Laiklik devlet düzeninin ve hukuk kurallarının dine değil  akla ve bilime dayandırılmasıdır. 
Laiklik, dinin doğru uygulanabilmesinin teminatıdır!..

O; tarih boyunca hakkında elli bine yakın kitap, yüz binlerce makale yazılmış tek Türk’tür!..

Tarihe Dair Notlar
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi10
Bugün Toplam68
Toplam Ziyaret162338
Yahudilere fermanlı güvence' ve 'hazine-i evrak’ın resmi belgelerinde yahudiler'
Kendilerine haksız davranıldığını öne süren Yahudiler, Rodos Mutasarrıfı Yusuf Paşa’yı, İstanbul’a şikayet etmişti. Yahudiler tarafından öldürüldüğü öne sürülen bir Rum çocuğunun kaybolması üzerine olaylar çıkmış ve Yahudiler üzerinde baskılar artmıştı. Rumlar çocuğun kaçırıldığını iddia ediyor ve bu yüzden iki toplum arasında sürtüşmeler, çatışma boyutlarına uzanıyordu.

Yusuf Paşa olayları önleyememiş, çocuğun Sira Adası’nda akrabalarının yanında olduğunu öğrenince, zor durumda kalmıştı. Yahudiler temize çıkmış, Yusuf paşa da azledilmişti.

Avrupa’da ardı ardına görülen benzer olaylar yüzünden Yahudiler baskı altındaydı. Polonya, İtalya, Macaristan ve Almanya’daki baskılar üzerine, Zürih’te Yahudi Kongresi toplanmıştı. Yahudiler ‘’en rahat yaşanılan ve nimetlerinden yararlanılan ülke’’ olarak Osmanlı İmparatorluğu’nu görüyordu. Bu nedenle, huzurun devamı için harekete geçilmeliydi. Bir heyetin İstanbul’a gönderilmesi kararı, bu kongrede alınmıştır.

Yahudi asıllı İngiliz banker Moses, Fransa’da Adliye Nazırlığına kadar yükselen Adolf Cremye ve astronom Salomon Munk’dan kurulu heyet, Ali Paşa’yı ziyaret etmişti. Heyet, özetle ‘’Dünyadaki Yahudilerin vatanı olan alicenap, asil, müşfik ve merhametli Türk milletinin atıfetini gölgeleyen olayların önlenmesini istirham ediyordu.’’*

Yahudi Heyeti, Sultan Abdülmecid’in huzuruna çıkacak ve Padişah, Osmanlı ülkesinde yaşayan Yahudileri Tanzimat Fermanı’nın eşit hükümlerinden yararlandırmak konusunda önlemler alacaktı.

(*) Tarih Konuşuyor, sayı 23, Aralık 1965

En önemli nokta, Müslüman ulemasının, ‘’hamursuz bayramı’’nda yapılan ekmeklere insan kanı karıştırıldığı yolundaki iddiaların iftira olduğuna ilişkin kararıydı. Abdülmecid bu konuda bir ferman çıkaracak ve olayın araştırılmasını Şeyhülislamlıktan isteyecekti. (‘PESAH’; HAMURSUZ BAYRAMI NEDİR?:https://www.facebook.com/photo.php?fbid=344189952338069&set=a.241393319284400.54813.241313655959033&type=1&theater)

Ferman, Yahudi Heyeti’ni memnun etmişti. Yabancı dillere çevrilen ve Yahudilerin yaşadığı ülkelere gönderilen fermanın metninden sonra, Osmanlı İmparatorluğu’nda bir daha ‘’KAN HADİSESİ’’ görülmeyecekti.

Fermanda, Osmanlı imparatorluğu’nun ‘’Millet-i Sadıka’’ unvanı teyit edilerek, Yahudilerin ‘’HAMURSUZ BAYRAMI’’ sırasında zan altında kalmalarına müsaade edilmemesi isteniyordu. Önemlisi, Şer’iyye Mahkemeleri’ndeki kadıların, bu iddialara bakmadan önce padişahın müsaadelerini alma durumunda kalmalarıydı…
Fermandan sonra Yahudiler rahat ve huzura kavuşacak, Osmanlı imparatorluğu topraklarındaki bütün sinagoglarda, padişahın ömrüne ve sıhhatine dini ayinler yapılacaktı.

Sultan Mecid dönemindeki fermanla, ‘’hamursuz Bayramı’’nı rahat yaşayan ve suçlamalardan kurtulan Yahudiler için Batı’da, övücü yayınlar yapılıyordu. Padişahın huzuruna kabul ettiği Yahudi heyetinden Moses, Times’da şunları yazacaktı:

‘’Kırım Harbi’nde, Osmanlılarla beraber Ruslara karşı harp eden Yahudilerin kanı boş yere akmamıştır. Bugün Osmanlı tahtında şefkat ve adaletle hükümran olan padişah, bütün dünyaya hak ve adaletin nasıl müdafaa edileceği konusunda güzel bir örnek vermiştir. Dünya Yahudileri, Osmanlı Türklerinin bu lütuf, atıfet ve ihsanını hiçbir zaman unutmamalıdır.’’

Yahudilere ilişkin olaylar, genelde Müslümanların dışında da görülüyordu. Tartışma ve olaylar, Yahudilerle Hristiyan azınlık arasındaydı. Bunların en önemlisi, Abdülaziz döneminde yaşanacak ve Yahudilerin çoğunlukta bulunduğu Kuzguncuk’ta bir rum çocuğunun kaybolması eski iddiaları tekrar gündeme getirecekti. Çocuğun ‘’Hamursuz Bayramı’’ için kanı alınmak üzere Yahudiler tarafından kaçırıldığı söylentileri ortalığı karıştırmıştı. İddialara göre Yahudiler ‘’Hamursuz Bayramı’’nda kaçırıp öldürdükleri çocukların kanını ekmeğe karıştırıyorlardı. Bu ‘’KAN İDDİALARI’’nın iftira olduğunu söyleyen Yahudiler, zaman zaman zor durumda kalmışlardı. Bu son olay üzerine Rumlar, Tatavla’da (Kurtuluş) toplanıp, Kuzguncuk’a akın etmişti. Evler, çocuğu bulmak gerekçesi ile basılıyordu.

Sadrazam Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa, kolluk kuvvetlerini Kuzguncuk’a gönderecek ve kanlı olayları güçlükle bastırabilecekti. Soruşturma, olayın iftira olduğunu ortaya çıkarmıştı.

Hahambaşı Vekili Moze Yakır Giron, Meclis-i Valay-ı Ahkam-ı Adliye’den tahkikat istemişti. Sonuçta, Sultan Mecid’in fermanı, yeni padişah Sultan Aziz tarafından teyit edilecekti. Bu seferki ferman daha kesin bir ifade taşıyordu (1865):

‘’BİLGİLİ KİŞİLERİN TETKİKİ İLE, BU KONUDAKİ İDDİALARIN İFTİRA OLDUĞU ANLAŞILMIŞTIR. DEVLETİMİZİN MENSUPLARINDAN YAHUDİ MİLLETİNİN HİMAYESİ VE AYİNLERİNİ YAPARKEN HİÇ KİMSE TARAFINDAN HAKSIZ OLARAK HUZURSUZ EDİLMEMELERİ…’’

Hahambaşılığın müracaatlarını inceleyenler arasında, üye olarak tarihçi Cevdet Paşa da bulunuyordu.

Cevdet Paşa ‘’Maruzatı’’nda şöyle özetlemişti:
‘’BU GİBİ BATIL VE MENFUR ADETLERE KÜLLİYEN DEVAMLARI VARİD ADDEDİLEMEZ. CÜMLEMİZİN GÖRÜŞÜ BU MERKEZDE OLDUĞUNDAN…’’

II-HAZİNE-İ EVRAK’IN RESMİ BELGELERİNDE YAHUDİLER

Hazine-i Evrak’ın resmi belgeleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun İstanbul hayatına ışık tutan önemli bir niteliğe sahiptir.

Saray yönetimi, sağlık, imar, belediye, iaşe ve ticaret kadar, azınlıklara da tönelik bulunan divan defterleri, 961 (1553)tarihinden itibaren başlamaktadır. Divan defterlerindeki kayıtlar; çeşitli sorumlular (katipler) tarafından kaleme alınmış, bu nedenle çoğu zaman ifade eksiklikleri ortaya çıkmıştır. Buna ek olarak, defterlerin bazılarında yeterli korunma tedbirleri alınmadığından, meydana gelen yıpranma ve bozulmalardan dolayı, bilgi eksikliği de doğmuştur. İmla ve anlatım hatalarına karşın, Hazine-i Evrak belgelerinin Osmanlı hayatını yansıtan en önemli kaynak olduğunu da belirtmek gerek.

Ahmet Refik’in kaleme aldığı ‘’ONUNCU ASR-I HİCRİ’DE İSTANBUL HAYATI’’ 1495-1882 tarihlerini kapsamaktadır.*

Azınlık kararları arasında Yahudilere dönük bölümlerde, sadece dini değil, ticari ve sosyal hayata ilişkin aydınlatıcı bilgiler de bulunur. 

Osmanlı imparatorluğu’nda Müslümanlar ile gayrimüslimlerin yaşama biçimlerine getirilen koşullar, Yahudiler için de söz konusuydu. İstanbul’da, Yahudilerin kırmızı şapka giymeleri kararı 988 (1580) tarihli kayıtlarda yer almaktadır.

Eyüp Sultan civarında Hristiyanların oturtulmamasına ilişkin kararda, Yahudiler de yer almaktadir. Yahudilere mezarlık yeri verilmesine dair 1582 tarihli kararda, semt olarak Hasköy uygun görülmüştü. Sultan Beyazıt, evkafı toprağından verilen mezarlık alanı Piripaşa Bahçesi, Karlık Harmanı Yorgi Bağı ve Mustafa Ağa Bahçesi’ne uzanıyordu. Bu karardaki en önemli yan, padişahın fermanının uygulanmasında gerekli özenin gösterilmesini istemesidir.

Bu karardan bir yıl sonra, Yahudi mezarlıklarının korunması ve dokunulmaması konusunda ek bir karar verilecekti. Karar sadece, kaybolan mezar taşlarının bulunup yerine konulmasını içermiyordu. Mezarlara zarar verenlerin saptanması yanında, kişilerin bulunup yakalanması da söz konusuydu. Bu kişilerin bir daha tecavüze yeltenmemesi için, ilgililerin gerekli tedbirleri alması ve bu yönde özenli çabalar vermesi de istekler arasındaydı.

Yahudi mezarlarına dokunulmaması konusundaki 1587 tarihli bir başka karar daha vardır. Bu yazıda padişah, Vezir İbrahim Paşa ile Galata Kadısı’na, daha titiz davranmalarını hatırlatmakta. Kasımpaşa’da bazı kişilerin mezar taşlarını çıkarıp, konut alanı açmalarını dile getirilmektedir. Bu fermanda, Yeniçeri Ağası Halil ile Müderris Sunullah’a da bu emir iletilmiştir.

Yahudilerin İslam kıyafetleri ile gezmelerine ilişkin karar ise, 985 (1577) tarihini taşımaktadır. Bazı mesleklerin İslam dinine uygun düşmemesi nedeniyle alınmış kararlar, Yahudilere de yönelik olmuş, fakat gerekli esneklik de tanınmıştır. ‘’Yahudiler meyhanecilik etmemeyi taahhüt eylediklerinde cihetle, yalnız kendilerine gerekli olan şarabın verilmesine’’ dair bu yazı Yeniçeri Ağası ile Bostancıbaşı’ya yazılmıştır.

Yahudilerle ilgili kayıtlardan biri de, Yenicami civarında yerleşenlerin, bu alandan çıkarılması ile ilgilidir. Yeniçeri Ağası Hasan Ağa ile Divanı Hümayün’da Çavuşbaşı olan İsmail Ağa, bu konuda görevli kılınmıştır. Balık pazarı başta olmak üzere, tüm Yenicami çevresine toplanan Yahudiler, bu emirle başka alanlara kaydırılımıştı.

Hasköy’de, Yahudi mezarlığına 20 dönümlük bir alanın eklenmesine dair Hicri 1255 tarihli karar kadar, Yahudilerin yaya kaldırımlarını bozmalarına ilişkin ilginç kararları da görüyoruz. Bu yöndeki tezkere, Mimarbaşı ile İstanbul Kadısı’na yazılmıştır. Bir başka ilginç karar da, para çalan Yahudi Kara Hayim’in idamı hakkındadır. Kara Hayim, 800 akçeyi çaldıktan sonra paranın bir kısmını evine götürmüş, bir kısmını da bahçeye gömmüştü. Suçu sabit olunca hüküm şöyle ifade edilmişti:

‘’BUYURDUM Kİ, KARA HAYİM’İ SİYASET ETTİRİP, HAKKINDAN GELESİN (900).’’

Hazine-i Evrak’ın içinde en önemli belgelerden biri de, İstanbul’da bulunan doktor ve cerrahların listesidir. Belge, dükkan (muayenehane) sahibi doktorları kapsamakta ve bu listede, Yahudi tıp adamları da bulunmaktadır. Buna göre, Hayanoğlu Hocapaşa’da, Melayim Balat’da, Beri Fener’de, Yako Galata’da, Naço Bahçe kapısında, Mosocan ise Unkapanı’nda faaliyet göstermektedir.

(*) Onuncu Asr-ı Hicri’de İstanbul Hayatı, Ahmed Refik, Enderun Kitabevi 1988, İstanbul



facebook/
WebmasterSitesi-Aklın ve Bilimin Işığında
  
590 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın