ABDİ İPEKÇİ CİNAYETİ! Dünyada meydana gelen savaşların, isyanların, cinayetlerin ve sabotajların perde arkasında enerji vardır, petrol vardır, silâh vardır, uyuşturucu vardır! Afganistan’ı işgal edip Taliban’ı deviren ABD’nin hedefi, kesinlikle terörle mücadele filan değildi. ABD’nin amacı, uyuşturucu trafiğini kontrol altına almaktı! İşgal altında olmasına rağmen Afganistan’da olaylar bir türlü sona erdirilemiyor. Hemen her gün patlama, hemen her gün onlarca ölü! O halde niye sürüyor işgal? Elbette uyuşturucu için! Cüneyt Arvasi’nin ‘’İşgal artı Afganistan, Eşittir Uyuşturucu’’ başlıklı yazısı enteresandır. Afganistan’ın, dünya afyon üretiminin yüzde 90’ını gerçekleştirdiğini ifade eden Cüneyt Arvasi, yazısında ‘’BM Uyuşturucu ve Suç Dairesi’’nin rakamlarını aktararak diyordu ki; Taliban döneminin sona erdiği 2001 yılında 185 metrik tonlara kadar inen yıllık afyon üretimi, 2004 yılında 4200 metrik tona, 2008 yılına gelindiğinde ise 8500 metrik tona yükseldi. Geometrik olarak katlanan bu hasat, yüzlerce ton saf uyuşturucu madde anlamına geliyor. Narkotik uzmanlarına göre bu üretimin yıllık değeri 400 milyar doları aşıyor. Mantıksızlık da işte tam burada başlıyor. Afganistan, terörizmle mücadele iddiası ile 2001 yılında ABD tarafından işgal edildi. Fakat aynı topraklarda terörizmin en önemli finans kaynağı olan uyuşturucu üretiminde rekor patlamalar yaşandı. Peki, bu ne anlama geliyor? Uluslararası uyuşturucu işlerinde, istihbarat örgütleri, politikacılar, bürokratlar, kaçakçılar ve terör örgütleri arasında ittifaklar kurulabiliyor. Bunun yığınla örneği var. Bu zincirin halkaları içinde, bankalar ve banka dışı mali kuruluşlar da yer alıyor. Para aklama işlerini kolaylaştıracak finansal araçlar her geçen gün daha da çeşitlenirken, dünyada bir yıl içinde 700 milyar dolar uyuşturucu parasının el değiştirdiği söyleniyor. Bu paralar bir şekilde yıkanıyor ve sistemin içine giriyor. Sistem de, bu paraları ABD düşmanı ülkelerle savaşan örgütlere aktarıyor! Yani, bu paralar iç savaş çıkarmada, kaos çıkarmada kullanılıyor! İyi, hoş da, Afganistan’da Taliban’ın devrilmesiyle, Türkiye’de Abdi İpekçi’nin öldürülmesi arasında ne gibi bir ilişki, ne gibi bir bağlantı var? Bu bağlantıyı görebilmek için, o günlere, yani Abdi İpeki’nin vurulduğu 1 Şubat 1979’un öncesine gitmek gerekir. Çünkü, o günleri bilmezsek, taşları yerine koymamız ve olayın derinliğini görmemiz mümkün olmaz! Ne oldu İpekçi vurulmadan önce? TAKVİM’DEN EMİN PAZARCI, İKİ GÜNLÜK YAZISINDA O GÜNLERİ ŞÖYLE ANLATIYORDU: 21 Temmuz 1977’de İkinci Milliyetçi Cephe Hükümeti kurulmuş, MHP’li Gün Sazak, Parlamento dışından Gümrük ve Tekel Bakanı olarak görev almıştı. O dönemde gümrükler kevgir gibiydi. Devlet otoritesi yok olmuş, kaçakçılar dilediği gibi at oynatıyordu. Koskoca fabrikalar yapılıyor, ancak Türkiye’ye sokulan makineler için tek kuruş bile gümrük vergisi ödenmiyordu. Bilanço korkunçtu. Devletin resmi raporlarına göre, gümrüklerdeki kaçakçılıktan, devletin her yıl petrole ödediği para kadar kaybı vardı. Bir yandan her türlü makine gümrüklerden kaçak olarak giriyor, diğer taraftan silah ve uyuşturucu kaçakçılığından büyük rantlar elde ediliyordu. Sigara ve hammadde kaçakçılığı ise alıp yürümüştü. İşte böyle bir dönemde koltuğa oturan Gün Sazak, işe son derece kararlı başlamıştı. Rivayete göre, bütün önemli bürokratları tek tek yanına çağırıp, masanın bir yanına silah, diğer yanına da bir çanta para koyup, bakın demişti: Benim silahım da var, param da. Kararlıyım ve gümrüklerdeki kaçakçılığı önleyeceğim. Herkes ayağını ona göre denk alsın. Ardından da bir kontrolörler kurulu oluşturup, güvenilir, sağlam, ahlaklı pek çok ismi bakanlıkta görevlendirmişti. Gümrüklerdeki kaçakçılık yavaş yavaş yok olmaya başlamıştı. Daha sonra, o dönemde Türkiye’nin alışık olmadığı gelişmeler yaşandı. Sosyal Demokrat Abdi İpekçi, sağcı damgasını yiyen yazarların bile yazamayacağı bir yazı kaleme aldı. YAZIDA MEALEN ŞÖYLE DENİLİYORDU: Ülkücülerle ilgili peşin hükümler var. Anlaşılıyor ki, biz bu peşin hükümleri gözden geçirmeliyiz. Gümrük ve Tekel Bakanı Gün Sazak, olağanüstü bir çaba ile gümrüklerdeki kaçakçılığı önledi. Siyasi yelpazenin iki ayrı kutbunda bulunan, ancak kaçakçılık konusunda birbirine destek veren Gün Sazak ile Abdi İpekçi’nin akıbetleri de aynı oldu. Abdi İpekçi, Mehmet Ali Ağca’nın silahından çıkan kurşunlarla can verdi. Gün Sazak da taşeron bir örgüt olan Dev-Sol militanları tarafından öldürüldü. 1970’li yılların çatışma ve 1980’lerin darbe ortamı ortadan kalktıktan sonra, sağlıklı düşünen çevreler, Abdi İpekçi ile ilgili bazı gerçekleri de keşfetmeye başladılar. Abdi İpekçi, not defterine gümüş, eroin ve silah kaçakçılığı ile ilgili bazı notlar almıştı. ‘’ÇOK ÖNEMLİ BİR KAÇAKÇILIK DOSYASI ÜZERİNDE ÇALIŞIYORUM, YAKINDA AÇIKLAYACAĞIM’’ demişti. Cinayetten kısa bir süre önce, içinde İpekçi’nin özel telefon numaraları, adresler ve notlar bulunan defteri kaybolmuştu. O dönemde Türkiye’deki kaçakçılık işlerini Bekir Çelenk ve Abuzer Uğurlu gibi isimler yönetiyordu. Merkez, Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da bulunan Vitoşa Otel’di. Türkiye’nin ünlü kaçakçıları, burada bir araya geliyorlar ve Bulgaristan Hükümeti’nin de bilgisi dahilinde kaçakçılık organizasyonları yapıyorlardı. Bulgaristan üzerinden Türkiye’ye yapılan silah kaçakçılığını da bizzat Sovyet Gizli Servisi KGB yönetiyordu. Bekir Çelenk hayatını kaybettikten sonra, Mehmet Ali Ağca ilginç bir açıklama yaptı. Abdi İpekçi Suikastı’nın sırları Bekir Çelenk’le birlikte gömüldü. Irak ve Afganistan niye işgal edildiyse, Saddam ve Taliban niye devrildiyse, Gün Sazak niye öldürüldüyse; Abdi İpekçi de o sebeple öldürülmüştür! Yani, petrol, silah ve uyuşturucu kaçakçılığını önlemeye çalıştıkları için! BEKİR ÇELENK KİMDİR? Ünlü uyuşturucu ve silah kaçakçısı. Gaziantep doğumlu. Trabzon’da 1967’de ortaya çıkarılan bir silah kaçakçılığı olayına adı karıştı. Türkiye’de aranırken, İngiltere’de oturma izni aldı. Bu olaydan sonra İstanbul’a yerleşti ve Nilüfer Koçyiğit’le evlendi. CIA denetiminde silah ve uyuşturucu kaçakçılığı yapan Henri Arslanyan’la tanıştı. Adamı Ömer Mersan, 1980’de Sofya’da Vitoşa Oteli’nde buluştuğu Ağca’ya Hintli Joginder Singh pasaportunu verdi. 1980’de Türkiye’den kaçtı. 1985’te İstanbul’a gelerek teslim oldu. Kaçakçılık suçlarından yargılanan Çelenk, 14 Ekim 1985’te Mamak Askeri Cezaevi’nde geçirdiği kriz sonucu öldü. Ağca’nın yurtdışına kaçırılmasında rol oynadığı belirtilen Çelenk’in, Ağca’ya üç milyon mark vererek Papa’yı öldürmesini istediği ileri sürüldü. https://www.facebook.com/photo.php?fbid=512757962147933&set=a.241393319284400.54813.241313655959033&type=1 |
613 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |