Darbe Tiyatrosu/Bilge Altun (Baştan uyarayım oldukça uzun bir yazı olacak, sabırla okumanızı dilerim...) Bu yazıyı yazmak için bugüne kadar özellikle bekledim. Çünkü tam bir matruşka olan bu girişimin; birçok arka planı, pazarlık ve mesaja dayalı kalkışma olduğu açık biçimde görülüyordu. Bu nedenle erken yapılacak bir yorum, doğru sonuçlar vermeyecekti. Öncelikle bu, başarısız bir darbe girişimi değildi. Ya da ilk anlarda söylendiği gibi hükümetin bir tiyatrosu, bunu ortaya koymak lazım.. Başta da dediğim gibi tam bir matruşka olan darbe girişiminin arkasındaki çevreler, tetikçiler ve bunlara ek olarak kesilen cezalar, gerçek bir hesaplaşmanın içine girildiğinin delili niteliğindeydi... Konunun detaylarına girmeden önce en başa dönüp bu günlere nasıl geldiğimizi madde madde konuşmamız gerekiyor. Zira kanlı kalkışmaya kadar süren süreç; hükümetin yanlış politikalarını “kandırıldık”diyerek minimize edebileceği kadar basitleştirilemez... Yazık ki AKP'nin iktidara gelmesinde çok önemli rolü bulunan Fethullah Gülen cemaati; AKP iktidarının bizzat kendi eliyle güçlendirdiği bir yapıdır. 1-2004 MGK kararlarında çok tehlikeli bir örgüt olduğuna dair sonuç bildirgesi yayımlanmasına rağmen, bizzat AKP hükümeti tarafından bu kararların hiçbiri uygulamaya konmamıştır. 2- Devletin tüm kademelerinde, -hatta yargı organları seçimleriyle ilgili mevzuatlar da dahil olmak üzere- birçok değişiklikler yapılarak, Feto örgütünün devlet kadrolarına yerleştirilmesi işlemi birlikte planlanmış ve uygulanmıştır. 3- 2004 öncesi ve sonrasında TSK üst komuta kademesinin değerlendirmeleri sonucu zararlı olan/olabileceği düşünülen Astsubay, Subay ve Generallerin orduyla ilişkilerinin kesilmesi teklifleri askeri şuralarda görüşülmüş, ihraçlarına karar verilmiş, fakat; Cumhurbaşkanı ve Şura'nın sivil üyeleri tarafından ihraç edilmemeleri yönünde şerh konulmuş ve/veya veto edilmiş, adeta bağıra bağıra yaklaşan bu büyük tehlike görmezden gelinmiştir. 4- TSK; Balyoz, Ergenekon, Poyrazköy, Ayışığı vb. onlarca açılan uyduruk davalarla bir yandan itibarsızlaştırılmaya çalışılmış, tutuklanan veya görevden alınan komutanların yerlerine örgüt mensubu kişiler getirilmeye çalışılmış ve bunda da başarılı olunmuştur. 5- Yargı, Polis, Savcı, Hakim gibi halkın güvenliğini ve bireysel haklarını gözetme görevinde olan kurumların her birine yine örgüt elemanlarının yerleştirilmesine AKP hükümeti tarafından açıkça göz yumulmuştur. 6- Örgütün terör kapsamından çıkarılması için bizzat AKP tarafından kanunlar çıkarılmış ve uygulanmaya konmuştur. 7- Örgüte ait okul, vakıf, dersane, banka, medya ve şirketler gibi mali kaynaklarını artıracak her türlü yolların önü yine AKP hükümeti tarafından açılmış ve hareket alanları sınırsız biçimde yaratılmıştır. Özetle Fetö örgütü devletin içine sızmamış, bizzat AKP hükümeti tarafından devletin ve ülkenin tüm noktalarına yerleşmesi sağlanmıştır. Haliyle de bu kanlı kalkışma bir sebep değil, sonuçtur. Açıkça söylemek gerekirse, bu denli tehlikeli bir örgütün yuvalanmasına göz yuman bir iktidarın makus kaderi yine de ucuz atlatılmıştır. Gazi meclisini, halkını, kurumlarını bombalamaktan çekinmeyen böyle bir terör örgütünün yapabilecekleri aslında sınırsızdır ve ekranlarda lanse edildiği gibi halkın sayesinde değil, bana göre devletin gerçek sahiplerinin gücü sayesinde bertaraf edilmiştir. Tam da bu noktada hükümete sorulması gereken sorular şunlardır: 1- Ağır silahlarla kalkışma yapan teröristlere karşı, neden tüm ülkede sıkıyönetim ilan edilmeyip bu teröristlerin temizlenmesi yoluna gidilmemiştir? 2- Sonuçlarının vahim olacağı belli olan halkı sokağa dökme fikrinin nedeni, gidilecek bir yer ve güvenilecek bir kurum kalmadığı “bilinciyle” tek kurtuluşun halkın kendisiyle olacağı düşüncesi midir? 3- Ülke yönetiminde kayıtsız şartsız her kurumu kendisine bağladığını her fırsatta dile getiren Akp hükümeti, ülkenin en önemli kurumlarına yoksa bu kadar mı sahipsizdir? 4- Yaklaşık üç yıldır “Gülen cemaati tarafından kandırıldık, inlerine kadar gireceğiz.” denildiği halde, bazı mali kurumlar dışında tek bir kişiye dahi neden işlem yapılmamıştır? 5- Darbe günü verilen şehitler sadece halk içerisinden değil, devlet yetkililerinin sokağa döktüğü halk tarafından linç edilen gencecik Mehmetçiklerden de olmuştur. Peki, bunlar neden hiç konuşulmayıp adeta üstü örtülmek istenmektedir? Ortada evet, bir tiyatro gösterisi vardır. Ancak; darbe gününden bu yana medyanın Fetö örgütüne dair sanki daha önce hiçbir fikirleri yokmuş gibi yayınlar yapmasıdır asıl tiyatro. İşte bu, darbeci teröristlerin devletin içine yerleşmesine göz yumulduğu gerçeğini gölgeleme tiyatrosudur. Ortada iki suçlu vardır ve bunlar açık biçimde ortaya konmayınca suç ortadan kalkmamaktadır. Kaldı ki uzun yıllar süren bu ortaklık yüzünden halk, asker ve polis büyük acılar yaşamıştır. Yine soralım: Medyanın Fetöcü tarihçi/yazar/akademisyen vb. tetikçileri aylarca ekranlara çıkartıp başta TSK olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne dair tüm milli değerlerin içinin boşaltılmasına göz yumduğunu unutacağımız mı sanılmaktadır? Darbe günü ve sonrasında yaşananlar karşısında adeta şok olmuşçasına yayınlar yapmaya devam eden kanallar, tiyatrodaki en kötü oyuncu olduklarını bildiğimizin farkında değiller midir? Yapılan algı operasyonuna uğramayan Atatürkçü kesimin, hala sabırla olan biteni izleyip doğru analizlerde bulunmasından, provokasyonları görmesinden neden endişe edilmektedir? Daha fazla uzatmayayım... Çok ama çok fazla soruların birbiri ardına sıralanması gereken bir sürecin içindeyiz. Ancak şunu özellikle belirtmek isterim ki zeka ve dimağı güçlü herkes; gördüklerinin, göreceklerinin henüz yarısı olduğunun bilincinde... Bu sürecin içeride ve dışarıda birçok aktörü var. Darbenin planlayıcısı elbette devletin başındakiler değildi ama; devlet içerisindeki üst akıl, bu büyük kalkışmanın cevabı olarak ülkemizin uzun yıllardır beklediği sonuçların bir bir gerçekleşeceğinin sinyallerini vermeye başladı. Balyoz, Ergenekon davalarından hüküm giyen Atatürkçü askerler önemli görevlere getirilmeye başlandı. Tüm bunların kaosun doğurduğu sonuçlar olduğunu söylersek, yanlış değil ama eksik söylemiş oluruz. Henüz sonuca varılmadı. Fakat bu kadarcık bir kısım bile Türk Milleti açısından güzel günlerin çok ama çok yaklaştığının delili niteliğinde... Son olarak, her zaman söylediğimi yine tekrar edeceğim: Bu vatan Atatürk'ün kurduğu yüce bir vatandır. Her kim, Atatürk'ün kurduğu bu devletin değerlerine, fikirlerine ve aydın geleceğine kumpas kurarsa, olan Yüce Türk Milleti'ne değil, feci biçimde kendisine olacaktır ve bu sonuç değişmez!.. “Türk Milleti'nin kaderi, asırlar öncesinden hiçbir düşman tarafından imha edilemeyecek biçimde mühürlenmiştir! Anadolu'dan Kafkaslar'a, Avrupa'dan Hak Asya'ya, Amerika'dan Asya'ya, Avustralya'dan Afrika'ya, beşiğin doğduğu İ.Ö 2500 yılına kadar; Altay'dan doğan yıldırımlardan kasırgalara, Ergenekon'dan çıktığımız andan Kök Tengri'nin yağmurlarıyla yıkanan her Türk'e kadar bu mührün rengi kanımızdır! Bizler; ulu önderimiz Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi “Savaş zorunlu olmadıkça cinayettir.” diyoruz. Ancak! Zihinlerde zerre şüphe bırakmayacak açıklıkla belirtmek isteriz ki! Kanımız varlığımız, savaşımız varlığımız için, kanımız; asırlar sonra doğacak Türk bebeleri için dökülmeye şimdiden hazırdır! Bu nedenle hiçbir millet, bunu test etmek gafletine düşmemelidir! Sümer'den Göktürk'e, Ulu Önder Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet'ten tüm Türk illerine kadar ne mutlu Türk'üm diyene, ne mutlu Türk Milleti'ne! ” (Anka/Kutsal Vazife 2'den) Esenlik dileklerimle, |
755 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |