O; tarih boyunca hakkında elli bine yakın kitap, yüz binlerce makale yazılmış tek Türk’tür!..
Aktif Ziyaretçi | 3 |
Bugün Toplam | 105 |
Toplam Ziyaret | 162375 |
Özge.../Bilge Altun 1999 yılının Ekim ayında gözlerini dünyaya açtığında, saatler 20.35'i gösteriyordu. İlk ağlamasının ardından örtüye sarıldığında tek elini çenesine koymuş, sessizce doğduğu dünyaya bakıyordu... Öyle güzeldi ki, Onu kucağına aldığında hissettiği duygunun tarifi yoktu. Sesi incecikti. Pembe beyaz teni, minicik ellerinin ve yüzünün güzelliğini daha da güzelleştiriyordu. Her anne gibi o da sevinç gözyaşlarına kısa sürede yenik düşmüştü. O andan itibaren sadece onunla uyumak, uyanmak, hayatının sonuna kadar hep onunla olmak istiyordu... Günlük bile tutmuştu onun için, henüz doğmadan önce. Düşüncesine göre; ilk gülümsemesi, ilk anne demesi, ilk yürümesi, ilk oturması, ilk nezlesi gibi tüm ilklerini tarihiyle yazacak, yavrusu on sekiz yaşına bastığında ise sürpriz yaparak ona verecekti... Günler geçtikçe içindeki büyük sevinç, kavurucu bir acıyla harmanlanmaya başladı. Biliyordu aslında hayalini kurduğu onca şeyi yaşayamayacaklarını. Ama umut, o deli umut “Ya bir mucize olursa...” diyerek yaşayacaklarının, doktorun söylediğinden çok farklı olacağını delice haykırıyordu... Bebeği ilk nöbetini geçirdiğinde henüz üç haftalıktı. O ise henüz yirmi beş yaşında bir çocuk... O an yaşadığı keskin acıyı, kırk bir yaşını devirmeye yüz tutmuş şu günlerde bile aynı hislerle hatırlıyordu. Bir annenin evladının kötü kaderinden kurtaramamasının verdiği büyük bir acıydı bu. Anne, dünyadaki tüm kötülüklerden yavrusunu uzaklaştırmak için her şeyi düşünmeden göze alabilecek güçteyken, çocuğunu sağlığına kavuşturamamanın aczi, hiç olmadığı kadar korkunçtu... Yıllar süren tedaviler ve her tedaviyle yeniden umutlanan anne yüreğinin tekrar tekrar soluşu... Hepsi, sessizce ve bebeğine hissettirmeden. Bir an için anlarsa korkusu içinde sürekli gülümseyen yüzünü soldurma endişesi taşıyarak; “Sadece gözlerime baksın, sadece bir kez olsun anne desin, bir kez olsun sarılsın” düşüncesine indirgenen hayaller içindeydi... Olmadı... Hiçbiri olamadı... Bebeğine verilen %100 engelli raporu gerçeği anlatsa da, yüreği o umudu kaybetmeyi hiçbir zaman göze alamadı... İkisi bir, hiç kimsenin anlayamayacağı bambaşka bir dünyanın en huzurlu günlerinde beraberlerken aradan yıllar geçti. Neredeyse tüm gün duyulan müzik sesleri, Özge'nin her zaman en sevdiklerindendi... 23 Haziran 2015 tarihinde kaybetti Özgesini.. Doğduğunda gördüğü o pembe beyaz teniyle sonsuz bir huzura gidişini izledi... Evladını kaybeden bir anne yüreğinin ikiye bölündüğü en keskin andı yaşadığı... “Olsun, böyle olsun ama hep benimle olsun...” diyen bencil bir sevginin, “Yavrum huzura kavuştu, bunu istemeye hakkın yok!” diye bağıran anne yanıyla büyük mücadelesinin arasında her geçen gün daha bir kavruldu... Bugün engelliler günü diye yazmak istedim bu satırları. Bunca zamandır ilk kez... Melek kızım Özgem, benim biricik kızımdı... Bu yazım engelli çocuğu olan annelere... Sizler beni anlıyorsunuz, ben de sizi... Hepimizin duası, büyük bir acı içinde aynı: “Yavrumu benden sonraya bırakma Tanrım!” Benden sonraya bırakmadı Yaradan Özgemi... Dileğin kendisi kadar yaşaması da çok zor... Allah hiçbirinize benim acımı öğretmesin... Tüm engelli çocuğu olan anneler, bugün bir kez daha sarılıp öpün yavrularınızı. Ne kadar şanslı olduğunuzu çok iyi kavrayın ve onların yüzüne bir kez daha, bu kez gerçeği görmeye çalışarak bakın... Onlar özel çocuklar, ama düşünüldüğü ya da anlatıldığı gibi değil, onların özeli ruhlarında... Onların hiçbiri bu dünyadan değil ve bunu yazık ki kaybettiğinizde çok daha fazla anlıyorsunuz... |
520 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |