Askeri literatürde harbin hedefi; “Düşman halkın, harbe devam azim ve iradesini kırmak” olarak tarif edilir.
Bunun anlamı; “Eğer siz, psikolojik harekât yürüterek, düşman tarafın halkını bezdirir ve bu savaşı kazanamayacaklarına ve hatta kaybettiklerine ikna edebilirseniz, o halkın ordusunu yenmeden zaferi kazanabilirsiniz. Çünkü o halk, kendi ordusunu maddi ve manevi bakımdan desteklemekten vazgeçer ve sizin yenmenize gerek kalmadan kendi ordusunun icabına bakar.”
Tarihte, orduları yenilmediği halde “harbe devam azim ve iradeleri kırıldığı” için karşı tarafa teslim olan milletler vardır.
Örneğin:
Uluslar arası bir anlaşmayla Kore’nin bağımsızlığı kabul edildiği sırada Japonlar tarafından işgal edildiğinde, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Roosevelt;
“Kore kesin olarak Japonya’nındır. Bir antlaşma ile Kore’nin bağımsız olması gerektiğinin kararlaştırıldığı doğrudur. Fakat Kore, bu antlaşmanın uygulanmasını zorlayacak güce sahip değildir. Korelilerin kendileri için yapmaya muktedir olmadıkları bir şeyi, onlar için başkalarının yapmasını beklemek olanaksızdır. Bir ulusun kendi gücüyle koruyamadığı bir şey, uluslar arası toplum tarafından da korunamaz” demiştir.
Diğer taraftan, bir harp çeşitli muharebelerden oluşur. Bu muharebelerin bazılarını kazanır, bazılarını ise kaybedersiniz. Bazen taarruz eder, bazen savunmaya geçersiniz ve hatta geri çekilirsiniz. Bazen tuzağa düşürür ve bazen tuzağa düşersiniz. Bütün bunlar harbin doğasında vardır. Bir muharebeyi kaybetmek ve birkaç tuzağa düşmek Ordunuzun ve halk olarak sizin yenildiğiniz anlamına gelmez.
Belirtilen nedenlerden dolayı, devletler bir harbe girdikleri zaman; Orduları cephede savaşırken, ayni zamanda “düşman halkın harbe devam azim ve iradesini kırmak”için yoğun bir psikolojik harekât başlatırlar. Diğer taraftan da “kendi halklarının morallerini yükseltmek ve harbe devam azim ve iradelerini güçlendirmek” için ellerinden gelen her şeyi yaparlar.
Bilindiği gibi PKK; Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunu, Irak’ın kuzeyini, Suriye’nin kuzeydoğusunu ve İran’ın kuzeybatısını kapsayan bölgede, aşağıdaki haritada görüldüğü gibi bağımsız bir Kürt Devleti kurmayı amaçlayan silahlı bir terör örgütüdür.
Hâlihazırda, Kuzey Irak topraklarını ele geçirerek, Barzani’nin kontrolünde “Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’ni” kurdular. Şimdi de, aynı haritada da görüldüğü gibi, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki topraklarını bölerek “Demokratik Özerklik” yutturmacısıyla, tam bağımsızlığa giden yolu açmak istiyorlar.
Bu maksatla; hak, hukuk, adalet, insan hakları, ileri demokrasi ve analar ağlamasın gibi yüce insani değerlerin arkasına gizlenerek, bir taraftan barış çağrıları yaparken diğer taraftan en kanlı terör eylemlerini gerçekleştiriyorlar.
Bu arada, Türk halkının “Terörle mücadeleye devam azim ve iradesini kırmak ve bezdirerek teröre teslim olmasını sağlamak için” harp tarihinin gördüğü en ahlaksız psikolojik harekâtını uyguluyorlar ve Türk halkının kendi Ordusu’na olan güveni yok etmeye çalışıyorlar.
Şimdi aşağıdaki resme dikkatle bakınız:
Ne görüyorsunuz?
İhtiyar bir hanım mı, yoksa genç bir bayan mı görüyorsunuz?
Aslında, bu şeklin içinde her iki resim de var.
Hangi şekli görmüş olursanız olunuz artık şuur altınız, başlangıçta görmüş olduğunuz ilk resme şartlanmıştır.
Sizlere, bu resmin içinde her iki hanımın da var olduğu söylenmesine rağmen, ikinci resmi görmekte zorluk çekmektesiniz.
İşte psikolojik harp böyle bir şeydir.
Sahip oldukları gazete ve televizyonlarda, dolap beygiri gibi durmadan dönen medya tetikçileri kanalıyla; Ordunuzun yenildiğini, Komutanlarınızın yeteneksiz olduğunu ve hatta düşmanla işbirliği yaptığını, artık bu mücadeleyi sürdürmenin anlamsız olduğunu şuur altınıza oya işler gibi nakşetmeye çalışırlar.
İşte Türkiye’de oynanan oyun budur.
Bıkmadan usanmadan 365 gün 24 saat kendi Ordusu’nun ve komutanlarının aleyhine yapılan medya bombardımanına maruz kalan beyinler, şuur altlarına işlenen resmin etkisinde kalarak gerçek resmi görmemeye başlıyorlar.
Türk halkının “Terörle mücadeleye devam azim ve iradesini kırmak” amacıyla PKK ile Yandaşı bölücüler tarafından yürütülen psikolojik harekâta, bilerek destek veren satılmış piyonlar veya bilmeyerek alet olan sözde aydınlar, Türk Ordusu aleyhinde bakın neler söylüyorlar:
a. “Asker; Camiye bomba atmak, kendi uçağımızı düşürüp bunu Yunanistan'ın üstüne atarak savaş çıkarmak, PKK'nın çarpışmayı sürdürebilmesi için gene kendi uçağımızı düşürerek engellemek, cephanesi biten PKK militanlarına iki kamyon mermi göndermek gibi SAPIK işlere kalkışmayacak… Vatana ihanet etmeyecek…” (Engin ARDIÇ, 27 Ağustos 2010,Sabah Gazetesi)
b. “Ordumuz bu savaşı kaybetti; Bir ordu kendi halkına savaş açar mı? Kendi halkına savaş açan ordunun, işgal ordusundan ne farkı kalır Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin vatanı ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne karşı, bugüne kadar ortaya çıkartılmış en ciddi tehdidin Türk Silahlı Kuvvetleri'nin içinden geldiğini gösteriyor… Türkiye'nin birliğini, halkın hukukunu, devletin bekasını koruyabilmek için bu "kurumsal yapı"ya son vermemiz ve yeni bir ordu kurmamız lâzım… Bizim bir Nizam-ı Cedit ordusuna ihtiyacımız var…” (Mümtazer TÜRKÖNE “Vesayet ve Demokrasi” konulu Abant Platformu ve Zaman Gazetesi, 29 Ekim 2009,11 TEMMUZ 2010)
c. “Katilleri yakalamakla yükümlü bir örgütün (yani TSK)içine katiller sızmış… Balyoz İddianamesi’ne göre “katil doğanlar” devlet içine yuvalanmışlar... ÇAKMA ASKERİ CUMHURİYETİ toptan AB standartlarında demokratik bir cumhuriyet’e dönüştürmeden her şey boş” (Mehmet ALTAN, Star Gazetesi, 17 HAZİRAN 2010)
d. “PKK, orduyu, eski zaman argosuyla söylersek, KÜLLÜM ediyor.
Öyle bir mangayı falan pusuya düşürmüyor… En seçkin birlikler denen komando tugayına saldırıyor… Ordu, PKK’nın peşinde değil, PKK ordunun peşinde gibi bir görüntü var… PKK orduyu hallaç pamuğu gibi atıyor… Bu ordu, ordu değil.” (Ahmet ALTAN, 22 TEMMUZ 2010, Taraf Gazetesi)
e. “Türkiye’de son günlerde bölgesel demokratik özerklik talepleri dile getiriliyor.
Darbeci paşalara karşı çok uysal ve anlayışlı savcılarımız demokratik özerklik talepleri karşısında hemen aslan kesiliyorlar…” (Eser KARAKAŞ, Star Gazetesi, “Lozan’ı Herkese Uygulamak” konulu yazısı)
f. “Askeri okullarda Marksist, Leninist, ateist, mason ideoloji ve kültürü egemen kılınmaya çalışılıyor... Bugün TSK’nin en büyük sıkıntısı dinden tecrit edilmiş bir eğitim sistemi… Askeri eğitim doktrini Dinden uzak durmayı öğretiyor… Askerlik yaşam tarzı olarak görülüyor. Bu bir bakıma askerliğin din olarak görüldüğü algısını oluşturuyor… İlk günden itibaren dinden uzak durulması gerektiği telkin ediliyor... Öğrencilik yıllarında alkol kullanımı kesinlikle tavsiye edilen, olmazsa olmaz olarak sunulmaya çalışılan bir konu.”(Haber Vaktim Editörü, 13 TEMMUZ 2010)
g. “ Bu Orduyu 3’e bölüp; bir kısmını Ermenilere, bir kısmını Yunanlılara, bir kısmını Yahudilere verelim. Biz de kurtulalım… Bizim askerimiz dinimize karşı, geleneklerimize karşı, Osmanlıya karşı, tarihimize karşı, milletimize karşı, ne diye besliyoruz bunları” (Abdurrahman DİLİPAK’ın yazısına HABİB rumuzlu okuyucu yorumu)
h. Gazete köşelerinde ve televizyonlarda, bu gibi yorumları yapanlar, lafı evirip çevirip Cengiz Çandar’ın, TESEV adına hazırladığı "Dağdan İniş - PKK Nasıl Silah Bırakır" başlıklı raporunu sunarken söylediği şu sonuca getiriyorlar:
“2007 sonrasında sivil otoritenin askeri otoriteye "askeri olarak PKK'ya son verebilecek misiniz" sorusunu yönelttiğini, ‘bu soruya kesin bir olumlu karşılık alınmaması üzerine demokratik açılım hazırlıklarına girişildiğini’ söylüyor ve bu haberi "üst düzey devlet yetkililerinden aldığını” bildiriyor”
Neymiş?
Hükümet, Genelkurmay Başkanlığına “Askeri olarak PKK’ya son verebilecek misiniz” diye sormuş. Askerler “Olumlu cevap” verememiş. Bunun üzerine Hükümet “Kürt açılımını” başlatmış.
İşte psikolojik harp budur.
Halkın “kendi ordusuna güvenini sarsmak, terörle mücadele azim ve iradesini kırmak, teröre teslim olmasını sağlamak ve bölücüler ne istiyorsa verelim kurtulalım” bezginliğini şuuraltına işlemek işte böyle yapılır.
Zannederim, bu kadar cinliğe şeytan bile şapka çıkarır.
Acaba, beyinlerimize işlenmek istenen resim doğru mu?
Türk Silahlı Kuvvetleri gerçekten PKK ile başa çıkamıyor mu?
Şuuraltımıza işlenmek istenen psikolojik harp yalanlarından kurtularak gerçekleri görebilmek için somut rakamlara ve uluslararası araştırma kurumlarının tarafsız raporlarına bakalım:
Bu ordu, 2002 yılında PKK’yı hallaç pamuğu gibi atarak terörü (6 şehidimizle) nerdeyse “SIFIR” seviyesine indirdi. PKK marjinalleşti ve eylem yapamaz hale geldi.
Bu başarı, terör belasından çeken pek çok devletin gözünü kamaştırdı. Düzenli bir ordunun, terörü nasıl bitirdiğini incelemek ve dersler çıkarmak için, uzmanlarını Türkiye’ye gönderdiler. ABD, İngiltere, İspanya ve Endonezya, söz konusu devletlerden bazılarıydı. Bunları Cengiz Çandar gibiler de bilir ama işlerine gelmediği için söylemezler.
Zamanın Genelkurmay Başkanı; “Asker olarak biz görevimizi yaptık. Şimdi sıra siyasilerde gerekli düzenlemeleri yapın ve dağa çıkışı önleyecek tedbirleri alın” dediğini ne çabuk unutuyorlar.
Bugünkü terörü, askerin elini kolunu bağlayarak ve bağlatarak onlar azdırdı.
Örneğin;
Eğer gözümüz kör değilse, Ordumuzun PKK’yı hallaç pamuğu gibi attığı, 2002 yılındaki şehit sayısına bakalım,
Bir de, Ordunun elini kolunu her bağlayışlarında, her geçen yıl şehit sayımızın nasıl arttığına bakalım.
2002 6
2003 31
2004 75
2005 105
2006 111
2007 146
2008 171
2009 135 (ilk 6 ay)
2010 77
PKK ağzıyla konuşanların ellerine, yüzlerine, yazılarına, dillerine ve kara vicdanlarına, şehitlerimizin akan kanları bulaşmış. Bu lekeyi 7 sülaleleri temizleyemeyecek.
Vatanını, vicdanını, bilimini ve kalemini satmış olanların ve bölücülerin ağzıyla konuşanların bu gibi iddialarına, Amerika Birleşik Devletlerinin en önemli düşünce kuruluşu “RAND corporation” tarafından 2010 yılında yayınlanan “Victory Has a Thousand Fathers” başlıklı raporun en iyi cevabı verdiğini Cengiz Çandar gibiler ve Hükümet bal gibi bilir. Ama işlerine gelmediği için bunu söylemezler.
Bu rapora göre;
1) Bölücü teröristlerle düşük yoğunluklu harp içinde olan 30 ülke inceleniyor.
2) Değerlendirme kriteri olarak 50 faktör kullanılıyor.
3) Değerlendirmede 1984–1999 yılları kapsanıyor.
4) Sonuç olarak; bölücü terörle mücadelede 22 ülkenin yenildiği ve 8 ülkenin ise terörü yendiği ortaya çıkıyor.
5) Türkiye, bölücü terörü yenebilen sayılı ülkeler arasında yer alıyor.
Son yıllarda terörün azgınlaşmasının ve Türk Ordusunun elinin ve kolunun bağlanmasının sebeplerini ise; siyasi iktidarlar ile Terörle mücadele etmiş askerleri düzmece ihbarlarla, terörist diye tutuklatmak için şeytani kampanyalar düzenleyenlerin açıklaması gerekmektedir.
Terörle mücadelede, tüm devlet kurumlarının elbirliği içinde topyekûn mücadele etmeleri zorunludur. Terör örgütünün dış desteklerini ve finans kaynaklarını kesmek, dağa çıkışları önlemek ve sosyal reformları yapmak, askerin değil siyasi iktidarın yani hükümetin görevidir.
Bütün bunları göz ardı ederek “Ey millet, bakın Türk Ordusu PKK ile başa çıkamam diyor. Bu nedenle, Abdullah Öcalan’ın istekleri yönünde demokratik açılım yapmaktan başka çaremiz kalmadı mesajını vermek veya böyle bir algıyı oluşturmak” alçaklığın ve şeytanlığın ta kendisidir.
Roma imparatoru Neron’un, Roma’yı yakarak bir tepeden zevkle seyretmesi ve Roma, yanıp bitip kül olduktan sonra, bu defa yangının sorumluluğunu başkalarının üzerine atarak rakiplerini tasfiye etmesi gibi; Atatürk Cumhuriyetini yakmak, Kemalist aydınları ve Türk Ordusunu tasfiye etmek isteyenler, amaçlarına asla ulaşamayacaktır.
Çünkü bu millet, er veya geç, kurulan bu şeytani tezgâhların farkına varacaktır. Üzerinde özgürce yaşadığımız bu Cumhuriyetin ve zor zamanlarda canımızı, malımızı, namusumuzu ve vatanımızı koruyacak olan bu Ordu’nun tarumar edilmesini, aklı başında hiç kimse ellerini ovuşturarak Neron gibi zevkle seyredemez.
Hatırlarsanız; devletler bir harbe girdikleri zaman; Orduları cephede savaşırken, ayni zamanda “düşman halkın harbe devam azim ve iradesini kırmak” için yoğun bir psikolojik harekât başlatırlar. Diğer taraftan da “kendi halklarının morallerini yükseltmek ve harbe devam azim ve iradelerini güçlendirmek” için ellerinden gelen her şeyi yaparlar demiştik.
Türk Halkının “Terörle mücadeleye devam azim ve iradesini kırarak teröre teslim olması” sağlanmaya çalışılırken, Türk Ordusu’nun yaklaşık 5 Bin şehidine karşılık 30 Bin teröristini kaybetmiş olan bölücülere bakın nasıl moral verilerek “Mücadeleye devam azim ve iradeleri güçlendirilmeye” çalışılıyor.
PKK’ya yakınlığıyla bilinen haber ajansında “İran’ın Kandil operasyonunun perde arkası” hakkında şu değerlendirme yapılıyor:
“PKK ve PJAK gerilla güçlerine karşı yapılan operasyon İran, Irak, Türkiye ittifakları sonucu ortaya çıkmış bir durumdur…
Geçmişten beri Irak, Türkiye, İran ve Suriye devletlerinin her ne kadar ciddi çelişkileri olsa da Kürt sorunu noktasında uzlaştıkları bilinen bir gerçektir. Çünkü hepsinin ortak noktası ve yumuşak karınları Kürt sorunudur…
Mevcut konumda Türkiye; ABD, İngiltere ya da İsrail ile birlikte bölgenin dizaynında rol almak istiyorsa ve bu konuda İran ve Suriye ile yol ayrımına girmiş ise, Kürt sorununu inkâr ve imha etme politikasının iflasından kaynaklanmaktadır.
Neymiş?
“Türkiye; Amerika, İngiltere ve İsrail’le birlikte bölgenin dizaynında (BOP projesinde)rol almak istediği ve Kürt sorununu inkâr ve imha etme politikası iflas ettiği için İran ve Suriye ile yollarını ayırmış.
Değerlendirmeye devam ediyorlar ve:
“Türkiye bölgede bir daha asla Kürt sorununu inkar edilemez olduğunu, mutlaka ama mutlaka bir çözümün bulunması gerektiğini gördüğü için bu devletlerle yollarını ayırdı. Şunu da belirtmek gerekir ki Türkiye Kürt inkar ve imha politikasında gözü arkada kalmış bir durumdadır. Yani bir yerden umut görürse tekrardan geriye dönüşe hazır bir durumdadır. Çünkü Türkiye devleti kendi isteğiyle bu noktaya gelmedi, Kürt özgürlük hareketi Türkiye devletinin kafasına vura vura bu noktaya getirdi” diyorlar.
Neymiş?
Türkiye; Kürtleri inkâr ve imha politikasından neden vazgeçmiş?
“Çünkü Kürt özgürlük hareketi yani PKK terörü TÜRKİYE DEVLETİNİN KAFASINA VURA VURA BU NOKTAYA GETİRMİŞ.”
Ey Millet; görüyor musunuz? Duyuyor musunuz? Anlıyor musunuz?
“Türk Devleti, yaptığı bütün açılımları isteyerek yapmadı, PKK olarak kafasına vura vura biz yaptırdık. Bu nedenle bizi terör eylemlerinden vazgeçirmeye çalışmayın, kafalarına vurmaya devam etmezsek bağımsız Kürt Devleti’ni kuramayız” diyorlar.
Şimdi anladınız mı; siz ne verirseniz verin, ne kadar açılım yaparsanız yapın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu topraklarını komple verip, bağımsız Kürt Devleti’ni tanımadıkça terörden vazgeçmeyecekler.
13 vatan evladının şehit düştüğü gün, bölücüler tarafından ilan edilen Özerk Kürdistan için; “Özgür Bireyler Topluluğu-Nasname” isimli Kürt Sitesinde:
“Özerk Kürdistan, Kürtlerin kendi kaderlerini tayin etme hakkını kullandığı, koşullar gereği şimdilik ilan edemediği bağımsız devletin ön hazırlığıdır” diyerek, Türkiye’yi bölüp bağımsızlıklarını ilan edinceye kadar durmayacaklarını açıkça ilan ediyorlar.
Şimdi anladınız mı; aklını, kalemini ve vicdanını parayla satmış olan bazı alçakların, Türk Halkını kendi Ordusuna karşı neden kışkırtmaya ve Türk askerinin elini ve kolunu bağlamaya çalıştıklarını?
Değerlendirmeye devam ediyorlar ve:
Kandil operasyonu planın “ ilk aşamasında, İran devleti Kandil bölgesine geniş kapsamlı bir operasyon yaparak burada gerilla güçlerini çıkartmayı…
İran buradaki güçlerin bir kısmını Xınıre ve Xaxurke alanlarına kaydırarak burada Türkiye ile birlikte ortak operasyon yapmayı…
PKK ve PJAK gerilla güçleri buradan da söküldükten sonra esas son darbeyi yine Türkiye devletinin vurmayı düşündüğü,
Haftanin, Gara, Metina ve Zap bölgelerine havadan, karadan bir operasyon ile gerilla güçlerini tamamıyla tasfiye etmeyi planladığı” anlatılıyor ve
“Bu iki aşama başarılmadan Türkiye böylesi kritik bir operasyonu göze almayacaktır. Çünkü bu operasyona Türkiye’nin dahil olması demek, tekrardan statükoda ısrar eden güçlerin (İran ve Suriye) cephesinde yer alarak Amerika ve İsrail’in bölgeyi dizayn etme girişimlerine karşı durmak olacaktır” deniyor.
Neymiş?
Şimdi anladınız mı; “İran; Kandil de tamamen başarılı olup, birinci ve ikinci aşama tamamlanmadan, Türkiye; Haftanin, Gara, Metina ve Zap bölgelerine havadan ve karadan bir operasyon yaparak PKK’yı tamamıyla tasfiye etmeyi göze alamazmış.”
“Çünkü bu operasyona Türkiye’nin dâhil olması demek, tekrardan statükoda ısrar eden güçlerin yani İran ve Suriye’nin cephesinde yer alıp, Amerika ve İsrail’in bölgeyi dizayn etme girişimlerine karşı durmak olurmuş ki, Türkiye bunu göze alamazmış.”
Değerlendirmeye devam ediyorlar ve bu plana bir aylık bir ömür biçerek, Amerika ve İsrail’e rağmen bu planın başarılı olamayacağını ima ediyorlar ve:
a. Türkiye tarafından İran’a verilmiş olan şansın sona ermiş olacağını,
b. İran’ın ciddi bir krizin içine itileceğini,
c. Her şeyden önce PKK ve PJAK gerilla güçlerinin bölgede ciddi bir itibar kazanacağını,
d. Bulundukları bölgede hiçbir gücün onları çıkaramayacağı hususunun kesinlik kazanmış olacağını,
e. Yine Kürdistan’ın dört parçasında, PKK gerilla güçlerinin, Kürtlerin koruyucu gücü olarak görüleceğini, iddia ediyorlar.
İşte, Türk Silahlı Kuvvetleri karşısında binlerce terörist kaybetmelerine rağmen “kendi yandaşlarının morallerini yükseltmek ve harbe devam azim ve iradelerini güçlendirmek” böyle oluyor.
Kendi yandaşlarına ve terör örgütünün militanlarına verdikleri mesaj çok açık:
a. Korkmayın, İran’ın Kandil Operasyonu başarılı olmayacak. Çünkü:
1) PKK militanları çok iyi savaşıyor.
2) Ayrıca Amerika ve İsrail, İran’ın başarılı olmasına izin vermez.
b. Türkiye; Haftanin, Gara, Metina ve Zap bölgelerine havadan ve karadan bir operasyon yapmayı göze alamaz. Çünkü Amerika buna müsaade etmez.
c. Kürdistan’ın dört parçasında, PKK’nın gerilla kuvvetleri, Kürtlerin tek koruyucu gücüdür. O’na sahip çıkın ve destekleyin.
d. Türkiye; Kürtleri inkâr ve imha politikasından kendiliğinden vazgeçmedi. “Çünkü Kürt özgürlük hareketi yani PKK terörü TÜRKİYE DEVLETİNİN KAFASINA VURA VURA BU NOKTAYA GETİRDİ bunu unutmayın.
Televizyon kanallarını dolap beygiri gibi dolaşarak bıkmadan usanmadan Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ve Komutanlarını yıpratmaya çalışanlar, köşe yazılarında Türk Ordusu’na küfretmeyi aydın olmanın gereği sayanlar, Cumhuriyet ve Ordu düşmanlarına sahip oldukları medya kanallarını zevkle açanlar, kendi Ordusunu aşağılamayı devlet adamlığının gereği sayanlar, kalemini ve vicdanını parayla satanlar;
a. Allah sizleri ıslah etsin demiyorum çünkü ıslah olmayacağınızı biliyorum.
b. Tarihe not düşmek ve gelecek nesillere ibret belgesi bırakmak için sizlerden bahsediyorum.
c. Bu ülkenin Cumhurbaşkanına, Başbakanına ve Bakanlarına da, sade bir vatandaş olarak soruyorum:
1) Sahi siz “Kürtleri inkâr ve imha politikasından vazgeçtik” derken, sizden evvelki hükümetlerin imha ve inkâr politikası yürüttüğünü mü kabul ediyorsunuz?
2) PKK’lılar, kafanıza vura vura mı sizleri “Kürtleri inkâr ve imha politikasından” vazgeçirdi?
3) PKK’lılar, kafanıza vura vura mı sizleri “Kürt açılımını” başlatmak zorunda bıraktı?
4) PKK’lılar, kafanıza vura vura mı, İmralı’daki terörist başını Türkiye Cumhuriyeti’nin muhatabı bir lider konumuna yükseltip görüşmeye ve O’nun tam bağımsızlığa yol açan “Demokratik Özerklik taleplerini” kabule zorladı?
5) PKK’lılar, kafanıza vura vura mı, Habur Sınır Kapısından giren teröristlerin ayağına, Türk Hukukunda olmayan seyyar mahkeme göndermenizi sağladı?
6) PKK’lılar, kafanıza vura vura mı, pişman olmadıklarını söyleyen teröristlerin, pişmanlık yasasından yararlandırılıp serbest bırakılmalarını sağladı?
7) PKK’lılar, kafanıza vura vura mı, teröristler serbest bırakılırken Türk Ordusu’nun terörle mücadele eden askerlerinin, isimsiz ve imzasız ihbar mektuplarına ve polisin sehven sokuşturduğu sahte delillere dayanarak tutuklanmaları sağlandı?
8) Türk Ordusu’nun, Irak'ın kuzeyindeki terörist yuvalarına sınır ötesi harekât yapmasına, Amerika Birleşik Devletleri müsaade etmediği için mi izin vermiyorsunuz?
9) Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesinde; Amerika, İngiltere ve İsrail’le birlikte rol almak istediğiniz için mi, Suriye ve İran ile yollarınızı ayırdınız? Bunun için mi “Kürt açılımını” başlatmak zorunda kaldınız?
Bütün bunları ben uydurmuyorum, bölücüler ve PKK’lılar iddia ediyor.
Hatta:
a. BDP Milletvekili Emine Ayna demokratik özerklik ilânı için:
“Ben artık senden talep etmiyorum. Ben yapıyorum. Sana düşen beni tanımaktır!” diyor.
b. İmralı’daki bebek katili:
“15 Haziran'dan sonra ya anlamlı bir müzakere dönemi başlar ya da büyük bir savaş başlar, kıyamet kopar” diyor.
c. BDP Milletvekili Bengi Yıldız:
“Demokratik özerklikle ilgili Özerk yerlerin Ankara'ya vergi vermemesi ama devletten yardım almasının gerektiğini” söylüyor.
d. Bölücüler ve PKK’lılar:
“Kürt özgürlük hareketi yani PKK terörü TÜRKİYE DEVLETİNİN KAFASINA VURA VURA BU NOKTAYA GETİRDİ” diyor.
Bu Devlete, bu Millete, bu Cumhuriyete, bu Orduya ve bu Halka meydan okunuyor.
Ben de; “iktidara, şeyhine, şıhına, hocasına, hoca efendisine, ağasına veya para babasına” biat etmemiş fikri hür ve vicdanı hür bir vatandaş olarak sadece soruyorum.
Yoksa sormakla hata mı ettim?
Bazılarının dediği gibi “Başbakana dokunmanın bile ibadet olduğunu” unutup günaha mı girdim?
Ey millet uyan:
Bizim, evlatlarımızın ve torunlarımızın beyinlerini yıkıyorlar. Düşünmemizi, sorgulamamızı ve gerçekleri görmemizi istemiyorlar. Kendilerinin istedikleri şeyleri düşünmemizi ve sanal bir dünyada yaşamamızı kurnazca zihinlerimize sokuyorlar.
Yani çok fazla düşünmemiz, uyanmamız, sorgulamamız ve bazı şeyleri anlayıp eleştirmemiz, önemli insanların işine gelmiyor.
İnanmamızı istedikleri yalanları bize gerçekmiş gibi sunuyorlar ve inandırıyorlar. Çünkü Hitler’in propaganda Bakanı Joseph Goebbels’in söylediği gibi;
“Bir şeyler hakkında konuşmaya devam eder ve sürekli aynı şeyleri tekrar ederseniz, insanlar sonunda buna inanır.”
İşte böyle, eğitim yoluyla uyuşturulan beyinlerimizi medya yoluyla yıkamaya ve kendi yalanlarına inandırmaya çalışıyorlar.
1 Ağustos 2011/Askerhaber.com