Laiklik devlet düzeninin ve hukuk kurallarının dine değil  akla ve bilime dayandırılmasıdır. 
Laiklik, dinin doğru uygulanabilmesinin teminatıdır!..

O; tarih boyunca hakkında elli bine yakın kitap, yüz binlerce makale yazılmış tek Türk’tür!..

Tarihe Dair Notlar
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi33
Bugün Toplam269
Toplam Ziyaret162539

TÜRK MİTOLOJİSİNE YOLCULUK; ''YA DA TAŞI'' ...

Çok eski devirlerden kalan yaygın bir inanca göre: "Türkler 'in atalarına göklerden gelen sihirli bir taş armağan edilmiştir. Bu taş her devirde Türk Samanları'nın ve büyük Türk komutanlarının ellerinde bulunmuştur." Ve yine bu inanca göre günümüzde hâlâ bu taşın önde gelen Şamanların ellerinde bulunduğu iddia edilmektedir. 

Bu anlatılanların sadece bir inançtan ya da söylentiden ibaret olmadığını binlerce yıl öncesine ait eski Çin Tarihi Kayıtları da teyit etmektedir. Eski Türklerin de elinde bu tür bir taşın (YA DA TAŞI) bulunduğuna dair çok sayıda tarihi kayıt vardır. Çin Kaynakları tarafından tutulan bu kayıtlarda, Türklerin bu taş vasıtasıyla istedikleri zaman yağmur veya kar yağdırabildikleri uzun uzun anlatılmaktadır. 

Evliya Çelebi Kafkasya yollarında seyahat ederken (1641), bir yerli büyücünün galip efsunlarla bulutları gökte toplayıp sağanak boşandırdığını anlatmıştır. 

Yine Şerefeddin Yaltkaya, Nuh Peygamber ile kavmi arasındaki konuşmadan bahseder. Yaltkaya, Kuran-ı Kerim den Nuh Suresi'nin 10-11. ayetlerini yağmur yağdırabileceğine delil olarak göstermektedir. Bu ayet şöyledir: ”Dedim ki: Rabbimizden bağışlanma dileyin; çünkü O bağışlayandır. Gökten üzerimize yağmur gönderir. “ 

Yakup el-Hamavi’nin eserinde Ahmet es-Samani; Türk Kavmi Naymanlar’ın Cengiz Han’a karşı yapılan savaşta bu taşı kullandıklarını belirtmiştir. 

Fuat Köprülü, Mahmut b. Mansur un eserine dayanarak, yağmur taşı için, ”Kolayca ufalanabilir, büyük bir kuş yumurtası kadar olup 3 türlüdür: 
Kırmızı beneklerle dolu beyaz toz renginde, beyaz temiz ve koyu kırmızı yahut muhtelif renklerde. Şekli hakkında muhtelif fikirler vardır” demektedir. 

YA DA TAŞI ile nasıl yağmur yağdırıldığı hususunda da çeşitli rivayetler vardır. Bazılarının bu taşı yüksekten alçağa doğru akan suyun içine konulduğunu, bazıları da bunun kullanılışını yalnız Türkler'in bildiğini, bunu kimseye söylemeyip sır tutuklarını, kimseye öğretmediklerini söylemektedir. 

YA DA TAŞI TÜRKLERE NASIL GELMİŞTİR? 

Bununla ilgili çeşitli rivayetler bulunmaktadır. Az önce göklerden geldiği yazılmıştı. Şimdi ise Peygamberler tarafından verildiği ile ilgili yazılara bir bakalım: 

İlk görüş: Nuh Peygamber YA DA TAŞI’nı oğlu Yafes’e vererek Orta Asya’ya göndermiştir. 

"Efendiler bu insanlık dünyasında en az yüz milyonu aşkın nüfustan oluşan büyük bir Türk milleti vardır ve bu milletin yeryüzündeki genişliği oranında da bir derinliği vardır. Efendiler bu derinliği isterseniz ölçelim: Birinci ölçek tarih öncesi devirlere ilişkin ölçektir. Bu ölçeğe göre Türk milletinin kökünün dayandığı Türk adındaki insan, insanlığın ikinci babası Nuh Aleyhisselamın oğlu Yafes'in oğlu olan kişidir. Tarih döneminin belge tedarikinde pek hoşgörülü olan ilk evrelerine biz de hoşgörü gösterelim, fakat en açık ve kesin ve en maddi tarih kalıntılarına dayanarak söyleyebiliriz ki Türkler, on beş yüzyıl önce Asya'nın göbeğinde muazzam devletler kurmuştur ve insanlığın her türlü yeteneği onda ortaya çıkmıştır." 
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

İslam yazarlarına göre Hz. Nuh, tufandan sonra oğlu Yafes'i Türk yurduna göndermeden önce ona YA DA TAŞI’nı oğluna vermiştir. Türklerin babası olarak kabul edilen Yafes, bu taşı Türklere vermiş, daha sonra bu taş Oğuz Hana geçmiştir. 

İkinci görüş: YA DA TAŞI Kantura’nın çocuklarıyla Türklere gelmiştir. 

Hazreti İbrahim'in Kantura isimli üçüncü hanımından da birkaç erkek evladı olmuştur. Bunları Vahdaniyeti tebliğ etmek için Horasan'a göndermek istediğinde çocuklar istememişler ve "Kardeşimiz İshak'ı kendi yanında bırakıyorsun, İsmail'i de kutlu bölge Mekke'de bıraktın. Bizi neden çok uzaklara gönderiyorsun?" demişlerdir. Hazreti İbrahim de onlara gitmeleri gerektiğini izah ederek; "Kuraklığı çok olan bir beldeye gideceksiniz. Size öğreteceğim şu duayı sıkışınca okursanız inşallah yağmur yağacaktır" diyerek bir dua öğretmiştir. Çocuklar Horasan'a yerleştikten uzun bir süre sonra büyük bir kuraklıkla karşılaşmışlardır. Çaresiz kalan halkı görünce, öğrendikleri dua ve ellerindeki YA DA TAŞI ile birlikte yağmurun yağmasını sağlamışlardır. Bunun üzerine insanlar, bu işin ancak hanların işi olduğunu düşünmüş, bu çocukların ve soyundan gelenleri han olarak kabul etmişlerdir. Öyle ki, kanlarının yere düşmesini bile bir felaket olarak görmüşlerdir. Bu adet daha sonra han sülalesinden idam edilmesi gerekenlerin kılıçla değil yay kirişi ile boğmak usulünün doğmasına neden olmuştur. Göktürk devlet geleneğini takip eden Selçuklu ve Osmanlı'da da aynen devam etmiştir. 

YA DA TAŞI ve UYGURLARIN GÖÇ DESTANI 

Göç Destanının bir bölümüne şöyle bir göz atalım. Ne anlatıyordu Göç Destanı?..

“Yulug Tigin isimli bir prens hükümdar oldu. Çinlilerle çok savaştı. Bu savaşlara son vermek için oğlu Gali Tigini bir Çin prensesi ile evlendirmeye karar verdi. Çinliler, prensese karşılık hükümdardan Tanrı dağının eteğindeki “Kutlu Dağ” adını taşıyan dağı istediler. Gali Tigin dağı verdi. Çinliler dağı götürmek için dağın etrafında ateş yaktılar, dağ kızınca üzerine sirke döktüler. Ufak parçalara ayrılan dağı arabalara koyarak Çin'e taşıdılar. Memleketteki bütün kuşlar, hayvanlar kendi dilleriyle bu dağın gidişine ağladılar. Bundan yedi gün sonra da Gali Tigin öldü. Kıtlık ve kuraklık oldu. Yurtlarını bırakarak göç etmek zorunda kaldılar. Artık kuşlar bile uçarken "Göç Göç" diye ötüyorlardı.”

YA DA TAŞI ise Böğü Tekin efsanesine göre, gökten inen altın ışıktan meydana geldiğini gelmiştir. Bu efsaneye göre, bu altın ışık Kutlu Dağ'ı oluşturmuştur. Kutlu Dağ, yeşim taşından bir kayadır ki, Türkler'in elinde bulundukça Türk hakanlığı dünyaya hâkim kalmıştır.

Kutlu Dağ’ın gerçekte bir dağ olmadığını yukarıdaki bilgiye dayanarak rahatlıkla söyleyebiliriz. Peki gidişiyle kuraklığın sebebi olan ve insanları göçe zorlayan bu Kutlu Dağ’ın YA DA TAŞI olduğunu söyleyebilir miyiz? 

YA DA TAŞI’nın dünya dışı bir teknoloji olduğunu düşünürsek... Bu taşın şamanlar aracılığıyla önce Çinlilere sonra Ruslara geçtiği söylenmektedir. 

1768-1774 Osmanlı Rus savaşları 

Rusların bu taşı, 1768-1774 Osmanlı Rus savaşlarında kullandığı söylenmektedir. Rus ordusunun dörtte birini oluşturan gayrimüslim Kalmuk Türkleri tarafından, Müslüman Osmanlı Türklerine karşı silahın kullanılması sonucu perişan olan Osmanlı Ordusu, pek büyük kayıplar vermiş ve Karadeniz’in kuzeyindeki bütün toprakları terk ederek, Tuna Nehri nin beri yakasına kadar çekilmek zorunda kalmıştır. Bu savaşta çokça yağmur yağmış ve tarihi kaynaklar Rusların bu yağmur yağdırma tekniğine sahip olduğunu belirtmiştir. Aynı savaşlar esnasında Sadaret’in sunduğu arzlardan birinde ”Prut Nehri dahi Han Tepesi tarafından sahraya taşıp, geçit olan bir iki mahalle Moskovlu kafiri top ve piyadeler vaz etmekte…”ifadesinden, benzer bir tertibin varlığı hissedilmektedir. 

HİTLER’İN ORDULARINI YENEN HAVA KOŞULLARI 

Hiçbir askeri eğitim almamasına karşın yaptığı savaşların hiçbirini kaybetmeyen, dünyanın en güçlü ordularından kabul edilen Trocky'nin Kızıl Ordusunu defalarca bozguna uğratan, Londra Hava Sahasını 45 günlüğüne eline alan ve Fransa’yı bir günde işgal eden Hitler’in Moskova Seferindeki hava şartlarını düşünemeyecek kadar aptal olması mantıklı mı? Hitler'in güçlü orduları Moskova'yı kuşattığında Ruslara hava koşulları yardım etmiş ve Hitler için sonun başlangıcı burada başlamıştır… 

SONUÇ: Gerçekte bir taş var mıydı? Varsa gerçekten bir taş mıydı yoksa bir teknolojik aygıt mıydı? Şu anda bu taş birilerinin elinde olabilir mi? Doğal felaketlerin sebebi yoksa YA DA TAŞI mı? 

Bu soruların cevaplarını bilemeyiz belki ama bildiğimiz şey YA DA TAŞI'nın Türk Mitolojisinde çok önemli bir yere sahip olduğudur. 

Bir başka kaynak: TÜRK MİTOLOJİSİNDE 'YADA TAŞI'...

Türk ve Altay mitolojilerinde Simya Taşı. Cada (Zada, Cata, Sata, Caya, Zaya) Taşı da denir. Türk mitolojisinde yağmur yağdıran sihirli taş. Büyü Taşı...

Nitelikleri:
Tanrı, büyük kamlara bu taşı armağan etmiştir. Böylece istenildiği gibi yağmur ve kar yağdırılabilir, hava olaylarına tesir edilebilir. Yağmur, kar ve don getirebilir. Yumruk büyüklüğünde ve koyu renklidirler. Üzerleri damar damar çizgilidir. Soğukturlar. İçinden sesler gelir fakat içi boş değildir. Kullanıldıkça zayıflar ve gücü geçer. En iyileri kendiliğinden kutlu hayvanların şeklini almıştır. Özel bir yerde muhafaza edilir ve sık sık ele alınmaz. Sadece gerektiğinde kullanılır. Kurdun karnından çıktığı söylenir. Koruyucu olduğu da söylenir.

Çin kaynaklarına göre Türk şamanları savaşlarda kar ve yağmur yağdırarak zaferler kazanmışlardır. Bu taş ile büyü yapan kişilere
Yadaçı/Yatçı/Cadacı/Yayçı adı verlir.

Türklerin atalarına, Tanrının yağmur yağdırma gücü verdiğine dair çeşitli söylentiler, Çin,Hıristiyan ve İslâm kaynaklarında yer alır. İslâm yazarlarına göre Türkler'in atası olan Yafes'inbabası Türkistan'ı oğluna verir. Yafes, kurak bir ülkede ne yapacağını sorar. Babası da oğluna 'yağmur taşı'nın gücünden bahseder ve ihtiyaç duyduğunda Allah'a yağmur yağdırması için dua etmesini söyler ve üzerinde dua yazılmış tılsımlı taşı ona verir. Bir efsâneye göre "Yada Taşını" Yafes'ten Oğuz Han almıştır ve bu taş Oguzların eline geçtiği için de onlarla Karluklar, Hazarlar ve diğer Türkler arasındaki savaş bitmek bilmezdir. Bazen de bu taşın koruyucusunun Zada Han olduğu söylenir.

Yadalamak

Türk ve Altay şamanizminde ve halk inancında Simyacılık Yapmak. Yadlamak veya Yatlamak da denir. Yada Taşı ile sihir yapmak demektir. Maddenin niteliklerine hükmetmek, meteorolojik olayları yönetmek. Avrupadaki sıradam madenleri altına çevirme (veya daha genel bir tabirle maddeyi başka bir maddeye dönüştürme) girişimleri Simyanın asıl konusunu oluştururken,Türklerde Yada işlemi doğal olaylara müdahale etme çabasıdır. Yağmur veya kar yağdırmak bu çabanın en çok denenen kısmını oluşturur. İslam sonrası Yağmur Duası bu uygulamanın kısmen yerini almıştır. Marco Polo, Türkler'le karışan Keşmir halklarında da Yada Taşı ve yağmur yağdırma sanatının bulunduğunu yazar. Moğol döneminde Farsçaya geçen Yadamışı/Cadamışı deyimleri sihirli güçlerle yağmur yağdırmak anlamına gelmektedir. Türkler'in Yada Taşı'nı kullanmaları üzerine kaynaklarda ayrıntılı kayıtlar vardır. Örneğin bir eserde şöyle denilmektedir:

"Türkler arasında, türlü renk ve cinsleri olan Yat Taşı (Yada Taşı) vardır ki onun madeni Hıtay ve Tavgaç Dağları'ndan çıkar. Bu taş aracılığı ile yağmur, kar, dolu çekilir. Türkler,bu sanatı bilip uygulayanlara Yatçı derler. Bu işte yetenekli olanlar, köyün bir yanına yağmur ve kar getirdiklerinde, köyün öbür yanında Güneş açar. Türkler bu taşı yanlarında taşırlar ve bu taş sayesinde düşmanlarına üstünlük sağlarlar. Türkistan'da bir tepeden çıkan bu taşları kentlere götürürler, suya asar ve yağmur yağdırırlar.

Karataş:

Arapçası - Hacer-ül Esved. Cennetten yeryüzüne indiğine, indiği sırada bembeyaz olduğuna, insanların günahları yüzünden karardığına inanılan taştır. Arapça’dan birebir çeviri ile Kara Taş demektir. Duvarları örülürken Kâbe’nin bir köşesine yerleştirilmiştir. Kırılmış olan bazı küçük parçaları Osmanlı Saraylarında muhafaza edilir. Aslında tılsımlı veya büyülü herhangi bir gücü olduğuna inanılmaz, bu nedenle 'Yada Taşı' ile herhangi bir bağlantısı olduğunu söylemek mümkün degildir. Fakat Cennet’ten geldiği kanaâti yaygındır.Türklerdeki kutlu taş anlayışına paralel bir yaklaşımdır. Rivâyete göre İsmail peygamber bu taşı Kabe'nin köşesine yerleştirmiştir.

Yaklaşık 50 santimetre olan bir meteor parçası olduğu iddia edilir. Hac sırasında hacılar tavaf ederken her bir dönüştebu taşı selamlar, el sürer veya öperler. İslam öncesi dönemde Kâbe hasar görmüş ve yeniden yapılmıştır. Bu inşaat sırasında siyah taşın kimin tarafından yerine yerleştirileceği sorun edilmiş de Hz. Muhammed'in hakemliği ile bu sorun çözülmüştür.

Felsefe Taşı

Simya ilmine göre dokunduğu her nesneyi altına dönüştüreceğine inanılan taş. Simya Taşı da denir. Kimya bilimine göre herhangi bir maddeyi altına dönüştürmek mümkün değildir. Zira altın bir bileşik
değil bir elementtir. Bu taşı elde edebilmek için birçok formül ve deneme yapılmıştır. Bu çalışmalar altın elde etmekte başarısız olmuşlardır elbette ama modern kimyanın temellerinin atılmasına vesile olmuştur. Simyacıların iki büyük hedefinin anahtarı olarak görülmüştür. Maddeyi altına çevirmek ve ölümsüzlüğü bulmak. Bu taşın her dokunduğu maddeyi altına çevirmesinin yanında bu taştan elde edilecek iksirin ölümsüzlüğü sağladığı düşünülür. Ama taş icat edilememiştir.

Etimoloji:

(Yad) kökünden türemiştir. Dışsallık, uzaklık, erişilmezlik, gizem anlamlarını içerir. Moğolca ve Mançuca Yadah ,Tuvaca Yadı sözcükleri ihtiyaç halinde olmayı ve gerek duymayı ifâde eder.
Ayrıca Yad/Yat/Yay/Zay köküyle bağlantılı olarak yaratmak ve yaymak anlamlarını barındırır.

Kaynakça

Dipnotlar
1. Türk Mitolojisi Ansiklopedik Sözlük, Celal Beydili, Yurt Yayınevi
2. Mongolian Dictionary, Andras Rajki ("yadah")

 

facebook/ WebmasterSitesi-Aklın ve Bilimin Işığında


Yorumlar - Yorum Yaz