Büyük Tehlikenin Kökeni/Bilge Altun Öncelikle belirtmeliyim ki terörün ve katliamın İslam'da yeri yoktur. Fakat kendilerini İslammış gibi gösteren grupların ellerinden dökülen kan sayısının, dökmeyi düşündüklerini aratmayacak düzeyde olduğu artık bilinen bir gerçektir... Tarihte İslam'ı kullanıp dökülen ilk kan, İsmaili mezhebine bağlı Haşhaşiler tarafından olmuştur. Bununla ilgili olarak David Livingstone'un “İllüminati'nin gizli tarihi” adlı kitabında aynen şu cümleler geçer: “Onların yöntemlerini Avrupa'ya aktaranlar Haçlılar oldu ve sonra bu yöntemleri Mısır Masonlarına geri öğretip İslami terörizmi ortaya çıkardılar. İsmaililler, gelecek yüzyıllar boyunca İllüminati tarafından kullanılacak olan bir telkin ve beyin yıkama yöntemini kusursuzlaştırmışlardı. Dışarıdan İslam'ı temsil ediyor gibi görünseler de, İsmaililer İslam'ın yok olmasına kendilerini adamışlardı. Katılımı derecelendirmiş oldukları için, önderleri kafir ve irfaniyeci inançlarına sadık kalırken, aşağı tabakalar muhafazakar bir tavırda kalabiliyordu. Bu sayede, bir yandan dini koruyor gibi görünürlerken, öte yandan yok edebiliyorlardı ve alt rütbelerdekiler de dini temsil ettiklerini sanırlarken, aslında dinlerinin altını oyuyorlardı.” Tarih 870... Ne kadar tanıdık geldiğinden söz etmeme gerek yoktur sanırım... Tohumları 870'li yıllarda atılan sapkınlığın meyvelerini 2015 yılını bitirmemize üç kala; sayısız örgüt, merkez ve tarikat hala yiyor. Elbette ki bu durum; yazarın da belirttiği gibi sadece İslam'da değil, Hristiyanlıkta ve Yahudiliğin içinde de yer almıştır. Okumayan, kendisini geliştirmeyen kesimlerin yumuşak karnı din, yüzyıllar boyunca siyaset aracı olarak kullanılmasına da bu sayede güçlü bir zemin bulmuştur. Yine kitaptan devam edelim: “İslam'a karşı bir 3. Dünya savaşı hazırlama planı, İllüminati tarafından Mısır'daki gizemci kardeşleriyle ilişkileri üzerinden hazırlanacaktı. Mısır, İslam'a karşı bu komploda merkezi önemini sürdürdü. Ancak bu rol komploya daha fazla destek veren başka birisi tarafından da desteklendi: Suudi Arabistan. Mısır gizemcileri İslamcı teröre gereken bağlantıları sağlarken, Vahhabilik olarak bilinen ve İslam'ın sapık bir biçimden türetilmiş “terörü meşru gösterme” ideolojisi, İlluminati ajanları tarafından Arabistan'da yaratıldı..” Kitap, günümüzde yaşanılanları aydınlatmaya devam ediyor: “İngilizle işbirliğindeki Abdülvahhab(Vahabiliğin kurucusu), yandaşlarının bütün (gerçek)Müslümanlara karşı “Cihad” yapmakla görevli olduklarını, kadın ve çocuk köle etmelerinin de mubah olduğunu söyledi. Bu yaklaşım, bugün bile İslamcı terörizmin temel ilkeleri üzerinde yönlendirici etkisi olan İbni Teymiye'den türetilmişti. İbni Teymiye'nin yaşamı suçlarla geçmiştir. Örneğin İslam'ın kesin yasağına rağmen, Tanrı'ya insan özellikleri yüklediği için suçlanmıştır.” Yine bir başka bölüm: “Vahhabilerin ilk hizmetleri 1. Dünya Savaşı'nda Osmanlı İmparatorluğu'nu çökertmek için batı güçlerine yardım etmeleriydi. Bu hareketleri Ortadoğu'nun sömürgeleştirme sürecini başlatırken, bölgedeki petrolün üzerinde bir tekel oluşmasını sağladı. Bu tekel, İllüminati'nin ileri gelen ailelerinden biri olan Rothschildler adına hareket eden Rockefellerler tarafından kuruldu. Suudiler 20. yüzyıl İllüminati komplolarında merkezi rol oynarken, hem petrolün kontrolü sağlandı, hem de onun satışından edinilen zenginlikle, İslam'ın sapık tefsirlerinin geliştirilmesinde ve en önemlisi de İslami terörün finanse edilmesinde kullanıldı.” Gelelim Işid'in beslendiği Selefiliğin köküne: “Selefilik hareketinin öncüsü Muhammed Abdüh olup yine İngiliz planıyla kuruldu. Abdüh, 1899'da Lord Cromer tarafından Mısır baş müftüsü yapıldı. Artık İslam'da yasal otoritenin başıydı, aynı zamanda Mısır Birleşik Mason Locası'nın büyük üstadıydı. Abdüh, Kuran'ın zoraki bir tefsirini yaptı ve gereken çelişkiyi yarattı. Selefi hareketi daha sonra, başka bir Mason olan ve 1905'te Abdüh'ün ölümü sonrasında Vahabilerle ittifak kurdu. İllüminati'nin Yuvarlak masa örgütlenmeleri tarafından planlanan 21. Yüzyıl planı, Selefi fitnecilerin yardımına dayanıyordu ve Osmanlı İmparatorlu'nun parçalanmasıyla başladı.” Kitabın bazı bölümlerini mantık dışı bulsam da genel anlamda, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyayı içine alan gelişmelerin kökenini anlamak için okunmalı. Sanıyorum ki şu kadarcık bölümle bile İslam'ı kimlerin, ne şekilde kirletmeye çalıştığı net biçimde anlaşılıyor. Elbette ki insanın; ne bir şeyhe, ne de bir tarikata ihtiyacı yoktur. Tanrı kişiye kendi özelliklerinden; görme, işitme, anlama gibi duyguları verdikten sonra bir de klavuz olarak Kuran'ı indirmiştir. Yapılması gereken sadece okumak, düşünmek ve içinde bulunduğumuz tehlikeyi tam olarak anlamak!.. |
643 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |