Evren Paşa'yı vuracaklardı
1980 sonrası Türkeş yanlısı bazı subayların, Genelkurmay'ı basıp, Evren'i öldürmeyi planladıkları ortaya çıktı.
Mhp eski Genel Başkan Yardımcısı Rıza Müftüoğlu'na göre, olay şöyle gelişti: 'Ordudaki taraftarlarımızdan birkaç kişi, bir araya gelerek, durumu değerlendirmişler. Genelkurmay'ı basmayı ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Kenan Evren'i öldürmeyi düşünmüşler.'
Evren'in plana tepkisi
Müftüoğlu, yakında yayınlanacak kitabında, planın hemen duyulduğunu ve Evren'in 'Eğer bize karşı bir hareket olursa, cezaevlerindekilerin hepsinin öldürülmesi için peşinen talimat verdim' dediğini açıkladı.
Cuntasını satan lider
12 Eylül 1980 öncesi, orduda 7 'cunta' vardı. Bu cuntalardan biri de 'Türkeş Cuntası'ydı. Ama, lideri 12 Eylül'den birkaç gün önce cuntasını satmıştı.
BAKIŞ - EMİN PAZARCI
Genelkurmay basılıp, Evren öldürülecekti!
12 Eylül 1980'de Türkiye tank sesleriyle uyandı. Silahlı Kuvvetler yönetime el koydu.
Aradan, tam 20 yıl geçti.
12 Eylül 1980 müdahalesi ile ilgili çok değerlendirme yapıldı. İhtilalin 'perde arkasında' yaşananlar, birer birer ortaya çıkarıldı.
Ama, hala 'gizli' kalmış noktalar var.
Bunlardan biri de ordudaki 'Türkeş yanlısı' subayların 'Genelkurmay'ı basma' planları.
Olay, tam 19 yıl hiç gündeme gelmedi.
İlk olarak, ihtilalin 20. yıldönümünde açıklandı:
- Genelkurmay basılacak, Kenan Evren öldürülecekti!
* * *
Harekat planları hazırdı. İhtilalin olduğu gece, siyasi parti liderleri tek tek gözaltına alınmışlardı.
Bir tek MHP Lideri Alparslan Türkeş hariç.
Türkeş, birkaç gün bekledi. Ardından kendisi teslim oldu.
O dönemde, 'Türkeş teslim olsun mu, olmasın mı?' diye araştırma yapanlardan biri de Rıza Müftüoğlu'ydu. Ama, Türkeş'in teslim olmasının ardından O da yakalandı. Mamak Cezaevi'ne konuldu. Ardından, MHP Genel Başkan Yardımcısı oldu. Milletvekili seçildi. Türkeş, vefat edene kadar da hiç yanından ayrılmadı.
Müftüoğlu, ihtilalin 20. yıldönümünde bir kitap hazırladı. Kitabın adı: Copların Askerleri.
Yakında piyasaya çıkacak.
Kitap, yıllardır saklanan pek çok sırla dolu.
. . . . . . . . . .
O dönemde, Alparslan Türkeş adına kimlerle irtibata geçilmişti?
Müftüoğlu, önce Genelkurmay İstihbaratı'ndan bir Binbaşı'nın (Kitapta ismi verilmeyen bu binbaşı Ferruh Sezgin) evine gitti.
Sordu:
- Türkeş teslim olmalı mı?
Binbaşı tek başına karar veremedi. Birlikte Etlik'teki bir askeri lojmana gittiler. Halen orduda olan bir albaya sordular:
- Türkeş teslim olmalı mı?
Albay şaşırdı. 'Dün gece gerekli temaslar sağlandı' dedi:
- Şu sıralar teslim oluyordur.
Ardından, Müftüoğlu ve İstihbarat Binbaşısı bir değerlendirme yaptılar. Müftüoğlu, o değerlendirmeyi, bugün şöyle aktarıyor:
'Genelkurmay istihbarat subayı binbaşıdan anladığım kadarıyla bizimkiler ve bize yakın olanların hepsi, ihtilalin oluş biçiminde kaybolmuş ve bu oluşuma teslim olmuşlardı. Emir komuta zinciri içinde yapılan ihtilal, bütün cuntaları ve özellikle de bizimkileri tesirsiz hale getirmeyi başarmıştı. Ancak, bizim cuntanın dışındakiler, üst komutaya yakın olmayı temin etmiş, bu da bizlerin ezilmesiyle birlikte, bunlara yakın olanları korumayı sağlamıştı. Kanaatim o ki, Türkeş teslim olmadı. Teslim olmaya mecbur edildi.'
. . . . . . . . . .
Neydi, Müftüoğlu'nun bahsettiği cuntalar?
Kitapta, Müftüoğlu'nun verdiği bilgi ilginç:
'1980 öncesinde 7 cuntanın varlığından bahsediliyordu. Bu cuntalardan biri de Türkeş cuntasıydı. Ama, sözde bu cuntanın başı, 12 Eylül'den birkaç gün önce cuntasını satmıştı. Sonra, bunun karşılığı olacak, emekli olunca bir kurumu O'na teslim etmişlerdi.'
Peki, kimdi bu cuntanın başı?
Kitapta adı yok.
Müftüoğlu'na sordum, adını verdi:
- Suat İlhan.
Kitapta yazılmıyor. Ama, Müftüoğlu'nun iddialarına bakılırsa, Alparslan Türkeş oyuna getirilmişti.
* * *
Gelelim, 19 yıldır saklanan büyük sıra...
1981 yılında, Müftüoğlu ve pek çok MHP'li Mamak Askeri Cezaevi'ndeydiler.
Bir gün, askerler koğuştan içeri girdiler. Önlerine geleni dövmeye başladılar. Koğuştan ayrılıp, yarım saat geçmeden tekrar geliyorlardı. Bir defasında koğuştan ayrılan askerlerden biri bağırmıştı:
- Hepiniz vatan hainisiniz!
İçerdekiler, bu olağanüstü durum ve 'vatan haini' sözlerinin ne anlama geldiğini çözemediler. Sebebi, bir müddet sonra ortaya çıktı.
Çıktı, ama tam 19 yıl saklandı. İhtilalin 20. yıldönümünde Müftüoğlu'nun kitabında açıklandı:
'Ordudaki taraftarlarımızdan birkaç kişi biraraya gelerek, bir durum değerlendirmesi yapmışlar. Türkeş'in ve ülkücülerin karşı karşıya kaldıkları bu haksız durumu ortadan kaldırmak gerektiğine karar vermişler. Ancak, normal yollarla bunun mümkün olmayacağını, bunun için Genelkurmay'ı basmayı, Evren'i öldürmeyi düşünmüşler.
Ancak, düşünceden ileri gitmeyen bu eylem planı duyulmuş. Evren o sıralarda bir açıklama yapmış: Eğer bize karşı bir hareket olursa, cezaevlerindekilerin hepsinin öldürülmesi için peşinen talimat verdim.'
. . . . . . . . . .
Aradan 19 yıl geçse de Müftüoğlu'nun verdiği bu bilgiler son derece önemli.
Hem tarihe ışık tutacak.
Hem de çok tartışılacak!
Geriye Anayasa kaldı
Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren önderliğinde gerçekleştirilen 12 Eylül 1980 askeri müdahalesi 20'nci yılına girdi. İhtilalin pek çok kurumu aradan geçen zamanda ya yıprandı ya da tarihe karıştı. Geriye ise dönem dönem düzenlemeye tabi tutulan, ancak hala eleştirilere hedef olan 1982 Anayasası kaldı.
12 Eylül günü zamanın Genelkurmay Başkanı Evren'in TRT aracılığıyla duyurduğu askeri müdahale Türkiye'de genel bir rahatlama havası yaratmıştı. Bunun ardından Bülent Ulusu başbakanlığındaki ara rejim ise 1982 yılında büyük bir oranla kabul edilen Anayasa ile normalleşme sürecine girmişti. Milli Güvenlik Konseyi'nin başında Devlet Başkanı sıfatıyla bulunan Evren de Türkiye Cumhuriyetinin 7'nci Cumhurbaşkanı seçilmiş, normalleşme sürecinde de söz sahibi olmuştu.
1980 ihtilalinin ardından demokrasiye geçiş süreci yaşandı.
Siyasette yeni yüzler
Bu süreç yaşanırken Türk siyasetinin eski ve vazgeçilmez birçok aktörü sahnenin dışında kaldı. Emekli Orgeneral Turgut Sunalp MDP'yi, Necdet Calp HP'yi, Bülent Ulusu Hükümeti'nin Başbakanlık Müsteşarı ve 24 Ocak ekonomik kararlarının mimarı Turgut Özal da ANAP'ı kurarak, 1983 yılındaki genel seçime katıldı. HP'nin birçok adayı Milli Güvenlik Konseyi tarafından veto edilirken, 'Asker partisi ya da Horoz Partisi' olarak adlandırılan MDP'nin seçimi kazanmasına kesin gözüyle bakılıyordu.
ANAP dönemi
Ancak beklenen olmadı ve ANAP Türkiye tarihinde Demokrat Parti'nin ilk iktidarında aldığı oydan sonra, en büyük oranı yakalayarak iktidar oldu.
Bugün sözü edilen partilerden sadece ANAP varlığını sürdürüyor. Ancak ANAP da kurucu genel başkanını Köşk'e uğurlamasından sonra kabuk değiştirdi. Özal'ın dört eğilimi birleştirdiğini söylediği ANAP'ın, bugünkü görüntüsünün kuruluş yıllarından çok farklı olduğu genel bir kabul görüyor. 1980 yılında siyasetten el çektirilip çeşitli sürelerle ve yerlerde ceza çeken siyasiler de, 6 Eylül 1987 yılında Özal'ın aldığı referandum kararıyla siyaset sahnesine geri döndü. Bu dönüş çok küçük bir oy farkıyla sağlandığı için Özal referandum günü akşam üstü saatlerinde erken seçim ilan etti ve ikinci Özal hükümetini kurdu. İhtilalin sahne dışına ittiği liderler de bu referandumla tekrar siyaset arenasına döndü. Ancak ihtilalden bu güne kalan tek somut miras, hala tartışma konusu olan ve Özal döneminde bazı maddelerinde rötuş yapılan 1982 Anayasası. Anayasa, bugün son derece sert eleştirilere hedef olsa da, 12 Eylül'ün mantığının yaşatıldığı bir belge olarak kurumları ve maddeleriyle yaşamına devam ediyor. Bu Anayasa ile birlikte yine çok tartışılan YÖK, RTÜK, DGM ve MGK da varlığını sürdürüyor.
İnanç UYSAL
Kenan Evren 'sessizliği' seçti
Yedinci Cumhurbaşkanı Kenan Evren, 12 Eylül darbesinin 20'nci yıldönümünde sessiz kalmayı tercih etti.
Marmaris'teki yazlığından dün sabah erken saatlerde ayrılan Kenan Evren, basından gelen görüşme isteklerinin tümüne olumsuz yanıt verdi. Korumalarına, 'Bu yıl darbe ile ilgili soruları yanıtlamayacağım' diyen Evren Paşa, dün tüm gününü dostlarına ayırdı. Marmaris ve çevre ilçeleri dolaşan Evren'in, dostluğunu sürdürdüğü emekli askerlerle görüştüğü öğrenildi. Evren Paşa'nın bu ziyaretleri, 'Paşa 20 yıl sonra anılarını tazeliyor' diye yorumlandı. Öte yandan, Evren'in kısa süre önce bir gazeteye 12 Eylül darbesi ile ilgili para karşılığında açıklamalar yaptığı, aldığı parayı da öğrencilerin eğitim faaliyetlerinde kullanacağı ileri sürüldü. Bu arada İzmir Barosu'na üye bir grup avukat, 12 Eylül dönemiyle ilgili olarak, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı kanalıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Zaman aşımının dolmasına 1 gün kala suç duyurusunda bulunan avukat Arif Ali Cangı, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Evren ve diğer kuvvet komutanlarının 'Türkiye Cumhuriyeti hükümetini zorla düşürmek ve görevlerinden zorla men etmek' suretiyle TCK'nın 147. maddesindeki suçu işlediklerini öne sürdü.
Osman BAŞTUĞ
12 Eylül Belgeleri/belge.net