Laiklik devlet düzeninin ve hukuk kurallarının dine değil  akla ve bilime dayandırılmasıdır. 
Laiklik, dinin doğru uygulanabilmesinin teminatıdır!..

O; tarih boyunca hakkında elli bine yakın kitap, yüz binlerce makale yazılmış tek Türk’tür!..

Tarihe Dair Notlar
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi30
Bugün Toplam320
Toplam Ziyaret162590

“Laiklik, adam olmak demektir hocam, adam olmak!”

Ilk mecliste bir oturum sırasında üyelerden biri laikliğin ne manaya geldiğini anlamadığını söyleyince Gazi çok sinirlenmiş ve elini kürsüye vurarak bir din bilgini olan üyeye cevap vermişti:

“Laiklik, adam olmak demektir hocam, adam olmak!” 

*** 

Atatürk 19 Mart 1920 tarihinde İllere, Bağımsız Sancaklara ve Kolordu KomutanlıklarınaTemsilciler Kurulu adına bir bildiriyi yayınladı. Bildiride olağanüstü yetkiler taşıyan bir Meclisin Ankara’da toplanacağı ve bu Meclis’e katılacak üyelerin en geç on beş gün içinde nasıl seçilecekleri yazılıydı. Ayrıca dağılan Meclis-i Mebusan’ın üyeleri de Ankara’daki Meclis’e katılabileceklerdi. 

Bildiride belirtilen kurallar çerçevesinde seçilen temsilciler ve Meclis-i Mebusan’ın bir kısım üyeleri nisan ayı ortalarında Ankara’ya geldiler.

Ankara da o günkü şartlar içinde Meclis’in toplanabileceği elverişli bir bina yoktu. Sonunda İkinci Meşrutiyet döneminde İttihat ve Terakki Cemiyeti kulübü olarak yapılmış tek katlı bir bina uygun görüldü. Binanın eksikleri tamamlanarak okullardan toplanan ve halkın katkılarıyla sağlanan eşyalarla donatıldı.

Hazırlıklar tamamlanınca Atatürk 21 Nisan’da yayınladığı ikinci bir bildiri ile Meclis’in 23 Nisan günü toplanacağını ve açılış töreninin nasıl yapılacağını duyurdu.

23 Nisan 1920 Cuma sabahı erken saatlerde Ankara’da bulunan herkes Meclis Binası çevresinde toplandı.



Halk kendi kaderine sahip çıkmanın coşkusu içindeydi. Hacı Bayram Camii’nde kılınan öğle namazından sonra Meclis binası girişinde gözleri yaşartan muhteşem bir tören yapıldı. Saat 13.45′de Ankara’ya gelebilen 115 milletvekili Meclis salonunda toplandı.



Parlamento geleneklerine göre en yaşlı üye olan Sinop Milletvekili Şerif Bey (1845) Başkanlık kürsüsüne çıktı ve aşağıdaki konuşmayı yaparak Meclis’in ilk toplantısını açtı.

Burada Bulunan Saygıdeğer İnsanlar

İstanbul’un geçici kaydiyle yabancı kuvvetler tarafından işgal olunduğu ve bütün temelleri ile halifelik makamının ve hükümet merkezinin bağımsızlığının yok edildiği hepimizce bilinmektedir. Bu duruma baş eğmek milletimizin teklif olunan yabancı köleliğini kabul etmesi demektir. Ancak tam bağımsızlık ile yaşamak için kesin olarak kararlı bulunan ve ezelden beri hür ve başına buyruk yaşamış olan milletimiz kölelik durumunu son derece ve kesinlikle reddetmiş ve hemen vekillerini toplamaya başlıyarak Yüksek Meclisimizi meydana getirmiştir.

Bu Yüksek Meclisin en yaşlı üyesi sıfatıyla ve Allah’ın yardımıyla milletimizin iç ve dış tam bağımsızlık içinde alın yazısının sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip kendi kendisini yönetmeye başladığını bütün dünyaya ilan ederek Büyük Millet Meclisi’ni açıyorum.

TBMM’nin açılışı ile birlikte millî egemenliğe dayalı yeni bir Türk Devleti doğmuş oluyordu. Birinci Meclis öncelikli iki temel hedef belirledi. Birincisi Yurdu düşmanlardan temizlemek. İkincisi yeni Devletin otoritesini güçlendirmek ve kalıcılığını gerçekleştirmek.

***

Eminiz ki Atatürk’ün Afyon valisini çoğunuz biliyorsunuzdur.

Bilenlerin bir daha hatırlaması, bilmeyenlerin öğrenmesi için tekrar yazıyoruz. 

Mustafa Kemal Atatürk Amasya’dayken yanındaki valinin kulağına eğilip sorar; “Kimdir bu ?”

Vali yanıt verir: “Efendim kendisi şıh’tır. Yöre de çok hatırlısı vardır.”

Atatürk, Şıh’ı yanına çağırır ve; “Bak baba, imanın ölçüsü sakalın boyunda değildir. Rica etsem de şunu en azından Peygamber efendimizinki gibi kısaltsan” der ve eliyle de boyun altı hizasını gösterir.

Şıh ; “Emrin olur Paşam” diyerek yerine çekilir.

Aradan zaman geçer, bir akşam Atatürk Amasya’daki Şıh’ı hatırlar.

Hemen Valiyi telefonla arayıp durumu sorar. Vali nasıl söyleyeceğini bilememekle birlikte, Şıh’ın sakal boyunda en küçük bir kısalma bile olmadığını aksine kimselere el sürdürmediğini anlatır…

Atatürk telefonu kapatarak. Kağıdı kalemi eline alır ve az sonra nazırını çağırıp, yazdığı yazıyı Amasya Valiliği’ne tebliğ etmesini ister.

Ertesi gün Amasya’dan bir haber gelir ki Şıh Efendi Ata’yı görmek üzere Ankara’ya yola çıkmış…

Şıh gelir Ata’nın karşısına çıkar. Sakal tamamen kesilmiş, sinekkaydı tıraş olunmuş, saçlar kısaltılmış, kılık kıyafet baştan sona değiştirilmiş, bambaşka görünüme bürünülmüştür.

Atatürk’ün mesai arkadaşları bu değişimi anlayamazlar ve Ata’ya sorarlar; “Aman Paşam, o Şıh ki sakalına el dahi sürdürmezdi, siz ne ettiniz de kökünden kesmesini sağladınız? “

Ata gülümser, sonra da yanındakilere dönüp; “Dün akşam Amasya Valiliği’ne bir yazı gönderdim ve Şıh’ı Afyon’a vali atadığımı bildirdim.” der.

Ardından da yeni bir yazı hazırlayıp nazırına bu yazıyı da Şıh’a vermesini söyler.

Yazıda söyle yazmaktadır;

“İnancın ölçüsünün sakalda olmadığını anladığınıza sevindim. Valilik meselene gelince, bugün koltuk uğruna kırk yıllık sakalından vazgeçebilen, yarın başka şeyler için milletinden bile vazgeçebilir. Seni böyle bir ikileme mahkum bırakmayalım. Kal sağlıcakla…”

*** 

O gün valilik koltuğuna o şıh oturamadı ama, bugün ceylan derisi koltuklarda oturanlar acaba nelerden vazgeçti…

Kime, neye hizmet ediyorlar?..

***

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı 

Değerini bilenlere, sahip çıkanlara kutlu olsun…

Yurdumca – 23 Nisan 2013


http://www.yurdumacanfeda.com/tr/?p=1638


Yorumlar - Yorum Yaz