Laiklik devlet düzeninin ve hukuk kurallarının dine değil  akla ve bilime dayandırılmasıdır. 
Laiklik, dinin doğru uygulanabilmesinin teminatıdır!..

O; tarih boyunca hakkında elli bine yakın kitap, yüz binlerce makale yazılmış tek Türk’tür!..

Tarihe Dair Notlar
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi10
Bugün Toplam233
Toplam Ziyaret162829
Her zaman Türkler kazanır! Cem Yağcıoğlu - 18 Nisan 2011


Gece, ben ve gölge ve sessizlik ve eğreti zaman kırıntıları eşiğinde  unutulmuş sıfatlarla sohbetler ederken biz-bize; kimseler anlamazdı, göz kırparken özgürlüğün kalesine! Işık; sönmüş bir volkanın yüreğinde  yatıyor, derken; tepelerden medet umanlarca darp edilmişliğin yaraladığı yüreğimden, gözlerime dolanan nem ve kırgınlığın en onulmaz  teranelerindeyken; kurşun! İlk kurşundu böğrüme saplanan!


Vurdular beni!..

Oysa ben senin kapı komşunun oğlu, aynı mahallede top oynadığın arkadaşın  değil miydim? Ben senin, en umutsuz olduğun vakitlerde, en savunmasız  kaldığın anlarda yardımına koşan, her seferinde senin yerine dayak  yiyen, ben değil miydim?..

Çakallar sarmışken dört bir yanımı, hani aslandın sen! Nerelerdeydin? Kükresen yeterdi! Pusup sindin… Seni  yalancıktan Kemalist seni… Bunlar içimden geçen kurşunun tüten  dumanlarıydı, paylaşmak istedim…


Gelelim konumuza:

Konumuz; ulusalcılığın yükselen değer olduğu günümüzde, türeyen veya türetilen  medyatik Kemalistler! İşte tehlikenin en dayanılmaz kılındığı an, işte  bu andır. Ki bu an; kulaktan dolma ve sadece ‘laik’ olma ile  sınırlandırılmış ‘Atatürkçülüğün’ yavaş-yavaş Fransız laisizminin değil  de, İngiliz seküler laisizminin etki alanına sokulması ve tüm bunlar  olurken de ‘Atatürkçüler(!)in ayakta uyumasıdır! Uzun zamandır sosyal  paylaşım sitelerinde Atatürkçü olduğunu iddia edenlerin beğeni  listelerini inceliyorum ve inanın bana akla zarar isimlerle  karşılaşıyorum. Lale Mansur’u beğeni listesine eklemiş Atatürkçü(!)ler  bile var, gerisini siz düşünün!

Devşirilmişliğin din olgusu  içinde yarattığı erozyonu açıkça görenler ve buna lanet okuyanlar; her  nedense, Atatürkçülüğün 11 Kasım 1938 den bu yana nasıl erozyona  uğradığını ya da uğratıldığını ve tabi ki bugün en üst seviyede devam  ettiğini kabul etmemektedirler. Bu kabul etmeyişin arkasında yatan neden ise; ‘altı ilke’nin sadece ‘laik’lik penceresi dışında algılanamıyor  olmasıdır ve bu algıyı yaratan ise; medyanın o çok önde gelen ve habire  ödüllere boğulan isimleridir! Ki bunların çoğu, tam da bu zamanlar  toplumun önüne Atatürkçü(!) kimlikleriyle çıkmaya başlamışken, Dava’dan  bi haber Atatürkçü(!)lerin nasıl bir ‘’tezgâh’’a geldiklerini anlaması oldukça güç görünmektedir! Biz bunları anlatınca, bizi suçlamaları da  doğaldır!
Bugün bir Türk’ün sahibi olduğu bir yerde değil de  yabancı zincir mağazalarda kahve içenlerin çoğuna gidin sorun, size  Atatürkçü(!) olduklarını söyleyecektirler! İşte durum bu kadar vahimken  ve biz bunları anlatırken sesimizi kesenler; hangi davaya hizmet  ettiklerini ileride çok daha iyi anlayacaktırlar! Bugüne kadar hiçbir  ulusal oluşumda yer almamış, bir gün bile Atatürk’ten bahsetmemiş ‘artist’ bozmaları; bugün utanmadan bu oluşumlara destek verdiklerini  açıklamaktadırlar ve fotoğraf karesi içine kafalarını sokmaktadırlar! İşin en acı tarafı; dün Ahmet Kaya’yı anma etkinliklerinde konser veren ‘Moğollar’ adlı gurup, bugün Kemalist oluşumların düzenlediği  toplantılarda boy göstermekte ve biri de çıkıp; ‘yahu kardeşim, bu kadar da ahmaklık olmaz’ dememektedir! ‘’Tezgah’’ ince-ince döşerken  taşlarını, üzerinde emekleyenlerin bir şeylerden haberi olmaması doğaldır; ancak, bu kadarı da olaydır! Olmuyorsa, daha bir olaydır! Bu  da, vahametin ve aymazlığın geldiği son noktadır!

Seksen yıldır  güç birliği yapmayanların, her seçim öncesi apar-topar bir araya  gelmelerini eleştirirken, oluşum içersinde yer alanlar açısından değil  de, oluşuma dışarıdan destek verenlerin açısından eleştiriyoruz! Yoksa  bu oluşumda yer alan ter-temiz isimlerin biz de arkasında ve yolundayız! Ancak seçim sisteminin, bağımsız adaylar seçilemediği takdirde AKP  lehine işleyeceği fikrimizi de halkımıza söylemekle yükümlüyüz!

Belli zamanlarda benim Atatürkçülüğümü sorgulamaya kalkanlar ve neden hep bu  konuyu işlediğime kafayı takanların pek çoğu ‘laik’(!) Atatürkçüdür(!).. Milliyetçilik dediğinizde, burun kıvıranlardır çünkü onlar! Halkçılık  dediğiniz de ise; ‘bu milletin yüzde altmışı aptaldır’ diyenlerdir! Yani bana en çok kızanlar, elitist Atatürkçülerdir; ki onlar masonik  örgütlerin yetmiş yıldır şekillendirmeye ve olabildiğince etkisiz hale  getirmeye çalıştığı ‘sahte Atatürkçülük’ün etkisi altında kalmış zavallılardır!

Bir de bana gelen eleştirilerden biri olan; ‘Atatürk her kesimle işbirliği yapmıştır, siz neden karşı çıkıyorsunuz’ a gelelim! Şimdi bu yanılgıya herkes düşüyor olabilir; birincisi ben  işbirliğine karşı değilim! Bir Kemalist olarak; gerçek bir Müslüman’la,  gerçek bir Ülkücüyle ve gerçek bir Sosyalistle işbirliği yapabilirim. Bu vatanı ve memleketi seven herkesle omuz omuza verebilir, onların yerine ölebilirim de! Ama mesele, sahte dincilerle ya da sahte Atatürkçülerle  işbirliğine gelince ben yokum! Çünkü benim davamda; her yol mubah  anlayışı yoktur! Temiz, tertemiz bir davadır bu ‘Dava’! Kimsenin  kirletmesine izin vermem, verenlerle de her şekilde hesaplaşırım… İkincisi ise; Atatürk, herkesle değil, vatanını ve milletini sevenlerle  işbirliği yapmıştır! O yüzden; ‘Atatürk her kesimle işbirliği yaptı’ masalına inanmayın!

Davayı artiz mektebine çevirenler ile  Cumhuriyet Mitinglerindeki o coşkuyu AKP’ye oy olarak döndürenlerin  dayanılmaz hafifliği ve Moğolların istilasıyla sarsılan güvenin yeniden  inşası; bize vakit kaybettiriyor, hala göremiyor ve duyamıyorsanız yuh  olsun, yuhlar olsun size!

Kıbrıs’ta Denktaş’ı değil de Annan  Planını destekleyenleri bize karşı Atatürkçü diye savunan ve bizi değil  de onları Atatürkçü sayan zihniyet var oldukça ve piyasada Atatürkçü  diye fiyaka attıkça ve tüm bunlara rağmen hala Atatürkçüyüm diyenlerce  kabul gördükçe ümitsizliğe kapılmıyor değilim. Oysa ‘Dava’, sadece altı ok’u kabul etmek ve sahip çıkmak kadar kolay ama içine sızan ihaneti  görebilmek kadar zordur! İşte bu zorluğu aşmanız için yazarken her türlü saldırıya maruz kalmamız kaçınılmazdır. ‘’Bize sahip çıkın, biz siziz’’ isimli yazımda da bahsettiğim gibi, artizlerin, soytarıların ve  sıkıştığında Atatürkçü olanların medyatik söylemlerine değil, bu davaya  her şeyini verenlerin yanında olun! Biz siziz, bize sahip çıkın! Çünkü  biz halkız!.. Ve kazanacağız!

Seçimlerle ilgili bir tahminde  bulunmadan, seçim sonrası için birkaç şey söyleyeceğim! Seçim ertesi  Güneydoğumuzda halk ayaklanması tezgahı sergilenecektir! Polis gücünün şu ana kadar etkisiz kaldığı bir gerçektir. Bu etkisiz kalış; aslında  seçim ertesi tezgâhlanan büyük isyanın elebaşlarının yakalanmaması demektir ve ‘polis’ birilerince kullanılmaktadır! Yani devlet gücünün  burada etkisiz kaldığı fikri beyinlere kazınmakta ve olası ayrılma  fikrinin uygulama aşamasına geldiği açıkça görülmektedir. Devlete açıkça küfür eden belediye başkanları koltuklarında oturmakta, her türlü  ayrılıkçı hareket önderi ‘insan hakları’ dümeniyle korunup kollanmakta,  Kürdistan bağıra-bağıra gelmektedir!

Burada hedef Türklük ve Türklerdir!

Türkleri emperyal amaçları için yeterince kullanamayacağını anlayan AB-D, Türk İslam sentezinden vazgeçmiş, Kürt İslam Faşizmine destek vermiştir!

Bu oyunun uygulama aşamasında yurtsever Kürtlerin uyanık olması ve bu  oyuna son vermek için bizlerin yanında yer alması, üzerinde önemle  durulması gereken olmazsa olmaz bir gerçektir! Kürt halkının geleceğini  düşünen her Kürt, kendi halkını uyarmalı ve ihanet içinde olanlara karşı yurtsever cephede yer almalıdır. İşte işbirliği böyle yapılır!

Her bir gerçek Müslüman, İslam’ın en büyük düşmanı ABD’de zıkkımlanan,  Irak’ta katledilen 1,5 milyon Müslüman’ın kanından sorumlu olanların  gerçek yüzünü görüp yurtsever cephede yer almalıdır! İşte işbirliği  böyle yapılır!

Gerçek bir sosyalist devrimci, emperyalizmin  hedefinde yer alan ülkesini savunmak için, devşirilmiş fikirlere değil;  Mustafa Kemal’in devrimci fikirlerine can verip, yurtsever cephede yer  almalıdır! İşte işbirliği böyle yapılır!

Ve gerçek bir ülkücü, ‘dini hassasiyet’ teraneleriyle etkisiz kılınmışlığının farkına varıp,  yurtsever cephede safını tutmalıdır! İşte işbirliği böyle yapılır!

Biz belki Samsun’a çıkmayacağız; ama kimse sanmasın ki oturup da  bekleyeceğiz! Bizimkisi STK olmayacağı kesin! İşte ben o zaman göreceğim gerçek Kemalistleri ve o zaman hesaplaşacağız davaya ihanet edenlerle!  Düşman zaten belli! Azıcık tarih bilgisi olan bilir; Türkler kazanır!  Biz bu savaşı, mecbur bırakıldığımız bu kirli savaşı da kazanacağız;  belki başında belki sonunda öleceğim ama ‘Dava’ kazanılacaktır! And  olsun!.. Biz daha başlamadık ve iddia ediyorum on yurtsever bu işi  halleder, emin olun ve ümitsizliğe kapılmayın! Onlar şimdi beni  duyuyorlar!

Biz, gecenin sessizliğinde çıt çıkarmıyorsak, uyuyan  bebeklerimizin uykuları bölünmesin diyedir! Ve hiç yokuz gibi görünsek  de; çokuz… Benim sesimi kesebilirler, olsun; bin yıldır bağırıyorum,  çığlığım yankılandığında sesime gelenleri bin yıldır tanıyorum ve bu  ihaneti yapanların dedelerini biliyoruz, torunları bize vız gelir!

Önce Kemalizm’in içine sızan ihanet temizlenecek ve masonik yapılanmanın  beli kırılacaktır! Mustafa Kemal 1935 de bunu yaptı, şimdi sıra bizde! ‘Dava’nın içi temizlenmeden dışını temizlemek imkânsızdır; işte bu  yüzden tüm Kemalistler uyanık ve şüpheci olmak durumundadır! Bunun için  de kimleri okuyup kimleri takip ettiklerini iyi düşünmeli, en az Atilla İlhan kadar bilge, Uğur Mumcu kadar gözü pek olmalıdırlar!


Her zaman Türkler kazanır!

  
554 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın