Hey sen! Düşünmeyeceksin!.. /Bilge Altun
Descartes, “Tanrı, fikirlerimizin deneyimden değil, doğuştan geldiğini düşünür” der. Russel ise “sorgu, sorgulama, merak etme alışkanlıkları olmayan, düşünmeyen ve sadece çevresine uyan insan, adetlerin ve alışkanlıkların tiranlığında yaşayan varlıktır” derken, bu kalıplarda yaşayan insanın özgür olmadığını savunur.
Skolâstik düşüncedir bu. Yani sorgulamadan kabullenme. Ortaçağ’da kendisine fazlaca yer bulmuştur. Bu yüzden düşünen onca aydın, türlü işkenceler gördüğü hapishaneler sonrasında ölüme gönderilmiştir…
Locke’ a göre bir sözcüğün anlamı, kişinin zihninde bir fikirdir, değiştiremezsiniz. Peki, Locke kimdir? İnsanların doğal halinde yardımsever oldukları görüşünü savunan siyaset felsefecisidir.
Düşününce, burada mantıklı görünmeyen bir yan var. Hem sabit fikirli olacaksınız, hem de insanlara yardım ettiğinizi, sadece iyilik içinde olduğunuzu söyleyeceksiniz.
O halde mantığa göre değerlendirelim bir de…
Mantık, tümden gelim ve tüme varım olarak ikiye ayrılıyor. Bunların arasında önerme, doğru olmayan önerme, özdeşlik, çelişmezlik ilkesi, bir de niceleme mantığı var.
Neydi bunlar?..
Değişkenler; “X, Y, Z” diye gösterilen, günlük dilde “bu, şu” anlamında olan,
Ad semboller; “A, B, C” olarak gösterilen,
Bir de yüklem sembolleri var ki, orada duruyorum...
Sembol rengi siyah ve sembol harfleri F, G, H olarak ifade edilen...
Ne oldu? Sembol rengi siyah olan F, G, H harfleri bir an tanıdık mı geldi size? Pozitivist mantıkmış bu…
Karl Popper; mantıkçı pozitivistlere en önemli eleştirileri getiren felsefeci. Popper’ a göre bilimsel gelişme, yanlışlaşmış kuramların terk edilmesi ve bunların yerine cesur kuramların önerilmesiyle gerçekleşiyor…
Birilerinin keyfi kaçıyor...
Miller’ın şu sözleri zihnime düşüyor: “keyifsiz bir insan olmak, her olumsuzluğa rağmen yaşamından memnun görünen bir hayvan olmaktan iyidir. Mutsuz bir Sokrates olmak, halinden memnun bir budala olmaktan iyidir”
“Doğru!” diyorum bu noktada. Ama düşüncelerim, gördüklerimle yine çelişiyor…
Çelişmezlik ilkesinde sözü edilen, “hiçbir önerme ve değili, aynı anda doğru olamaz,” kuramı zihnimi epey meşgul ediyor…
Tüm insanlar ölümlüdür, Sokrates bir insandır, o halde Sokrates ölümlüdür. Bu kıyasta Sokrates küçük terim, insan orta terim, ölümlü büyük terimse derken, dışarıdan birileri bangır bangır şu sözleri söylüyor:
“Sus! Düşünmen, otoriteye karşı gelmen yasak senin!..”
Otorite??..
Polisin ilk günden bu yana uyguladığı orantısız şiddet bir yana, Rize'de son anda engellenen olay ya da dün gece eli sopalı saldırıyı görünce, Freud'un, "insanlık adına büyük gelişme var. Ortaçağ'da beni yakarlardı, şimdi ise kitaplarımı" dediği günlerden de gerideyiz bu anlaşılıyor. Kin ve nefret tohumlarını eken bu güruhun düşünce yapısı, malesef orta çağın da gerisinde. Düşünceyi öldürmek adına, insanlara açıkça vahşet uygulamaya gönüllü olmak, başta din olmak üzere hiçbir şekilde kabul göremezken, hangi otorite? Neye göre, kime göre?!..
Başkomutan Atatürk'ün "Fikirler, cebir ve şiddetle, top ve tüfekle asla öldürülemez." fikriyle yetişmiş tüm vatanseverlere, bundan vazgeçin diyen bir otorite??
İşte tam da bu noktada acıyla gülüyorum!..
Bizleri, ülkesini seven vatanseverleri zulümhanelere gönderen otoriteyi gördükçe, Cicero’nun sözleri zihnimde kayan bir yazı gibi...
Video barbam et pallium, philosophum nondum video…
*
*
*
*
*
*
*
*
*
*
*
Sakalı ve hırkayı (gayet net) görüyorum ama (bana engel olacak düzeyde bir) filozofu göremiyorum!..
"Adsum!"
"Buradayım!"