Çerkez Ethem Hain Değil midir?
Kurtuluş Savaşı’na Atatürk dışında yeni bir lider arayan, “İkinci Cumhuriyetçi”, “Marksist dönmesi”, “liboş” ve “yobaz” takımı oradan buradan elde ettikleri bilgi kırıntılarıyla sözüm ona “Burjuva milliyetçisi” Mustafa Kemal Atatürk’ün karşısına “Sosyalist-Bolşevik”, “halk adamı” Çerkez Ethem’i çıkarmak istemişler ve bu doğrultuda “resmi tarih yalan söylüyor” diyerek Çerkez Ethem’i Kurtuluş Savaşı’nın “bir numaralı kahramanı” ilan etmişlerdir!
Çerkez Ethem’i “Kurtuluş Savaşı kahramanı” yapma modasını başlatan, 1950’lerde Cemal Kutay’dır. Birilerince Demokrat Parti’ye “tarihsel altyapı” hazırlamakla görevlendirilen Cemal Kutay, 1950-1960 döneminde İnönü karşıtlığını, “İsmet İnönü-Çerkez Ethem çekişmesi” biçiminde kamuoyuna sunmuştur. Kutay, “Kahraman Ethem’in başarılarını kıskanan İsmet Paşa’nın Ethem’i ihanete zorladığını!” iddia etmiştir.
Turgut Özakman, “Çerkez Ethem vatan haini değildir” masalının böyle başladığını ileri sürmüştür. Daha sonra İsmail Bilen, Haşan İzzettin Dinamo, Yalçın Küçük, Kadir Mısıroğlu, Cemal Şener, Emrah Cilasun vb. birçok tarihçi-yazar bu masalı daha da allayıp pullayıp en etkili Cumhuriyet tarihi yalanlarından birini yaratmışlardır: Bu yalanın adı, “Çerkez Ethem hain değildir!”
Özakman, “Çerkez Ethem’in vatan haini olmadığı” iddiasının daha çok, Çerkez Ethem’e ait olduğu ileri sürülen anılara dayandırıldığını belirtmiştir. Ancak, Özakman’ın da belirttiği gibi ortada “birbirini tutmayan” üç farklı anı vardır.
“Ethem hain değil midir?” sorusuna cevap vermek için gerçekleri ortaya koymak gerekmektedir.
İşte, ana hatlarıyla Çerkez Ethem gerçeği:
1. Babası Kafkasya göçmeni olan Çerkez Ethem, Bandırma’da doğmuştur. Kendi ifadesiyle, “Emlak ve arazi sahibi mesut ve müreffeh yaşayan bir ailenin çocuğudur;” Yani iddia edildiği gibi, “gariban, halk adamı, sosyalist” falan değildir. Kendisinden büyük beş kardeşi vardır. İki kardeşi; İlyas ve Nuri daha önce şehit olmuşlardır. Kendisi dışında tüm kardeşleri subaydır. 19 yaşında talimhanede staj gören Ethem, buradan Başçavuş rütbesiyle terhis olmuştur. Balkan Savaşları sırasında Bakırköy Küçük Zabit Okulu’nu bitirmiştir. Bir süre Süvari Subay Vekili (Astsubay) olarak görev yaptıktan sonra Bandırma’daki ailesinin yanına dönmüştür. Ethem’in “askerlikle” ilişkisi bu kadardır. Yani, mesleği askerlik değildir, sadece herkes gibi askerliğini yapmıştır; askerde de “astsubaylığa” kadar yükselebilmiştir.
Daha sonra Teşkilat-ı Mahsusa görevlisi olarak İran ve Irak’ta bulunmuştur. Bu sırada yaralanarak tekrar Bandırma’ya dönmüştür. I. Dünya Savaşı’nın sonunda 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasından İzmir’in işgal edildiği 15 Mayıs 1919’a kadar Bandırma ve civarında “çetecilik” yapmıştır.
Falih Rıfkı Atay, Çerkez Ethem’i şöyle anlatmaktadır: “Ethem kuvvetlerini kendisi toplamıştır. Silahlarım kendisi bulmuştur. Bu kuvvetleri besleyecek parayı kendisi sağlamıştır. Astığı astık, kestiği kestiktir. Ethem’e kanundan, mahkemeden, meşruluktan bahis açılamaz. Bir isyan bastırmıştır. Dönüşte kendi adamları Ankara çarşısında sırmalı kuşaklar satar... ”
Ethem’in birliği paralı askerlerden oluşmaktadır. Subayları, düzenli ordunun subaylarından çok daha fazla para almaktadırlar. Erlere de bol para verilmektedir. Gerekli para, sadece zenginlerden değil, bütün halktan terörle alınmıştır.
2. Çerkez Ethem, eşkıyalık günlerinde İzmir’de Cumaovası yakınındaki bir çiftliği basmıştır. Bu çiftliğin jandarma tarafından korunması emrini veren İzmir Valisi Rahmi Bey’in bulunduğu treni bombalama girişiminde bulunmuştur. Daha sonra da 12 Şubat 1919’da Rahmi Bey’in oğlunu kaçırıp 50.000 altın karşılığında serbest bırakmıştır. Ethem anılarında bu olayı, “İşgalden önce Yunan tehlikesi belirdiği vakit, İzmir Valisi Rahmi Bey’den 50.000 lira almıştım!” şeklinde ifade etmiştir. Yani, Kurtuluş Savaşı kahramanı ilan edilmek istenen Ethem, “mekân basan”, “para için çocuk kaçıran” ve “fidye alan” bir çetecidir.
3. Bekir Sami Bey’in ve Rauf (Orbay) Bey’in 25 Mayıs 1919 tarihinde Teşkilat-ı Mahsusa’dan tanıdıkları Ethem ve kardeşlerine milli harekete katılma çağrısında bulunmaları üzerine Çerkez Ethem milli harekete katılmıştır. Yani Ethem durup dururken değil, çağrı üzerine Kuvayı Milliye içinde yer almıştır. Ethem, Poyraz Ağa ve Alaşehirli Mustafa vb. çeteler birleşmiştir. Ethem, silahlı mücadele sonrasında rakiplerini etkisiz hale getirdikten sonra, Salihli’de oluşturulan cephenin liderliğini ele geçirmiştir. 14. Kolordu Komutanı Yusuf İzzet Paşa tarafından Kuvayı Seyyare (Gezici Kuvvet) olarak adlandırılan kuvvetiyle gerek Yunan ordusuna gerekse içerdeki isyancılara karşı mücadele etmiştir. Yunan ordusu karşısında “dişe dokunur” bir başarısı yoktur ama isyanların bastırılmasında oldukça başarılı olmuştur. Ethem, Anzavur, Yozgat, BoluDüzce-Adapazarı ayaklanmalarını (isyanlarını) bastırmış ve 1921 başlarına kadar Ankara ve Ankara Hükümeti’ni korumuştur. Kuvayı Seyyare’nin gücünün artması üzerine Kütahya’da bir karargâh oluşturmuştur.
4. Ethem, Bolşevik eğilimli Yeşil Ordu Grubu’na katılmıştır. Ayrıca Komünist Halk İştirakyun Fırkası’yla da ilişki içine girmiştir. Yozgat isyanı öncesinde Eskişehir’deyken İstanbul’dan gelen haberlerden etkilenmiştir. Bu sırada Eskişehir’de Arif Oruç tarafından Komünizm yanlısı Yeni Dünya gazetesini desteklemiştir. Ancak bütün bu faaliyetleri Ethem’in “Sosyalist”, “Bolşevik” ya da “Komünist” olduğu anlamına gelmez. Ethem sadece o dönemin “sol rüzgarlarıyla” yelkenlerini doldurmak istemiştir. Bu kavramlar hakkında kuramsal bilgisi yok denecek kadar azdır.
Doğan Avcıoğlu’nun dediği gibi, “Halka zulümle ve soygunla beslenen böyle bir kuvvetin ne Bolşeviklik’le ne de Halkçılıkla bir ilgisi yoktur. Nitekim Ethem’in zulmünden yakman halk, Mustafa Kemal’in değimiyle, Ethem’in derebeyliğini kurduğu Kütahya’ya ordu birlikleri girerken, onları bir kurtarıcı olarak karşılar. Bu savaşlara katılan bir genç subay şöyle yazar: ‘Az kuvvetimize rağmen şehir halkının o günkü heyecanını hiç unutmam.Sokaklara fırlamış erkekler bize yalvarıyordu: ‘Aman bu eşkıyalar Yunan gavurundan daha zalimdir, aman bizi bunlardan koruyun’. Ayrıca şehir halkının silahlanmış, evlerini, çoluk çocuklarını Ethem’in çetelerine karşı savunmaya azmetmiş olduğunu görerek içimiz rahat etti. Daha sabahtan itibaren şehirliler bize yiyecek getirmeye başladılar. Gelenler: ‘Ethem çetelerine demiş ki, Kütahya’yı ele geçirirseniz, bütün mallar, eşyalar sizin olacak.Aman kurtarın bizi’ diye yalvarıyorlar.”*34
Meclisteki Atatürk muhalifleri, Ethem’in sözüm ona “Bolşevikliğinden” yararlanmak istemişlerdir. Muhalifler, “Çerkez Ethem’in kişiliğinde bir Bolşevik lider görme kuruntusuna kapılmışlardır.” Ethem’i, Atatürk’e karşı bir koz olarak kullanmak istemişlerdir. Geçmişte ve bugün Ethemistlerin ortak noktasının “Atatürk muhalifliği” olması tesadüf değildir yani!
Atatürk, 8 Ocak 1920 tarihli Meclis gizli oturumunda Çerkez Ethem’in Bolşevikliğini, “sahtekarlık” olarak değerlendirmiştir:
“Bolşevikleri kandırmak, komünist renk, biçim ve giysisinde görünmek, Bolşevikleri aldatmak,Bolşeviklere bu memleket içinde bir kaynama, derhal bir devri, bir ihtilal yapma olanağı bulunduğu kanısını verdirmek istediler... Öte yandan Bolşevikler de bu adamların doktrinsiz ve inançsız olduklarını anlamışlardır. Bu yüzden kendilerine ihanete daha uygun bir ortam, bir temas noktası aradılar. Onun için Yunanlılarla dostluğa yöneldiler. Böyle Bolşeviklerle, Yunanlılarla ve aynı zamanda İstanbul’la ve aynı zamanda İngilizlerle, çeşitli giysiler, renkler ve zihniyetlere bürünerek türlü politikalar izlediler ve türlü politikalar düzdüler. ”
Ethem’in kuvvetleri, özellikle Yozgat isyanı sonrasında düzenli ordunun kurulması sürecinde askeri merkezileşmeye karşı gelmiştir.
Yeterince askerlik eğitimi almamış, kulaktan dolma bilgilerle Bolşeviklik yapmış, milli hareketin “merkezileşmesine” karşı çıkmış Çerkez Ethem’i Atatürk’le karşılaştırmaya kalkmak kelimenin tam anlamıyla “komikliktir”.
5 Ethem’in Kuvayı Seyyare adlı birliği, bir askeri birlikten çok bir “aile teşkilatı” gibidir. Şöyle ki, Ethem Kuvayı Seyyare’yi bazen kardeşi emekli yüzbaşı Tevfik’e, veya yine emekli yüzbaşı ve Manisa Milletvekili Reşit’e bırakmaktadır. Yani, Çerkez Ethem’i, Kurtuluş Savaşı kahramanı ilan etmek isteyenlerin söylediklerinin aksine Ethem’in birliği Kuvayı Seyyare son derece düzensiz ve disiplinsiz, daha doğrusu başına buyruk bir teşkilattır. Kısaca, Ethem ve ailesinin özel birliği durumundadır. Düzenli, disiplinli, üstelik emperyalizm destekli Yunan ordusuna karşı Ethem’in Kuvayı Seyyaresinin Kurtuluş Savaşı’nı kazanacağını düşünmek “safdillikten” başka bir şey değildir.
6. Çerkez Ethem, evet! Kurtuluş Savaşı’nın en kritik döneminde birçok iç ayaklanmayı bastırmıştır. Bu nedenle Atatürk bile birçok defa Çerkez Ethem’i kutlamıştır. Ancak Ethem, bir taraftan iç ayaklanmaları bastırırken diğer taraftan “aşırı sert” ve “baskıcı” uygulamalarıyla halkı canından bezdirerek yeni ayaklanmalara neden olmuş; dahası milli hareketin, bir “çeteci”, bir “eşkıya” hareketi olarak görülmesine yol açmıştır. İngilizler ve İngiliz etkisi altındaki İstanbul Hükümeti de bu durumu kullanarak milli hareket karşıtı propaganda yapmış, bu propagandalar sonunda Kurtuluş Savaşı büyük zararlar görmüştür.
Çerkez Ethem’in halkı bezdiren, tepki çeken “kanun tanımaz”, “baskıcı” uygulamalarından bazıları şunlardır:
• Bolu ve Düzce isyanlarından sorumlu tuttuğu Sefer Bey ve arkadaşlarını Ankara’nın karşı çıkmasına rağmen idam etmiştir. 12 kişiyi, ağabeyi Tevfik’in başkanı olduğu uyduruk Harp Divanı’nda yargılayıp asmıştır. Bu mahkeme, Yozgat mutasarrıfını da hapse atmıştır.
• Yozgat İsyanı’ndan sorumlu tuttuğu Anakara Valisi Yahya Galip Bey’i uyduruk Harp Divanı’nda yargılamak istemiştir. Atatürk bu isteğe engel olmuştur.
• İzinsiz ve zorla asker toplamıştır.
• İzinsiz asker toplamasına karşı çıkan Refet Bey’i bir bahaneyle İstiklal Mahkemesi’ne şikâyet etmiştir.
• Mahalle kabadayısı gibi bir gün ansızın Batı Cephesi Karargâhı’nı basmıştır.
• Bolu Düzce isyanlarını bastırırken Bursa’dan geçen Ethem’in komutanlarından Yüzbaşı Tevfik Bey, kendisine selam vermediği gerekçesiyle Binbaşı Eşref’i tutuklattırmıştır. Bu olayın şehirdeki askerli birlik üzerinde huzursuzluk yaratmasına kızan Çerkez Ethem, huzursuz olan subayları da idam edeceğini söylemiştir. Ethem’in bu çıkışları üzerine, herhangi bir alayda ya da tümende bulunan bir subay, komutanınca cezalandırılacağını anladığında gidip Ethem’in kuvvetlerine katılmıştır. Bu kaçaklardan hiçbirini Ethem’den geri almak mümkün olmamıştır.
• Çerkez Ethem’in adamları isyanları bastırıp döndükleri günlerde Ankara çarşısında sırmalı kuşaklar satmışlar, her uğradıkları yerlerde çarşıları talan etmişlerdir. “Ambardan devlet malı tütünleri alıp mektepli bir subayın komutasında neferleriyle Ankara’ya satılmaya göndermişler. Maliye vekili ‘devlet malıdır” der sattırmamak ister. Ethem, ‘Seni gelip asarım’ diye telgraf çeker Sonra İsmet bey’i cephede görünce, ‘Senin hatırın için, gelip de asmadım!’ demiştir.
• Çerkez Ethem, bir köyde birini öldürmüştür. Cinayete bazı köylüleri de ortak etmiştir. Bu kişileri tehdit ederek çetesinin sadık elamanları haline getirmiştir.
• Çerkez Ethem, İsmet Paşa’yı ve Refet Bey’i tehdit etmiş, Ankara’ya gelerek Atatürk’ü bile korkutmaya, hatta öldürmeye kalkmış ve dahası çevresinde toplananlara Atatürk’ü meclis önünde asacağını söylemiştir.
• Çerkez Ethem’in kardeşlerinden Tevfik, 21 Kasım 1920 tarihli bir yazıda Gördeslileri suçlayarak, köyü yakacağını ve asker kaçaklarını asacağını belirtmiştir.Tevfik’i, İsmet Paşa durdurmaya çalışmıştır.
• Orduya para ve asker sağlayan Uşak Müdafaa-i Hukuk Başkanı İbrahim Tahtakılıç, Ethem’den şöyle yakınmıştır: “Köylülerden topladığımız para, eşya, atları hep ona veriyoruz, sinilerle baklava gönderiyoruz, o yine kendisi toplamak istiyor, adamlarını göndererek, köylerden para, eşya ve asker toplamak hevesinden vazgeçmiyor, buyruğunu dinlemeyen köyleri de yaktırıyor. ”
7. Çerkez Ethem’in ve diğer bazı Kuvayı Milliyecilerin “disiplinsiz hareketleri” artınca Bakanlar Kurulu 8 Kasım 1920’de 338 nolu kararla “halktan bağış toplanmasını” yasaklamıştır. Ayrıca, Batı cephesi birleştirilmiş Refet Bey ve İsmet Bey, Güney ve Batı cephesi komutanlıklarına atanarak bölgede düzenli ordunun kurulması çalışmalarına başlanmıştır. İşte, Çerkez Ethem’le Ankara’nın arası bu gelişmeden sonra açılmaya başlamıştır.
İsyana Doğru
Tevfik, 24 Kasım 1920’de Ankara’da bulunan Çerkez Ethem’e gönderdiği telgrafta, “Batı Cephesi Komutanlığı’nın can sıkıcı saçma emirler verdiğini” belirterek, telgrafını şöyle bitirmiştir: “Bu böyle devam ederse vakitsiz büyük bir gürültü çıkacağını tahmin ediyorum.” Tevfik, 27 Kasım 1920 tarihinde yine Ankara’daki Ethem’e çektiği telgrafta, “Batı Cephesi Komutanı’nı bundan böyle amir olarak tanımadığım'" kesin olarak açıklamıştır. Ethem ve kardeşleri, Batı Cephesinin Ankara’daki merkezi hükümetin denetimine geçmesini ve bu sırada düzenli ordunun kurulmasını, kendi otoritelerine yönelik bir saldırı olarak değerlendirmişlerdir.
Çerkez Ethem’in “başına buyrukluğu” isyanları bastırma sürecinde de büyük sorunlara yol açmıştır. Ethem’in Yozgat isyanını bastırmaya ikna edilmesi pek de kolay olmamıştır. Bu durumun ortaya çıkmasında Ethem’in İstanbul’dan aldığı bazı gazete haberlerine kanarak, gelişmeleri yanlış değerlendirmesi etkili olmuştur. Ona göre Yozgat isyanının bastırılması çok da önemli değildi! Nitekim anılarında, “Uygun iç ve dış duruma rağmen Ankara Genelkurmay Başkanlığı ve Büyük Millet Meclisi Hükümeti bir Yozgat derdine düşmüş, sızlanıp duruyordu.” demiştir. Ankara’nın Yozgat isyanına verdiği önemi ciddiye almayan Ethem, Ankara’ya gelerek Atatürk, Fevzi Paşa ve İsmet Paşa ile görüşmüştür. Görüşme sırasında Ethem, Yozgat’taki olayların fazla önemli olmadığını, Ankara’nın telaşını anlayamadığını, önceliğin Yunan kuvvetleri olması gerektiğini belirtmiştir. Ethem ayrıca, alaycı ve aşağılayıcı bir tavırla, Ankara’nın hiçbir iş yapmadığı ileri sürmüştür. Görüşme sonrasında Atatürk, Ethem’i, zoraki Yozgat isyanını bastırmaya ikna edebilmiştir.
Ethem ve kardeşleri, Ankara’ya açıkça meydan okumaya başlamışlardır. Örneğin, Batı Cephesi’nin, bütün birliklerden silah ve cephane çizelgesi istemiştir, bütün birlikler bu emre uydukları halde Kuvayı Seyyare bu emre cevap bile vermemiştir. Yeniden emredilmesi üzerine Ethem, 10 Aralık 1920’de, “Silah ve cephane denkleştirilmesinin gerektiğini sanmıyorum... ” diye cevap verip, bilgi göndermemiştir.
Bu arada Ethem’in kardeşlerinden Reşit, Atatürk’le görüşerek cephe komutanlığının kendisine verilmesini istemiştir.
15 Aralık 1920’de İstiklal Mahkemesi, Ethem’in Kuvayı Seyyare komutanlarından Kaplan Naci’yi “Müdafaa-i Hukuk adına topladığı paraları yerinde sarf etmemek, halkın mallarını zorla almak ve silahlı olarak firara sebebiyet” suçlarından tutuklamak istemiş, ama Ethem, Kaplan Naci’yi İstiklal Mahkemesi’ne teslim etmemiştir.
Çerkez Ethem ve kardeşleri, düzenli ordunun kurulmasına karşı her çareye başvurmuşlardır. Bu amaçla Ethem, Demirci Mehmet Efe’yle ve Yörük Ali Efe’yle anlaşmıştır. 12 Aralıkta Yörük Ali Efe’ye gönderdiği şifreli telgrafta, “Ankara hükümeti birkaç ihtiras sahibi kişinin aleti olmaktan kurtulamamakta, günden güne keyfi ve kişisel tutku ve çıkarlar çoğalmaktadır. Memleketin bu gidişle kurtarılması olanaksızdır... Harcadığımız emeklerin boşa gitmemesi için birbirimize sarılmalıyız.” demiştir. Ethem ayrıca Sarı Efelere ve Gökbayrak Taburu komutanlarına mektuplar yazıp adamlarını göndererek onları da cephe komutanlarının emirlerine karşı gelmeye çağırmıştır.
Ethem ve kardeşleri Ankara’da milletvekillerini bile tehdit etmişlerdir. Örneğin, 22 Aralık 1920’de Ankara’da Vilayet Konağı’nda Atatürk ile bazı milletvekillerinin Ethem konusunda yaptıkları toplantıda Reşit Bey şöyle demiştir:
“Hâlâ düzenli ordular yapmak gibi boş hülyalar peşinde misiniz? Hâlâ bu kurmay beylerle mi gavuru kovacağınızı zannediyorsunuz? Bu Anadolu hareketine iştirak ettiğimize hata etmişiz! Bu yüzden bizim yüz binlerce liralık çiftliklerimiz, servet ve samanımız, düşman tarafında kaldı. Benim ne zorum vardı da geleyim, buralarda sonunda bu hale getirilecek işler için uğraşıp durayım. Zaten vatan ne kelimedir ki? Vatan namına bana Iran da birdir, Turan da. Ben nerede olsa pekala oturabilir ve yaşayabilirim. Daha açık söyleyeyim. Ben Venizelos’la da pekala diz dize oturabilir adamım.”
Cumhuriyet tarihi yalancılarınca, “Düzenli ordu olmasa da Ethem ve kardeşleri Kurtuluş Savaşı’nı kazanırdı!” denilerek Atatürk’e ve Ankara hareketine “alternatif” olarak gösterilen Ethem hareketinin iç yüzü Reşit Bey’in bu sözleriyle olanca açıklığıyla gözler önüne serilmektedir. Reşit Bey’in sözlerinden:
- Meclise inanmadığı,
- Milli harekete katılmaktan pişman olduğu,
- Yunan işgaline üzülmesinin nedeninin “vatanseverlik” değil, işgal altında kalan, “mal”, “mülk” ve “servetleri” olduğu,
- Vatan kavramını önemsemediği, anlaşılmaktadır.
Nitekim, “Ben Venizelos’la da pekala diz dize oturabilir
adamım. ” diyen Reşit Bey, gerçekten de bir süre sonra dediğini yapmış, Yunan saflarına geçmiştir.
Ethem bir ara öylesine ileri gitmiştir ki, Atatürk’ü meclis önünde sallandırmaktan söz etmiş; Atatürk’e ve Meclis’e “akıl” ve “emir” vermeye yeltenmiştir. Örneğin, Atatürk, İstanbul Hükümeti’nin milli hareketi etkisizleştirmek için gönderdiği nasihat heyetlerinden birini alıkoyarak Ankara’ya getirmişti. Ethem, 29 Aralık 1920’de çektiği telgrafta bu heyetin derhal serbest bırakılması gerektiğini belirterek meclise yönelik çok ağır ifadeler kullanmıştır:
“Ankara’da toplanan meclisin ne şekilde toplandığını tabii hepimiz biliyoruz. İlk yaptıkları da bu fakir milletin sırtından kendilerine üç bin liradan fazla ödenek ayırmaları olmuştur ki, içlerinde yüz lirayı gören pek azdır. Onlar şimdi bol bol dalkavuklukla meşguldürler. Gelen yüksek kurulun hemen İstanbul’a iadesi önemle arz olunur.*56
Birinci Meclise, “Dualarla açılan kutsal meclis...” diyen Ethemciler, acaba Ethem’in o meclisteki milletvekillerine “dalkavuklar” diye hakaret ettiğini biliyorlar mı?
Atatürk’ün Nutuk’ta ifade ettiği gibi Ethem ve kardeşleri, düzenli ordunun komutanlarını beğenmeyerek onların emirlerini dinlememişlerdir:
“Baylar, Ethem ve kardeşleri cephede bulunan komutanları beğenmiyorlar ve onların buyruklarına uymuyorlar, bakanlıkları ve hükümeti tanımıyorlar, yalnız sözde benim buyruklarıma uyuyorlar ve meclise de kendi isteklerine göre iş yaptıracaklarını umuyorlar. Bana ve meclise karşı saygılı görünerek büyük bir çaba ile hazırlıklarını bitirmeye çalışıyorlardı. ”
8. Anlaşmazlıklar artınca Atatürk, Çerkez Ethem, Reşit ve İsmet Paşa’yı bir araya getirerek anlaşmazlıkları çözmek istemiştir. Bu amaçla Ethem ve Reşit’le birlikte Eskişehir’e gitmiştir. Ancak 4 Aralık’ta Eskişehir’den gizlice ayrılan Ethem, Kütahya’ya gitmiş ve bu toplantıya katılmamıştır. Atatürk, Çerkez Ethem’in nerede olduğunu sorunca kardeşi Reşit Bey, “Kuvvetlerinin başına geçti” cevabını vermiştir.
Atatürk, Çerkez Ethem’in daha önceki hizmetlerini düşünerek onu hemen gözden çıkarmamak, telkinlerle “yola getirmek” istemiştir. Bu amaçla 24 Aralık 1920’de 5 kişilik bir milletvekili heyeti (Celal Bey, Kılıç Ali, Eyüp Sabri, Vehbi Bey ve Reşit Bey) Atatürk’ün isteğiyle Kütahya’ya gönderilerek Ethem ve kardeşleriyle görüşmüştür. Ethem ve kardeşleri, birçok istekleri yanı sıra, Albay Refet Bey’in Güney Cephesi, Albay Fahrettin Bey’in de 12. Kolordu Komutanlığı’ndan alınmalarını istemişlerdir. Ethem’in dik başlılığını devam ettirdiği bu görüşmeden de bir sonuç alınamamıştır.
Ethem sorunu, 29/30 Aralık 1920 tarihlerinde Meclis gizli oturumunda görüşülmüştür. Oturumda, Kütahya’dan dönen heyet üyeleri dinlenmiştir. Meclis, Ethem ve kardeşlerine -isyanları bastırmadaki katkılarını dikkate alarak- Kuvayı Seyyare’nin başından ayrılıp bir kenara çekilmeyi önermeye karar vermiştir. Çerkez Ethem’in bu öneriyi kabul etmemesi halinde etkisizleştirilmesi kabul edilmiştir.
Kendisine yapılan teklifi reddeden Ethem, Ankara’nın kendisini etkisizleştirmek istediğini düşünerek, 30 Aralık 1920’de Kütahya’dan ayrılıp birliklerini Gediz’de toplamış ve düzenli birliklerle çatışmaya hazırlanmıştır. Ethem, isyan kararını aslında çok daha önce vermiştir. Nitekim bu doğrultuda çalışmalara çok önceden başlamıştır.
30 Aralıkta İsmet Paşa, Genelkurmay Başkanlığı’nın emriyle Ethem’e görevden alındığını bildirmiştir. Ayrıca, çok kibar bir dille yazdığı mektupta direnmekten vazgeçip kenara çekilmesini istemiştir.
Ethem, önce İsmet Paşa’ya -çok kaba bir dille- kuvvetlerinin başından ayrılmayacağını bildirmiş, daha sonra da İstanbul Hükümeti’yle ilişki kurarak (2 Ocak 1921) TBMM’nin saldırısı karşısında bulunduğunu, ancak emrindeki kuvvetlerin hazır olduğunu, Yunanlılarla da temas kurduğunu ve hükümetin emirlerini beklediğini belirtmiştir. Ethem ve kardeşleri ayrıca Atatürk tarafından alıkonularak Ankara’ya götürülen İzzet Paşa kuruyla da temas kurmuş, Reşit Bey ise İngilizlerle uzlaşmayı önermiştir. İşte “büyük kahraman” Çerkez Ethem’in gerçek yüzü: İstanbul Hükümeti’yle, Yunanlılarla, hatta İngilizlerle ilişki kurarak milli hareketi yok etmek için emir bekleyen bir kahraman!
Aslında bir ara Ethem’in TBMM’de oldukça fazla taraftarı vardı. Gediz Yenilgisi’nden sonra Ali Fuat Paşa Moskova Büyükelçiliği’ne gönderilirken Ethem’in de onunla birlikte gönderilmesi gündeme geldiğinde mecliste Hacı Şükür Bey gibi bazı Ethemci milletvekilleri bu durumdan rahatsızlık duyarak, açıkça Atatürk’ü, Ethem’i Moskova’ya göndermemesi konusunda uyarmışlardır. Bazı Ethemci milletvekilleri de düzenli orduya ihtiyaç olmadığı, Ethem’in Kuvayı Seyyaresi’nin Yunan ordularını yeneceğini söylemişlerdir.
1920’nin sonlarında Ethem’in gücü Meclis’te bir hayli artmıştır. Öyle ki, 4 Eylül 1920’de İçişleri Bakanlığı gibi önemli bir göreve, Atatürk’ün adayı Refet Bey’i yenen Ethem’in adayı Yeşil Ordu kurucusu Tokat Milletvekili Nazım, 89’a karşı 98 oyla seçilmiştir.
Cumhuriyet tarihi yalancıları, Çerkez Ethem’in “ihanete zorlandığını” iddia etmişlerdir. Fakat, Özakman’ın da belirttiği gibi, “Son ana kadar, Ethem’i ve kardeşlerini kazanmak için ne kadar sabırlı ve anlayışlı davranıldığını yalnız belgeler değil, Ethem’in anıları bile kanıtlıyor (Çerkez Ethem’in Hatırları, s. 132-135) Olsa olsa Ankara’nın fazla sabırlı davrandığı eleştirilebilir.Belgeler ortadayken, Ethem’in tahrik edildiğini, ihanete zorlandığını ileri sürmek masalcılıktan başka bir şey değildir.” Gerçekten de Ethem’i ikna çabaları son ana kadar devam etmiştir: Ankara’dan Kütahya’ya “nasihat heyetinin” gitmesi 24 Aralık, Ethem’e yönelik saldırı kararının alınması ise 29/30 Aralık 1921’dir. Yani arada beş günlük bir süre vardır. Ethem bu süre içinde Ankara’ya yakınlaşmak yerine, İstanbul hükümetine ve Yunan ordusuna yakınlaşmıştır.
Ethem’in Yunanlılara Sığınması ve Milli Kuvvetlere Saldırması
2 Ocak 1921’de Çerkez Ethem Yunanlılarla görüşmelere
başlamıştır. Bu amaçla Ethem, aynı zamanda yaveri olan Yüzbaşı Sami Bey’i, Yunanlılarla görüşmek için görevlendirmiştir. Uşak’taki Yunan kuvvetleri komutanlığına gönderilen Sami Bey Yunanlılarla görüşüp anlaşmıştır. Tevfik Bey de Yunan karargâhına doğru bir telgraf hattı çektirmiştir.
2 Ocakta Bursa’daki Yunan kuvvetleri de İnönü bölgesine doğru hareket etmiştir.
3 Ocak 1921’de Batı ve Güney Cephesi birlikleri, Çerkez Ethem kuvvetleri üzerine yürümüştür. Düzenli birliklerin saldırısı üzerine Ethem, 5 Ocak’ta 400-500 kişilik bir kuvvetle Gediz’in
20 km kuzeyinde yer alan Kelbabut’a, kardeşleri de Simav’a çekilmişlerdir.
6 Ocak’ta ise Yunan kuvvetlerinin tamamı her yönden İnönü’ye saldırmışlardır. Bunun üzerine İsmet Paşa, Batı Cephesi birliklerinden oluşturduğu alaylarla Yunan birliklerini karşılamaya gitmiştir. Milli kuvvetlerin bir kısmı Yunanlılarla çarpışmaya giderken bir kısmı da Ethem’le mücadele edecekti.
Bu sırada Ethem, Yunan ordusunun dört günlük ateşkesini değerlendirerek, Yunanlılara karşı kullanması gereken topları düzenli orduya karşı kullanmaya başlamıştır. Bu saldırıyı Ethem anılarında, “İsmet Bey’e ( düzenli orduya) bir darbe indirmenin zamanı gelmişti. Vakit geçirmeden.... Gediz’e girmiş bulunan tümenler üzerine taarruza geçtik...” biçiminde itiraf etmiştir.
7 Ocakta, Gediz’deki milli kuvvetlere topçu ateşine başlayan Kuvayı Seyyare, düzenli birlikleri bir hayli zor durumda bırakmıştır.
Ethem’in Kuvayı Seyyaresi’nin düzenli orduyla savaşmasına karşın, Cumhuriyet tarihi yalancıları “Ethem’in düzenli orduyla hiç savaşmadığını/” iddia etmişlerdir.
Oysa ki bizzat Çerkez Ethem anılarında açıkça ve detaylarıyla, düzenli orduyla savaştığını itiraf etmiştir. Şimdi Ethem’e kulak verelim:
“Yunan cephesinde hakikaten sükunet başladı... İsmet Bey’e bir darbe indirmenin zamanı gelmişti. Büyük kuvvetimizle ve Yunan cephesinden aldığımız iki kudretli topumuzun himayesinde Gediz’e girmiş fırkalar (tümenler) üzerine taarruza başladık. İki buçuk saat süren çetin bir boğuşma sonunda İsmet Bey kuvvetleri bozgun gösterdi... Kıtalarımız geceyi Gediz’de ve şimalinde geçirdikten sonra sabahleyin erkenden Kütahya istikametine doğru takibe koyuldu. Ben de karargâhımla birlikte Kütahya’ya doğru ilerliyordum. Acaba bu darbe kafi gelecek miydi? Ertesi günü öğleden sonra Alayunt ve Kütahya civarında yeni müdafaa hatları ile karşılaşmış ve taarruza başlamıştık. Kuvvetlerimiz bu müdafaa hattını akşama kadar haylice sarsmaya muvaffak olmuş görünüyordu. Gece bastırınca iki taraf da sükunete çekildi... Ertesi günü mücadelenin daha şiddetli olacağına kaniydim. Nitekim öyle oldu. Sabahleyin erken muharebe yeniden başladı ve gittikçe şiddetlendi. İşte böyle bir sırada idi ki, öğleden sonra sağ ve geri taraflarımızdan Refet Bey’in süvari kuvvetleri yaklaşmış, bunları bekleyen müfrezelerimizle çarpışma başlamıştı. Bizim için yapacak şey... bütün büyük kuvvetlerimizle Refet kuvvetlerine mukabil taarruza geçmekti. Refet Bey kuvvetlerine karşı taarruza geçtik ve püskürttük....” Çerkez Ethem’in Kuvayı Seyyaresi ile düzenli birlikler arasındaki bu kanlı çatışmalar 24 Şubata kadar devam etmiştir.
Görüldüğü gibi Ethem, anılarında açıkça “düzenli ordularla savaştığını” anlatmıştır. Yani Ethem, onu aklamaya çalışan Cumhuriyet tarihi yalancılarından çok daha onurludur: Ethem en azından onu aklamaya çalışanlar gibi “yalan” söylememiştir; açıkça, “Evet düzenli ordularla savaştım!” demiştir.
Düzenli orduyla savaşan Ethem’in kuvveti, 2326 kişidir. Ethem’e katılan 159. Alayla birlikte toplam 4650 kişilik bir güce sahiptir. Ayrıca 2 otomatik tüfek, 6 ağır makineli tüfek ve 4 topu vardır. I. İnönü Savaşı sırasında düzenli orduya kurşun sıkan bu “eşkıyalar” daha sonra da Büyük Taarruz’u izleyen Türk ilerleyişi sırasında 3 Eylül 1922’de Eşme’de ve Salihli’de, Yunanlıların yanında yer alarak düzenli orduyla savaşmışlardır. Bu durumu istismar eden Yunanlılar da Ege köylerinin yıkılıp yakılmasını Çerkezlerin üzerine yıkmaya çalışmışlardır.
8 Ocakta Atatürk, Mecliste, Yunanlılarla aynı anda milli kuvvetlere saldıran Ethem ve kardeşleri Tevfik ve Reşat’ın “hain” olduklarını ilan etmiştir.
Ethem ve kuvvetleri aynı gün Emet’i ele geçirmiş ve milli kuvvetlerin Yunan taarruzunda olmalarından yararlanarak 11 Ocaka kadar önemli başarılar elde etmiştir. Refet Bey’in yetersizliğine karşın 13 Ocak 1921’de İzzettin Paşa komutasındaki birlikler Kuvayı Seyyare’yi yenmiştir.
17 Ocak 1921’de TBMM’nin yayınladığı bildiride, “Ethem’in kuvvetlerinin ‘anarşist’ olduğu ve hiçbir ulusun tarihinde bu derece bir hainliğin bulunmadığı” belirtilmiştir.
Çerkez Ethem, yanına kardeşi Tevfik ile Yzb Halil’i alarak Akhisar’a gitmiş ve Yunanlılara sığınmak için onlarla bir protokol imzalamıştır (7 Ocak 1920). “Buna göre Ethem birlikleriyle Yunan kesimine geçecek ve silahlarını teslim edecekti. Teslim olanların yiyecekleri Yunanlılarca sağlanacak, subaylara maaşları ödenecekti. Teslim işlemi bittikten sonra isteyenler ailelerinin yanma dönebileceklerdi; kalan Çerkezlerin özel kıyafetlerini giyip kamalarını taşımalarına izin verilecekti.”
22 Ocak 1921 tarihinde Çerkez Ethem’in ağabeyleri Yunan kuvvetlerine sığınmıştır. Yunan tarafına geçen 700-1000 kişilik kuvvetin bir kısmı Yunan ordusuna katılarak düzenli orduyla savaşmıştır.
Ethem ve kuvvetlerinin Yunanlılara sığındığını Yunan subayları ve Yunan kaynakları bile doğrulamaktadır.
Önce bir süre Yunanlılara sığınmayarak Manyas’a gelen Ethem de daha sonra Yunanlılara sığınmıştır. “Çerkez Ethem bir süre Sındırgı bölgesinde dolaştıktan sonra 26 Ocak 1921’de Yunanlılara sığınmıştır. İzmir’e götürüldükten sonra tedavi amacıyla Atina’ya gönderilmişti. ”
Çerkez Ethem, eninde sonunda Yunanlılara sığınmış olmasına karşın, Cumhuriyet tarihi yalancıları, Ethem’i “parlatmak” için, “Ethem Yunanlılara sığınmadı, ‘iltica etti’, ‘geçiş hakkı’, geçici iskân (oturma) hakkı istedir gibi laf salatalarıyla gerçeği gizlemeye çalışmışlardır.
Oysa ki bizzat Çerkez Ethem anılarında açıkça Yunanlılardan sığınma talebinde bulunduğunu ve Yunanlılarla sığındığını itiraf etmiştir. İşte Ethem’in anılarındaki o satırlar:
“Yunanlılardan mütareke isteğinde bulundum.”
“Yunanlı komutanlar bize cephane göndereceklerine söz verdiler.”
“Bize tebliğ edilen iltica şartlarını, bana başvuranlara, protokolün şartlarını tekrar ediyor ve Yunanlılara iltica edecek olanlara, orayı işaret ediyordum.”
“Yunanlılara teslim olmuştuk.”
Ayrıca Ethem Yunanlılara sığındıktan sonra subayları da Yunanlılara sığınmaya teşvik eden açıklamalar yapmış, bildiriler yayımlamıştır. İşte Ethem’in o bildirilerinden birkaçı:
“Ey Türk ordusu subayları! Yunanlılar, ellerine düşen ve kendilerine teslim olan Türk esirlerine çok iyi bakıyorlar. Vatan için niyetleri temiz olmadığı aşikar olan Ankara Hükümeti’nin şer aleti olmamak, vatan vazifesidir.”
Yunanlılar İnönü’ye saldırdıklarında Yunan uçakları Çerkez Ethem imzalı bildiriler atarak Türk birliklerini olumsuz etkilemek istemişlerdir. Bu bildirilerde, “Ey askerler kötülüğe alet olmayın... Ey subay arkadaşlar emir kulu olmaktan vazgeçin... Aksi halde geliyorum!..” biçiminde tavsiyeler ve tehditler vardır. Ethem’in yayınladığı bu bildirilerden biri, II. İnönü Savaşı başladığı gün Yunan uçakları tarafından Anadolu üzerine atılmıştır. İşte o bildiride yazanlar:
“Kardeşlerim! Yunanlıları pek iyi tanırım! Dinimizi, namusumuzu, hürriyetimizi, malımızı müdafaa ediyorlar... Onlar Türk milletine karşı değil, Mustafa Kemal Paşa ile yandaşlarına karşı harp ediyorlar! Yunan ordusu, şehirlerimizi ve köylerimizi işgal ettiği zaman korkmayınız! Zira bugün işgal edilmiş yerlerde hüküm süren düzen güvenlik ve özgürlükten siz de yararlanacaksınız! Eğer Ankara’nın pençesinden , vatanınızı ve kişisel özgürlüğünüzü kurtarmak istiyorsanız, bu nasihatimi dinleyiniz!”in
Falih Rıfkı Atay da Ethem’in “isyan ederek” düzenli orduyla savaştığını ve Yunanlılara sığındığını belirtmiştir:
“Çetin bir çarpışmadan sonra Ethem kuvvetleri bozguna uğratılmış ve kendisi de Yunanlılara sığınmıştır. Ethem’den orduyu gocunduran son vesika kendisi tarafından İstanbul’a çekilen bir telgraftır. Ethem, ‘Kongre’ adını verdiği Büyük Millet Meclisi’ni dağıtacağını bildiriyordu. Bursa taraflarından bir sınır istasyonundan çekilmek istenen telgraf memur tarafından İstanbul’a değil, İsmet Bey’e gönderilmiştir. Daha önce Refet Bey, Demirci Efe’nin köyünü basmış, kaçan efe bir müddet sonra sığınmıştır. Ethem’in Yunanlılara teslim olduğu zamanki çırpıntıları arasında bir ahbabının şu sözü hatırlanmaya değer: ‘'Canım, Napolyon bile fitne fesat içinde kaldı. Başka çare bulamadı. Karşısındaki düşmanlara teslim olup esirlik ve sürgün hayatı içinde öldü.”
Atatürk, Nutuk’ta, Çerkez Ethem isyanı ve isyanın bastırılması hakkında şu değerlendirmeyi yapmıştır:
“... Askerliği çapulculuk sanan, devlet kurup yönetmeyi, şunun bunun suçsuz çocuklarım kurtulmalık dilenmek için dağlara kaldırma haydutluğu sanan; şarlatanlıklarıyla, yaygaralarıyla bütün bir Türk yurdunu tedirgin eden ve Türk ulusunun Büyük Meclisi’ni kendileriyle uğraştıran utanmaz, kendini bilmez, saygısız ve herhangi bir düşmanın boğaz tokluğuna çalıştığını, uşaklığını yapacak kertede alçak ve aşağılık yaratılışlı olan bu kardeşleri ellerinde bütün kuvvetler ve kendilerini destekleyen düşmanlarla birlikte tepeleyip yola getirerek, devrim tarihimizde etkin bir örnek göstermek zorunlu görüldü.”
9. Özetlemek gerekirse: Önce düzenli orduya karşı çıkan, sonra emrindeki kuvvetlerle düzenli orduya katılmayı reddeden, daha sonra da düzenli ordu birliklerinin başına geçmek isteyen
Ethem’in bütün bu istekleri geri çevrilince, Ethem, düzenli birliklerle çatışmaya girmiş ve yenilmiştir. Önce, kardeşlerinin Yunan kuvvetleriyle yaptığı “iltica” protokolüne uymamış, ancak düzenli ordudan kaçarak sığındığı Manyas’ta karar değiştirerek Şubat 1921’de Yunan ordusuna sığınmıştır. Yani, Cumhuriyet tarihi yalancılarının iddialarının aksine Ethem, Kurtuluş Savaşı’nda Mehmetçiğe kurşun sıkan Yunana sığınmış ve Yunanla birlikte Mehmetçiğe kurşun sıkmıştır ki, bu durumu “hainlik” dışında başka bir biçimde adlandırmak olanaksızdır.
İşte gerçekler bu kadar açıkken, “Prof” unvanlı Yalçın Küçük, “gerçeğin ırzına geçercesine” utanıp sıkılmadan, “Çerkez Etbem’in Yunanlılarla birlik olduğunu söylemek zorunda kaldılar, uzun süre inanıldı. Halbuki hiçbir dayanağı yoktu. Dün de, bugün de Çerkez Ethem’in Yunanlılarla birlik olduğuna dair en küçük bir iz bile yok.” diyebilmiştir.
Başka bir “tescilli” Cumhuriyet tarihi yalancısı, Kadir Mısıroğlu ise, “Ethem’in vatanseverliği şununla da sabittir ki, sırf canını kurtarmak için geçtiği, Yunan cephesine adamlarım götürmemiş ve o cephede de faaliyet göstermeyerek Ürdün’e gidip yerleşmiştir. ” diyebilmiştir.
Kuvayı Seyyare’nin tavsiyesinin ardından yargılamalara geçilmiştir. Ethem’in yanından ayrılıp hükümete teslim olanlar hakkında herhangi bir yargılama yapılmamıştır. Ankara 1 No’lu İstiklal Mahkemesi’nde yapılan yargılamada Ethem ve kardeşleri gıyaben “idama” mahkûm edilmiştir. (9 Mayıs 1921).
İyi de niye bütün bu yalanlar? Belgeler bu kadar açıkken niye birileri ısrarla tarihi tersyüz etmeye çalışmaktadır? Neden ısrarla hainlere “kahraman”, kahramanlara “hain” yaftası yapıştırılmak istenmektedir? Neden?
Cumhuriyet tarihi yalancılarının ısrarla “Yoktur! Olmamıştır! Önemli değildir!” dedikleri İnönü Savaşlarını incelemeden önce, neden Çerkez Ethem Olayını incelemek gerektiği sanırım şimdi daha iyi anlaşılmıştır: Çünkü, yukarıda da anlatıldığı gibi,
I. İnönü Savaşı’nın başladığı gün, 7 Ocak 1921’de, düzenli ordular iki ateş arasında kalmıştır; bir tarafta Yunan orduları, diğer tarafta ise Ethem’in kuvvetleri... “Ethem kuvvetleri, Birinci İnönü Savaşı süresince, 11 Ocak’tan 13 Ocak 1921 gece yarısına kadar geçen zaman içinde çok tehlikeli hallerin meydana gelmesine sebep oldular.”897 İşte I. İnönü Savaşı bu nedenle “çok zor” ve “çok önemli” bir savaştır... Ethem’in “hıyaneti” yüzünden bu savaş pekala kaybedilebilir ve Kurtuluş Savaşı büyük bir hüsrana dönüşebilirdi!
Kaynakça
Kitap: CUMHURİYET TARİHİ YALANLARI, Yoksa siz de mi kandırıldınız?...
Yazar: SİNAN MEYDAN