AMERİKA'NIN ZİHİN KONTROL DENEYLERİ/Murat Yalçın AMERİKA'NIN ZİHİN KONTROL DENEYLERİ
Soğuk savaşla birlikte Rusların zihin kontrolü alanında kaybettikleri ilerlemelere karşılık, CIA’de zihin kontrol tekniklerine olan ilgisini ve bu konudaki araştırmalarını yoğunlaştırdı. Dehşet veren araştırmalarda, psikotropik ilaçlar kullanılarak beyin yıkama ve insan zihnini kontrol etme deneyleri yapıldı. Vietnam Savaşı sırasında sorgulanan insanları itirafa zorlamak için aynı yöntem kullanıldı. Belki de tüm bunlar arasında en rahatsız edici olanı, belgelerin büyük bir kısmı CIA tarafından yok edildiği ve ilgili kişilere ulaşılamadığı için insan kobaylar üzerinde yapılan deneylerin gerçek boyutlarının bilinmiyor olmasıdır. Zihin kontrol deneyleri arasında en acımasız ve en geniş kapsamlı olanı, 1950’li yıllarda başlayıp 1970’lere kadar süren ünlü MKULTRA projesiydi. Üniversitelerde, hapishanelerde, akıl hastanelerinde, yetimhanelerde ve uyuşturucu bağımlıları rehabilitasyon merkezinde yürütülen deneylerin yanı sıra, kentlerin olası bir saldırıya karşı ne kadar dirençli olduğunu ölçmek için kalabalık yerleşim birimleri de kimyasal ve biyolojik maddelere maruz bırakıldı.
GİZLİ DENEYLER KRONOLOJİSİ
1931
Dr. Cornelius Rhoads, Rockefeller Tıbbi Araştırmalar Enstitüsü’nün gözetiminde insan deneklere kanser hücreleri aşılandı. Daha sonra Maryland, Utah ve Panama’da ABD Ordusu Biyolojik Silah tesislerini kurdu ve ABD Atom Enerjisi Komisyonu’na tayin edildi. Buradaki görevi sırasında Amerikan askerlerine ve hastanelerde yatan sivil hastalara radyoaktif madde verilmesini içeren bir dizi deneye başladı.
1932
Tuskegee Frengi Araştırmaları başladı. Frengi teşhisi konulmuş ancak hastalıkları kendilerine bildirilmemiş 200 siyah erkek, tedavi edilmek yerine hastalığın seyrini ve belirtilerini izlemek amacıyla kobay olarak kullanıldı. Sonuçta hepsi frengiden ölen bu insanların ailelerine, onların aslında tedavi edilebilecekleri asla söylenmedi.
1935
Pelagra Olayı: Milyonlarca insan 20 yıl içinde Pelagra’dan(vitaminsizlikten kaynaklanan bir hastalık) öldükten sonra, ABD Kamu Sağlığı Hizmetleri Ajansı nihayet hastalığın kökenine inmek için harekete geçti. Ajansın müdürü en az 20 yıldır Pelagra’nın niasin eksikliğinden kaynaklandığını bildiklerini, ancak ölümlerim büyük kısmı yoksul siyah halk arasında gerçekleştiğinden harekete geçmediklerini itiraf etti.
1940
Chicago’da 400 tutukluya yeni ve deneysel ilaçların etkilerinin araştırılması amacıyla sıtma mikrobu enjekte edildi. Daha sonra Nürnberg’de yargılanan Nazi doktorlar, soykırım sırasında kendi yaptıklarını savunmak için bu Amerika araştırmasını gösterdiler.
1943
Japonya’nın tam kapsamlı biyolojik silah programına karşılık ABD’de Fort Detrick’de biyolojik silahlarla ilgili araştırma başlattı. 1944
Amerikan Donanması gaz maskelerini ve koruyucu kıyafetleri denemek için insan kobaylar kullandı. Gaz odasına kapatılan bu denekler hardal gazı ve levisit’e maruz bırakıldı.
1945
Ataç Projesi başlatıldı. Nazi bilim adamlarını işe alan ABD Dışişleri Bakanlığı, Ordu İstihbaratı ve CIA, onlara ABD’de çok gizli hükümet projelerinde çalışmaları karşılığında dokunulmazlık ve yeni kimlikler verdi. “Program F”, ABD Atom bombası üretimindeki en önemli kimyasal maddelerinden biri olan “floridin” insan sağlığı üzerindeki etkilerini araştıran en geniş kapsamlı çalışmaydı. Araştırma sırasında floridin’in insanoğlunun bildiği en zehirli kimyasallardan biri olduğu ve merkezi sinir sistemi üzerinde büyük hasara yol açtığı anlaşıldı. Ancak elde edilen bilgilerin büyük bölümü atom bombalarının yapımının engelleneceği korkusuyla ulusal güvenlik adına gizli tutuldu.
1946
Savaş gazilerine hizmet veren hastanelerdeki hastalar, tıbbi deneylerde kobay olarak kullanıldı. Kuşkuları ortadan kaldırmak için ne zaman böyle bir hastanede gerçekleştirilen bir çalışmayla ilgili rapor hazırlansa, “deney” sözcüğü yerine “araştırma” ya da “inceleme” sözcüklerinin kullanılması emredildi.
1947
ABD Atom Enerjisi Komisyonu, insan deneklere damardan radyoaktif maddelerin verileceği deneylere başlayacağını bildiren gizli bir belge yayımladı. CIA, Amerikan istihbaratı tarafından silah(zihin kontrol ve beyin yıkama aracı) olarak kullanılabilmesi için LSD araştırmalarına başladı. Hem sivil hem asker denekler haber verilerek ya da verilmeyerek bu deneylerde kullanıldı.
1950
Savunma Bakanlığı, nükleer silahların çöllerde denenmesi ve bombanın etki alanı içinde kalan insanların sağlık problemlerinin ve ölüm oranlarının gözlenmesi için planlar yapmaya başladı Amerikan kentlerinin bir biyolojik saldırı durumunda ne ölçüde zarar göreceğini belirlemek için, ABD donanmasına bağlı gemiler San Francisco’ya bakteriden oluşan bir bulut püskürttü. Çok sayıda insan zatürre benzeri belirtiler göstererek hastalandı.
1951
Savunma Bakanlığı hastalığa neden olan bakteri ve virüslerin kullanıldığı açık hava deneyleri başlattı. 1969 yılına kadar süren bu deneylerde, geniş kitlelerin bu bakterilere maruz kaldığından kuşkulanılıyor.
1953
ABD ordusu, kimyasal maddeleri dağıtmak konusunda ne kadar etkin olduklarını belirlemek amacıyla Fort Wayne, Minneapolis, Winnipeg, St. Louis ve Leesburg, Virginia’da çinko kadmiyum sülfür gazıyla yüklü bulutlar saldı. Ordu, Donanma ve CIA’nın ortaklaşa gerçekleştirdiği deneylerde NY ve San Francisco’da yaşayan on binlerce kişi solunum yoluyla bulaşan mikroplara maruz bırakıldı. CIA, MKULTRA projesini başlattı. Resmi olarak 11 yıl süren bu araştırma programı, zihin kontrolünde kullanılabilecek ilaçların ve biyolojik silahların üretimi ve denenmesi için tasarlanmıştı.
1955
Geniş kitlelere biyolojik maddeleri bulaştırabilme yeteneğini ölçmek isteyen CIA, ordunun biyolojik silah cephaneliğinden alınmış bir bakteriyi Tapma Körfezi’ne saldı.
1956
Amerikan ordusu, sıtma mikrobu taşıyan sivrisinekleri Georgia’nın Savannah ve Florida’nın Avon Park bölgelerine bıraktı. Her deneyin ardından kendilerini kamu sağlığı görevlileri olarak tanıtan ordu ajanları, mikrobun kurbanlar üzerindeki etkilerini inceledi.
1960
Savunma Bakanlığı, Avrupa ve Uzakdoğu’daki halklar üzerinde LSD’yle ilgili saha denemeleri yapılması için onay verdi. MKULTRA kapsamında Avrupa’da yapılan deneyin kod adına “Üçüncü Şans Projesi”, Asya’dakine “Derbi Şapkası Projesi” denildi.
1964
CIA ve Savunma Bakanlığı, ortaklaşa, zihin kontrol tekniklerinin araştırıldığı MKSEARCH Projesi’ni başlattı. Aynı yıl resmen sona erdirilmiş gözüken MKULTRA Projesi, aslında MKSEARCH Projesi’yle birleştirilmişti. MKSEARCH Projesi, davranış ve algı bozukluklarına yol açan kimyasallar(uyuşturucular) yoluyla insan davranışlarını yönlendirme çalışmalarına verilen addır.
1965
Philadelphia’daki Holmesburg Eyalet Cezaevi’ndeki tutuklulara, ABD’nin Vietnam Savaşı’nda bitki örtüsünü ve ormanlarını yok etmekte kullandığı yüksek oranda zehre sahip Portakal Gazı’nın kimyasal bileşeni olan dioksin verildi. Tutukluların daha sonra kanser taramasından geçirilmeleri, Portakal Gazı’nın başından beri kanserojen bir madde olduğundan kuşkulanıldığını gösterdi.
1966
CIA, yine MKULTRA’nın devamı olan Proje MKOFTEN’ı başlattı. Bu, belli kimyasalların insanlar ve hayvanlar üzerindeki zehirleyici etkilerini araştıran bir projeydi. ABD ordusu tarafından New York kenti metrosuna Bacillus Subtilis mikrobu verildi. Ordu bilim adamlarının bakteriyle dolu ampulleri havalandırma ızgaralarına atmaları sonucu, bir milyonun üzerinde insan bu zehirli havayı soludu.
1967
CIA ve Savunma Bakanlığı, yine biyolojik ve kimyasal silahları denemeyi amaçlayan MKNAOMI Projesi’ni hayata geçirdi. 1969
Savunma Bakanlığı’ndan Dr. Robert MacMahan, 5-10 yıl içerisinde “insanın bağışıklık sistemine saldıran ve hiçbir ilaçla tedavi edilemeyen sentetik bir virüs geliştirmek için” Amerikan Kongre’sinden 10 milyon dolar ödenek talep etti.
1970
Ödeneğin sağlanmasının ardından CIA gözetimi altında yürütülen proje, ordunun çok gizli biyolojik silah tesisi olarak bilinen Flort Detrick’teki Gizli Operasyonlar Bölümü’nde başlatıldı. Burada, AIDS benzeri virüsleri ayrıştırmak için moleküler biyoloji teknikleri kullanıldığı yolunda spekülasyonlar giderek arttı. ABD, DNA’larındaki genetik değişiklikler ve varyasyonlar nedeniyle hassas olan belli etnik grupları hedef almak ve yok etmek amacıyla tasarlanmış, “etnik silahları” geliştirme çalışmalarını yoğunlaştırdı. (Military Review, Kasım 1970)
1975
Fort Detrick’deki Biyolojik Silah Merkezi’nin virüs bölümüne Fredrick Kanser Araştırma Tesisleri adı verilerek, Ulusal Kanser Enstitüsü’nün (NCI) denetimine verildi. ABD Donanması’nın burada kansere neden olan virüsleri geliştirmek amacıyla özel bir virüs kanser programı başlattığı tahmin ediliyor. Bilim adamları burada, aynı zamanda, hiçbir bağışıklığın bulunmadığı bir virüs ayrıştırdılar. Bu virüse sonradan HTLV (İnsan T-hücresi Lösemi Virüsü) adı verildi.
1977
Senato’da yapılan oturumlarda, 239 yerleşim bölgesinin 1949–1969 yılları arasında biyolojik maddelerle zehirlendiği doğrulandı. San Francisco, başkent Washington, Key West, Panama City, Minneapolis ve St. Louise bu bölgelerden sadece birkaçıydı.
1978
Salgın Önleme Merkezi (CDC) tarafından gerçekleştirilen deneysel Hepatit B aşılama çalışmaları New York, Los Angeles ve San Francisco kentlerinde başladı. Araştırma denekleri bulmak için verilen ilanlarda, özellikle çok eşli eşcinsel erkekler arandığı vurgulandı.
1981
İlk AIDS vakalarının New York, Los Angeles ve San Francisco’daki eşcinsel erkekler arasından çıktığı doğrulandı. Bu vakaların ortaya çıkması Hepatit B aşısı yoluyla bulaştığı yönünde spekülasyonların yayılmasına neden oldu.
1985
Öldürücü bir koyun virüsü olan VISNA’nın HTLV’ye (İnsan T-hücresi Lösemi Virüsü) çok benzediği ortaya çıktı. Bu benzerlik, iki virüsün ortak evrimsel ilişkisine işaret etmekteydi.
1986
Ulusal Bilimler Akademisi Tutanakları’na (83: 4007/40011) göre HIV ve VISNA virüsleri, HTLV ile neredeyse aynıydı. (ufak bir kısım hariç yüksek oranda benzerlik taşıyordu) Bu bilgi, HTLV ve VISNA virüslerinin, doğada hiçbir bağışıklığı bulunmayan yeni bir virüsü ayrıştırmak amacıyla birleştirilmiş olabileceği spekülasyonlarını doğurdu. Kongre’ye sunulan bir rapor, ABD’nin ürettiği bu yeni virüslerin, aralarında dünyada bilinen hiçbir tedavisinin bulunmayacağı şekilde genetik mühendislik yoluyla üzerlerinde oynanmış virüslerin ve kimyasal maddelerin bulunduğu gerçeğini ortaya koydu.
1987
Savunma Bakanlığı, biyolojik silah geliştirilmesini yasaklayan uluslararası bir sözleşme bulunmasına karşın, ülke çapında 127 tesiste ve üniversitede araştırma çalışmalarını sürdürdüğünü kabul etti.
1994
Houston’daki MD Anderson Kanser Merkezi’nden Dr. Garth Nicholson, “gen izleme” adı verilen bir teknikle, Çöl Fırtınası Operasyonu’ndan dönen askerlerin birçoğunda, biyolojik silah yapımında kullanılan bir mikrop olan mycoplasma incognitus’un değiştirilmiş bir cinsini keşfetti. Moleküler yapısının %40’ına HIV protein tabakası katılmış olması mikrobun insan yapımı olduğunu göstermekteydi. Senatör John D. Rockefeller, Savunma Bakanlığı’nın en az 50 yıldır yüz binlerce askeri personeli deneylerde kobay olarak kullandığını ve bilinçli olarak tehlikeli maddelere maruz bıraktığını açıklayan bir rapor yayımladı. Bu maddeler arasında hardal gazı, sinir gazı, radyasyon ve Körfez Savaşı sırasında kullanılan kimyasallar bulunuyor.
1995
ABD Hükümeti, insanlar üzerinde tıbbi deneyler gerçekleştirmiş Japon savaş suçlularına ve bilim adamlarına biyolojik silah araştırmalarıyla ilgili bilgi karşılığında maaş ve dokunulmazlık teklif ettiğini kabul etti. Dr. Garth Nicolson, Körfez Savaşı’nda kullanılan biyolojik silahların Houston, Teksas ve Boca Raton Florida’da üretildiğini ve Teksas Cezaevi’ndeki tutuklular üzerinde denendiğini gösteren kanıtlar ortaya serdi.
1996
Savunma Bakanlığı, Çöl Fırtınası’na katılan askerilerin kimyasal maddelere maruz kaldığını kabul etti.
1997
88 Kongre üyesi, biyolojik silah kullanımı ve Körfez Savaşı Sendromu ile ilgili soruşturma açılmasını talep eden bir mektup imzaladı.
Geçmişten Günümüze İstihbarat Örgütleri/Murat Yalçın sf:153/162 |
541 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |