 22, 18 ve 14 ayarlarda tanınırken, Latin Amerika’da genelde 10, İngiltere’de 9, Almanya’da ise 8 ayar olarak kullanılır. İspanya ve Portekiz’de 19, Arap ülkelerinde ise 21 ayar altın mücevher talep edilir.
Altının içerisinde kullanılan bileşimler:
Platin: Normal altın için kullanılır. Gümüş: Beyaz altın için kullanılır. Bakır: Kırmızı altın için kullanılır. Pirinç: Normal altın için kullanılır. Nikel: Allerjiler nedeni ile kullanmaktan kaçınılmalıdır.
Altının Renkleri: Hepimizin bildiği gibi altının saf ve doğal rengi sarı. Ancak, moda trend'leri ve kişisel zevkler doğrultusunda, tasarımlara derinlik kazandırmak ve ışığın etkisini artırmak için, altın çeşitli oranlarda başka metallerle karıştırılarak değişik renkler elde ediliyor. Altın alırken, daha bilinçli davranmak ya da beğenileriniz doğrultusunda seçimler yapmak için, altın renkleri konusunda biraz daha detaylı bilgiye sahip olmanızda fayda var...
Sarı Altın: Parlak, zengin ve sıcak... Çağlar boyu kadının altının doğal rengini tercih etmesindeki ana etkenlerden biri belki bu üç kelimede gizli. Takı üretimi sırasında altın, bakır ve gümüş ile karıştırılabiliniyor. Ancak karışım oranı belirlenirken, esas rengin bozulmamasına özen gösteriliyor.
Kırmızı Altın: Bakır ilave edildiği için kırmızı renklidir. Günümüzde, Osmanlı döneminde olduğu kadar popüler olmasa da, beyaz ve sarı altınla birlikte modern tasanmlarda kullanılmakta... Ancak, uzak doğu trend'lerinin ya da etnik temaların yükselişiyle birlikte, otantik takılarda daha sık kullanılmaya başlandığı da bir gerçek
Yeşil Altın: Bakır ve daha çok gümüş karıştırılarak elde ediliyor. Nadir görülen bu tondaki altını, modern tasarımcılar, isteğe bağlı olarak çok özel koleksiyonlannda ya da siparişlerde kullnıyorlar.
Beyaz Altın: Altının beyazlığı güçlendiren palladyum ve iridyum ile karştınlması sonucu elde edilir. Günümüzde, özellikle genç kadınlar arasında seviliyor. Beyaz altında kullanılan diğer bir element olan nikel, alerjik reaksiyonlar yarattığından, kullanımı yasaklanmaya başlanmıştır.
ALTININ BAKIMI
Saf altın, diğer elementlerle kolay kolay reaksiyona girmeyen, kararlı bir madendir. Hava ve sudan etkilenmediği için, hiçbir zaman paslanmaz, kararmaz ve donuklaşmaz. Ancak takı üretimi esnasında ilave edilen bakır, nikel, çinko ve gümüş gibi başka madenler, altın kadar dayanıklı olmadığı için dikkat edilmediği takdirde takının görünümünde birtakım bozukluklar meydana getirebilirler. Ya da zaman içinde, eğer takınız farklı bir dizayna sahipse, köşelerinde, iç kısımlarında kirlenmeler meydana gelebilir. Bunu engellemek amacıyla, altın takı kullanımı sırasında bazı noktalara özen göstermeniz, takınızın görünümü açısından faydalı olacaktır.
- Günlük ev işleri sırasında, altın takılarınızı çıkarın. Deterjan ya da leke çıkarıcı maddeler takının renginin zarar görmesine neden olabilir.
- Yüzerken, altın takılarınızı mutlaka çıkarmalısınız. Takıların kaybolma riskinin yanısıra, klor ve tuz görünümünü etkileyecektir.
Altın takılarınızı belirli aralıklarla temizlemeniz gerekir. Sabunlu ve sıcak suda bir müddet beklettiğiniz takılarınızı, yumuşak tüylü bir diş fırçası yardımı ile fırçalayın. Ancak fırçalama esnasında, fırçaya herhangi bir temizleyici madde ilave etmeyin. Takınızı içinde beklettiğiniz sabunlu su yardımı ile fırçalamanız yeterli olacaktır. Bu işlem, takılarınızın üzerinde biriken yabancı maddeleri gidermek için yeterlidir. Daha güçlü bir temizleyiciye ihtiyacınız yoktur ve daha güçlü temizleyiciler takınızın renginde değişiklikler meydana getirebilir. Fırçalama işleminin ardından, son aşama olarak, takılarınızı, sabunsuz, sadece soğuk ve duru bir suyun altında tutmanız ve üzerindeki sabunu arıtmanız yeterlidir. Dilerseniz temizleme işlemi için piyasada satılan ürünleri de deneyebilirsiniz. Ancak gümüş parlatıcılarını ya da temizleyici pudralarını altın temizliğinde kesinlikle kullanmayın.
YÜZÜKTE PARMAK ÖLÇÜSÜ NASIL ALINIR
Eğer Yüzük ölçünüzü bilmiyorsanız, aşağıdaki iki basit yöntemden birini kullanarak elde edeceğiniz değerlerle sizin için yüzük ölçünüz bulunabilir.
BİRİNCİ ÖLÇÜM TERCİHİ
1-Satın alacağınız yüzüğü takmayı düşündüğünüz parmağa daha önceden takmış olduğunuz bir yüzük varsa onu elinize alın, 2-Milimetre (mm ) ölçüsü olan bir cetvel bulun, 3- Yüzüğü yatay olarak masaya koyup boydan boya yüzüğün çapını ölçün. Bu işlemi yaparken yüzüğün en geniş kısmını ölçtüğünüze emin olun. 4-Cetvelden milimetreyi okuyun. 5- Bu değeri lütfen not alın ve kuyumcunuza verin. .
İKİNCİ ÖLÇÜM TERCİHİ
1- Eğer takmayı düşündüğünüz parmağınıza göre yüzüğünüz yoksa, elinize bir parça tel veya şerit halinde bir parça kağıt alın, 2- Kağıt şeridi parmağınıza sarın, iki ucun birleştiği yeri kalemle işaretleyin, 3-Milimetre (mm ) ölçüsü olan bir cetvel bulun, ve kağıdı işaretlediğiniz yere kadar olan kısmını ölçün. 4-Bu değer parmağınızın çevresinin uzunluğunu verecektir. 5- Bu değeri not alın ve kuyumcunuza verin.
AŞK ve güzelliğin simgesi olan takı ve yüzükler bir sanat olma yolunda devam ediyor. Metale şekil verenler önceleri demircilerdi. Onlarda bu işe at nalı ve araba süslemeciliğiyle başladı. Kaba şekiller verilmesinin ardından, zırh ve ince sanatın yapımıyla birlikte ayrı bir zanaatkarlık ortaya çıktı. Bu zanaatkarlık metalin üzerine şekil verme ve oyma sanatıyla başladı. Semer üzerine metal akıtmalar, kılıç, kalkan ve zırlar üzerine ince işlemeleri bu zanaatkarlar yapıyorlardı. Yerleri sadece demircilerin yanında oluyordu. Daha sonraları eski Mısır ve Romalılar döneminde bu ince zanaatkarlar genelde yöneticilerin yanlarında bulunmaya ve onların metal eşyalarını süslemeye başladılar. Bu eşyalar, kraliyet ailesinin veya soyluların, taç, yüzük, demir veya tunç yani metal heykel, metal tabak, metal bardak, sandalye vb. eşyaların süslemeleriydi. İnce zanaatkarlık demirciliğin önüne geçti.
Artık ülkeler, krallıklar metal üzerine yapılan işlemecilikle anılmaya başlanmıştır. Krallar ve padişahlar el işçiliğini yapan bu zanaatkarları arar oldular ve ülkelerinde onlara özel yerler tahsis edilmeye başlandı. Altın ve değerli taşların bulunmasıyla birlikte bu zanaatkarlara daha çok ihtiyacın olduğu görüldü. Takının tarihi, günümüzden 30.000 yıl önceye, Üst Paleolitik Çağ'a kadar uzanıyor.
Ancak uzmanlar, gerçek anlamıyla kuyumculuğun, Mezopotamya'da, Mısır'da ve Anadolu'da, M.Ö. 4 bin yılın sonlarına doğru başladığını iddia ediyorlar. Antik takıların karmaşık kompozisyonları, ayrıntılı ve özenli işçilikleri incelendiğinde, insanın yaratıcı gücünün dehası olarak görülmektedir. Altınla birlikte değerli taşların bulunması bir ülkenin zenginliği olarak yetmiyordu. Bu zenginliği gösteren ise kuyumcuların olmasıydı. Bir ülkede ne kadar çok kuyumcu var ise o kadar zengin bir ülke olduğu ifade ediliyordu. Kuyumcuları bol olan ülkelerde, altın ve değerli taş bulmaları o kadar kolay oluyordu. Ülkelerin adeta zenginlik göstergesi haline gelen kuyumcular, her ülkede altın ve değerli taş akışını sağlamaktaydı.
Eski çağların ustaları, saf altını döverek zar gibi inceltebiliyorlardı. Varak ve varak kaplama denilen bu teknik Mısırlılar, Çinliler, Yunanlılar tarafından kullanılmıştı. İslam sanatında altın ve gümüş varaklar, ahşap ve metal eşyanın yanı sıra minyatürlerin renklendirilmesinde, baskı motiflerinde ve elyazmalarında geniş ölçüde kullanılmıştı.
Kuyumculuk tarihinin başlangıcı gibi kabul edilebilecek varakçılık sanatı, 19. yüzyıl sonlarında savaş döneminin ekonomik sıkıntıları ve değişen sosyo-kültürel koşullarda hızla geriledi ve unutuldu. Kuyumculuğun tarihi, doğal olarak sayısız tekniklerle dolu. Günümüz kuyumculuğunda seri ve standart üretim için kullanılan santrifüj (merkezkaç) veya vakum gibi döküm tekniklerinin temeli olan kaybolan mum tekniği, delikli süslemeler yapmak için kullanılan ajur, kazıma tekniği, taneleme anlamına gelen granülasyon ya da Türk kuyumculuğundaki karşılığıyla güherse, tombaklama ve mine tekniği bunların belli başlıları...
Uşak/Lydia hazinesi ya da popüler adı ile "Karun Hazinesi" Anadolu'da kuyumculuk ve kullanılan aletlerle ilgili önemli bilgiler sunuyor. Bu hazine içinde yer alan iki tane bronz üfleme borusu ile takı ve heykelcilik üretiminde kullanılan 30 parça bronz kalıptan oluşan kuyumcu aletleri özel bir öneme sahip. Bronz üfleme boruları metalin ergitilmesi sırasında körük uçlarına takılıyordu. Bulunan kalıpların bir bölümü stampa pinçonlarıydı. Bir bölümü de kalıp üzerine konulan ince soy metal levhaların, çekiçlenerek kalıbın formunu alması için kullanılan dövme kalıplarıydı..
Birinci ve ikini dünya savaşları döneminde kuyumcular hep askerlerin hedefi haline gelmiştir. Savaşlarda kuyumcu olan esirler hep ayrı statülerde tutulmuştur. Generaller ve savaş galibi iş adamları kaliteli kuyumcuları yanlarına alarak, gerçek altın ve değerli taşların tanımı için kullanıyorlardı.
Zenginliğin simgesi olan takı ve altın ile değerli taşların bir arada bulunduğu yerlerde kuyumcular olmuştur. Böyle olunca da kuyumcular her zaman tehdit altında kalmışlardır. Bazı iddialara göre, dünyada mesleklerini severek yapan iki grup olduğu belirtilir. Birincisi doktorlar "can kurtardıkları için", ikincisi de kuyumcular, "sevgiyi ve el işlemeciliğini değerli taşlara ve altına" işlediği için.
Günümüzde her cadde arasında bir altın satan kuyumcular görüyoruz. Bunlar kuyumcuların artması anlamına gelmemektedir. Kuyumcu zanaatkarları bir ilde belli bölgelerde ve toplu halde bulunurlar. Altın ve taş işlemeciliği yapan zanaatkarlarda bazen kendi aralarında ayrılırlar. Hatta gümüş işlemeciliği yapan zanaatkarlar da kendi aralarında ayrılırlar. Lakin bütün zanaatkarlar birbirlerinin adreslerini iyi bilirler. Her meslekte olduğu gibi kuyumculuk zanaatkarlığını yapan el işçilerinin kalitelisinin kim olduğu ve yaptığı işçiliğin fiyatının ne kadar yüksek olduğu bilinmektedir. Lakin gerçek bir kuyumcu zanaatkarı yıllarını harcayarak bu konuma gelmeyi başarabilmiştir. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte, kuyumcu zanaatkarlarının sayısı da giderek azalmıştır.
Şimdiki zanaatkarlar "elmas, altın veya gümüş ile değerli taş işlemeciliği" teknolojiden olduğundan daha fazla yararlanmaktadır. Şayet bu aletlerin olmaması durumunda parmaklarındaki işlemecilik maharetinin azaldığı belirtilmektedir. Altın veya değerli taş işçiliği yapıldığında, üzerlerinde hiç bir zaman metal eşya bulundurmadıkları belirtilir.