Muallim Ahmet Rıfkı...
Yıl 1915...
Çanakkale’de kızılca kıyametin koptuğu günler...
Aylardan Mayıs...
Vefa Lisesi Fransızca Muallimi Ahmet Rıfkı her günkü gibi mektepten içeri girer.
Selâm verir, ama çocuklar bu selâma karşılık vermezler. Ahmet Rıfkı şaşırır…
Arka sıralardan bir öğrenci ayağa kalkarak; “Öğretmenim, mahallemizde eli ayağı tutan ağabeylerimiz Çanakkale’ye gönüllü gittiler, ama siz hâlâ buradasınız. Biz de gitmek istiyoruz, fakat yaşımız tutmuyor, söyler misiniz bize, vatanımız elden giderse sizin verdiğiniz eğitim ne işe yarar?”
Muallim Ahmet Rıfkı, yaşlı gözlerle sınıftan çıkar ve mektebin idaresine dilekçesini verir.
Arkadaşlarıyla, talebeleriyle vedalaşır, evine gelir. Ahmet Rıfkı’nın hayattaki tek varlığı yaşlı annesi Ayşe Hanımdır. Durumu annesine anlatır, ondan hakkını helâl etmesini ister. Ardından mahallenin bakkalı, güngörmüş bir zat olan Selâhattin Adil Efendiye uğrar ve şöyle der:
“Selâhaddin Amca, Allahın izniyle vatanın bağrına saplanmış olan düşman hançerini çıkartmaya gidiyorum. Senden isteğim, anamı iaşesiz bırakma! Kısmetse dönüşte borcumu öderim!”
Ahmet Rıfkı, çeşitli cephelerde savaşa katılır.
19 Aralık 1915 günü şehit olur...
Annesi haberi alır, çok üzülmesine rağmen imanı bütün bir hanım olduğundan hâdiseyi tevekkülle karşılar.
Aklına, veresiye yiyecek aldığı bakkal gelir. Soluğu Selahaddin Adil Efendi’nin yanında alır.
“Selahaddin Efendi, yedi aydır senden veresiye alırız, borcumuzu verelim de oğlum borçlu yatmasın” der.
Selâhaddin Efendi şöyle cevap verir:
“Ayşe Hanım, sen okuma yazma bilmezsin, okuma bilen bir yakınını getir de hesabı o çıkarsın!”
Bunun üzerine Ayşe Hanım, komşusunun kızı Gülşah’la birlikte dükkâna gider.
Selâhaddin Adil Efendi, “Ahmet Rıfkı” bölümünü açarak veresiye defterini Gülşah’ın önüne koyar. Gülşah, onlara veresiye defterindeki kırmızı harflerle yazılmış satırları gösterir.
Şöyle yazıyordur defterde:
“Bu hesap Ahmet Rıfkı’nın kanıyla ödenmiştir, vesselam!..”
***