Laiklik devlet düzeninin ve hukuk kurallarının dine değil  akla ve bilime dayandırılmasıdır. 
Laiklik, dinin doğru uygulanabilmesinin teminatıdır!..

O; tarih boyunca hakkında elli bine yakın kitap, yüz binlerce makale yazılmış tek Türk’tür!..

Tarihe Dair Notlar
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi32
Bugün Toplam166
Toplam Ziyaret162436

Ordusunu tasfiye edip Sarayını "Haçlı"ya emanet eden Sultan'ın Hikâyesi

 

Ordusunu tasfiye edip Sarayını "Haçlı"ya emanet eden Sultan'ın Hikâyesi 

 

Ordusunu "tasfiye" edip, komuta kademesindeki "yetişmiş" subaylarının büyük bölümünü zindanlarda çürümeye terk ettikten sonra, vatan toprağının savunmasını (Türkiye'yi bölme haritasını çoktandır açıklamış ve Sovyetler çökünce İslâm'ı bundan sonraki düşmanı ilân etmiş) NATO'nun gönderdiği askerlere emanet eden bir ülkenin vatandaşları olarak, hiçbirimize yabancı gelmeyeceğini düşündüğüm bir hikâye anlatacağım ...

*** Zaman: 1800'lerin ilk yarısı... (1808 - 1839). Mekân: Osmanlı coğrafyası... Sultan: 2. Mahmut (30. Osmanlı padişahı ve 109. İslam halifesi). *** Gençti... Dinamikti... "Kanlı" olmuştu ama nihayet "taht"ın tek sahibiydi. Bu "iktidarın"uzun soluklu olabilmesi için seleflerini "devirmekle" kalmayıp, zaman zaman diklenen "ordu"dan da kurtulması gerekliydi. Devletin "köhnemiş (!) yapısı"nı kökten değiştirmeye girişti. Batılıların fikri ile "modernleştirme" gerekçesiyle, sicili "darbelerle dolu"Yeniçeri Ocağı'nı lağvetti. Tam da bu sırada (!) - hüküm sürdüğü coğrafyada hiç de sürpriz olmayan şekilde - Mora İsyanı patlak verdi! 1835-1839 yıllarında Osmanlı ordusunda müşavir olarak çalışan Prusyalı kurmay subay Moltke'nin ifadesiyle "Türk Ordusunu dağıttığı i çin kendisini bahtiyar sayarken", hiç istemeye istemeye iktidarı için tehdit saydığı bir iç adresten, "güçlü bir orduya sahip olan" Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'dan yardım istedi.

*** Kavalalı yardım etti etmesine ama Suriye Valiliği karşılığında. (Kestirmeden gideyim diye böyle yazdım. İşin aslı; Kavalalı'ya "İsyanı bastır, Mora ve Girit Valilikleri senin olsun" vaadinde bulunan padişahın kendisiydi. Padişah sözünde durmayınca, Kavalalı "Madem öyle Suriye'yi verin bari"dedi.) İsteği yerine getirilmeyince bu kez de "Mora İsyanını bastırmakla görevlendirilen"Kavalalı isyan etti! Ordusu Osmanlı'nın yeni ve tecrübesiz askerlerini bozguna uğrata uğrata Kütahya'ya kadar ilerledi!

*** Koskoca Osmanlı Sultanı, İngiltere ve Fransa'dan, onu, kendi devletinin valisinden korumalarını talep etti! Amma velâkin, Mısır'da başlayıp Anadolu'ya ulaşan isyanın en büyük destekçisi zaten Mısırı içerden fethetmeye girişmiş Fransa ile İngilter'ydi; ikisi de "Osmanlı'nın can simidi"olmaya yanaşmadı. Rusya'ya döndü: Devlet, "Osmanlıcılık" tutkalıyla birleştirilmiş (!), halifesi olduğu Müslüman coğrafyasının kendi kendini yöneten halklarından/ eyaletlerinden birine karşı Haçlı'ya sığınmak zorunda kalmıştı! Kavalalı'nın isyanı sırasında Nizip'te Osmanlı Başkumandanı Hâfız Mehmed Paşa'nın maiyetinde savaşan Moltke, 7 Nisan 1836 günü Beyoğlu'ndan yazdığı mektupta imparatorluğun içler acısı halini şöyle anlattı: "Sultan Mahmud, Rusya'yı yardıma çağırdı. Tabii, düşmanı ona gemileri, parası ve askeri ile yardıma gelecekti. O vakit dünya, 151 bin Rus askerinin padişah ve sarayını savunmak için Boğaziçi'nin Asya yakasındaki tepelerde ordugâh kurması ve Padişahı kendi valisinden koruması gibi garip bir olay karşısında kaldı." Moltke'ye göre Osmanlı artık güvenliğini, ordusuyla değil ancak yapabileceği anlaşmalarla sağlayabilirdi. Ki, "emri altındaki Mısır Valisi'nden kurtulmasını sağlayacak Rus yardımı" uğruna imzaladığı Hünkâr İskelesi Anlaşması ile "Boğazlar Sorunu"nun kıskacına sürüklendi. Sonuç:Kendi ordusunu tasfiye edip iç tehditle karşılaşan ve Suriye'yi Kavalalı'ya kaptırmamak için Rusya'nın askeri himayesine giren Osmanlı, İngiltere ve Fransa'nın arkadan çalışmasıyla sırf Suriye'yi değil, üzerine bir de Girit, Cidde ve Adana'yı da kaybetti!

*** Bu olayın üzerinden iki asra yakın bir zaman geçti. Osmanlı sultanının sarayını Rus ordusuna emanet etmesi ne ise, bugün vatan toprağının NATO'ya emanet edilmesi o değil midir? Ha Kadıköy'de konuşlandırılan Rus gemileri, ha Adana'da, Gaziantep'te, Kahramanmaraş'ta konuşlandırılan Almanya, Hollanda, ABD Patriotları farklı mı? O gün de sınırlarında kendi yarattığı Müslüman düşmanlarına (!) karşı kullanmaya çalıştığı kalkanın markası Haçlı idi, bugün de. (Tek kalkan olsa! "Türkiye'yi Savunma"ayağıyla girdikleri coğrafyada "hücum kıtası"na dönüşecekleri gün gibi ortada.)

*** İzlediği dış politika yüzünden, "Osmanlı mirası" dediği komşu ülkelerde "stratejik BOP çukuru"na düşen bir ülkenin, Osmanlı'yı tarihten silen hatalar zincirini tekrarlıyor olması ne büyük trajedi! "Ecdad"ın akıbetinden ibret alalım bari.

*** Evet, tarih bir kez daha tekerrür ediyor. Türkiye bir kez daha kendi öz kaynaklarına değil, yabancı güçlere dayanarak savunma yapma noktasına geldi. Planlamasını kendi içsel dinamikleriyle değil, yabancı güçlerin yönlendirmesi altında yapıyor. Muhtemelen, Osmanlı'nın yaşadığı tecrübeler bir kez daha yaşayanacak. Nasıl ki Allah Osmanlı'nın yardımına koşmadıysa, bugün de yardımımıza koşmaması muhtemel. Her halk tercihlerinin bedelini kendisi öder. Kur'an böyle demiyor mu?

http://www.mevzuvatan.com/haber_detay.asp?haberID=299&HaberBaslik=ordusunu-tasfiye-edip-sarayini-hacliya-emanet-eden


Yorumlar - Yorum Yaz