! 1939 Üçlü İttifak Anlaşmasıyla başlayan Batı’ya bağlanma süreci, savaşın bitmesi ile olağanüstü hız kazandı.
! ABD ile yapılan ilk ikili anlaşma, daha savaş bitmeden 23 Şubat 1945’te imzalanan anlaşmadır. Borç verme ve kiralamalar ile ilgili olan “Karşılıklı Yardım Anlaşması” Türkiye’yi ağır yükümlülükler altına sokmaktaydı.
! İkinci anlaşma 27 Şubat 1945 tarihte yapılan bir kredi anlaşmasıdır. ABD’nin elinde kalmış ve geri götürülmesi pahalı olan, eskimiş savaş artığı malzemeyi satın alması koşulu ile Türkiye’ye 10 milyon dolar borç verilmesidir.
Anlaşmada “Türk Hükümeti malzemeleri bulunduğu yerden ve bulunduğu şartta (hurda bile olsa) alacak, malzemelerin mülkiyeti Türkiye’ye geçmeyecek, ABD Hükümeti satın alınan malzeme için
herhangi bir teminat vermeyecektir” deniyordu. 5. maddesinde de “Türkiye, ABD Başkanı gerek görürse, bu malzemeleri parası ödenmiş olsa da geri vermeyi kabul etmiştir” deniyordu.
! 12 Temmuz 1947’de Askeri Yardım Anlaşması imzalandı. Bu anlaşmada da “Türk Hükümeti yapılacak yardımı, tahsis edilmiş bulunan amaç doğrultusunda kullanacaktır. ABD Başkanı tarafından atanan misyon şefi ve temsilcilerinin görevlerini serbestçe yapabilmesi için, Türk Hükümeti her türlü tedbiri alacaktır, kullanış ve işleyiş hakkında her türkü bilgi ve gözlemi kolaylaştıracaktır”
deniyordu. Bunun ne anlama geldiği 17 yıl sonra 1964 Kıbrıs bunalımında, Kıbrıslı Türkleri korumak için son çare olarak yapılması düşünülen askeri harekat, ABD tarafından bu anlaşmanın 2. ve 4. maddeleri gerekçe gösterilerek önlendiğinde anlaşılacaktır.
! ABD, anlaşmanın eksik kalan yönlerini Türk Hükümetine verdiği notalarla çözmüştür. “Askeri Kolaylıklar Anlaşması” imzalandığı gün verdiği bir nota Türk Hükümeti tarafından hemen kabul edilmiştir. Buna göre Türkiye’ye giren ve çıkan Amerikan askeri personelinin giriş ve çıkışlarını Türk Hükümeti kontrol edemeyecektir. O yıllarda Türkiye’nin çeşitli yerlerinde 30 binden fazla Amerikan askeri olduğu ve uygulamanın Türkiye’de iş yapacak Amerikalı müteahhit ve çalışanlarına kadar genişletildiği göz önüne alındığında konunun önemi daha iyi anlaşılacaktır.
! 27 Aralık 1949 tarihli “Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkındaki Anlaşma”
Bu anlaşmanın 5. maddesi “Türkiye’de ABD Eğitim Komisyonu’nun kuruluşunu belirlemektedir; “Komisyon, dördü T.C. Vatandaşı, dördü ABD vatandaşı sekiz kişiden oluşacaktır. ABD’nin Türkiye’deki diplomatik misyon şefi komisyonun fahri başkanı olacak ve komisyonda oyların eşit olması durumunda kararı komisyon başkanı verecektir.”
! Milli Eğitim Bakanlığında bugün çalışmalarını “etkin” bir şekilde sürdüren, personel politikalarından ders programlarına, imam-hatip okulu açılmasından yüksek islam enstitülerinin yaygınlaştırılmasına dek pek çok konuda stratejik kararlar “önerebilen” “Milli Eğitimi Geliştirme” adlı bir komisyon vardır. 1994 yılında 60 personeli olan bu komisyonda çalışanların üçte ikisi Amerikalıydı.
! Amerikalıların Türk Milli Eğitimine 1949’dan beri süregelen ilgileri günümüzde hiç eksilmedi. Köy Enstitülerinin kapatılmasından, yatılı bölge okullarının işlevsizleştirilmesine, vakıf üniversitelerinden, yabancı dille eğitime dek yaratılan karmaşa ortamında Türk Milli Eğitimi altından kalkılması güç sorunlar içindedir.
! Atatürk’ün çok önem verdiği eğitimin birliği ilkesi, yasanı yürürlükte olmasına karşın eylemsel olarak ortadan kaldırıldı.
! 1968 yılında Ankara’ya gönderilen Richard Podol üstlerine verdiği raporda şunları yazıyordu:
“Yirmi yıldan beri Türkiye’de faaliyette bulunan yardım programı, bir
zamandan beri meyvelerini vermeye başlamıştır. Önemli mevkilerde Amerikan eğitimi görmüş bir Türk’ün bulunmadığı bir bakanlık ya da İktisadi Devlet Teşekkülü (KİT) hemen hemen kalmamıştır.”
! Türkiye, Atatürk’ten sonra yabancı bir devlete ekonomik imtiyazlar tanıyan ilk anlaşmayı 1 Nisan 1939’da ABD ile yaptı. Bu anlaşma ile ABD’ye “gerek ithalat ve ihracatta ve gerekse diğer bütün konularda en ziyade müsaadeye mazhar millet statüsü” tanımıştı.
! 1946’da Türk lirası yüzde 119 oranında devalüe edildi. 1 dolar 128 kuruştan 280 kuruşa çıkarıldı. Dış borç 775 milyon liraya yükselmiş, dış ticaret açıkları artmayı sürdürüyordu.
! 1927-1938 arasında 3028 kilometre demiryolu hattı yapılmışken 1938-1950 arasında sadece 600 kilometre yapıldı.1950’den 2005 yılına kadar ise yalnızca 697 kilometre yapılmıştır.
Türkiye; sivil havacılık yatırımlarını genişletmeye, Sivas’ta dizel motor fabrikası kurmaya, nitelikli çelik üretimine hazırlanırken, kabul edilen Thornburg Raporu nedeniyle bunların tümünden bir anda vazgeçildi.