İsmet İnönü Bazı Camileri Kapatıp Depo Yaptı, Kapısına Kilit Vurdu! Peki Ama Neden? Cumhuriyet tarihi yalancıları ve onların yalanlarıyla beslenen “dinci partiler”, öteden beri CHP’ye ve İsmet İnönü’ye saldırmak için “Kafir İsmet İnönü camilere kilit vurdu. Etrafına asker dikti. Namaz kılmak için içeriye kimseyi sokturmadı. Camileri devamlı teftiş etti. Nöbetçilere, ‘İçeriye kimseyi sokmuyorsunuz değil mi?’ diye sordu!” biçiminde bir propagandayla, CHP ve İsmet İnönü’nün “cami düşmanı” olduğu yalanına neredeyse bütün Türkiye’yi inandırmışlardır. Evet! Gerçekten de CHP ve İsmet İnönü, 1939-1946 arasında Türkiye’deki bazı camileri “depo” yapmış, bu camilerin kapısına “kilit” vurmuş, etrafına “asker” dikmiş ve bu camileri ibadete kapatmıştır! Burada sorulması gereken ama asla sorulmayan soru şudur: Ama neden? İsmet İnönü'yü camileri kapatmakla suçlayanların amacı İnönü'yü "cami düşmanı" göstermek olduğu için bu "ama neden" orusunu onlar asla sormaz, soramazlar. Çünkü İsmet İnönü’nün bu davranışının nedeni “cami düşmanlığı”, “din karşıtlığı” değil; tam tersine “dinine olan bağlılığı”, “tarihine olan saygısı”dır. “Nasıl yani?” dediğinizi duyar gibiyim! Şöyle ki: İsmet İnönü, II. Dünya Savaşı’nın devam ettiği 1939-1946 yılları arasında, Türkiye’ye yönelik muhtemel bir saldırıda, camilerin hedef alınmayacağını düşünerek, müzelerimizdeki “tarihi” ve “dini” değeri olan eserleri, zarar görmemeleri için, bazı camilere koydurarak koruma altına almıştır. Evet, İsmet İnönü, 1939-1946 arasında bazı camileri “depo” yapmıştır, ama bu depolar, Kutsal emanetler, Hz. Muhammed’in sancağı, kılıcı, hırka-i saadeti, Hz. Osman’ın kanlı Kuran’ı Kerim”i gibi “dinsel ve tarihsel” değeri olan eşyaların deposudur. Örneğin, Topkapı Sarayı’ndaki “Kutsal Emanetler”, bu emanetlerle ilgilenen görevlilerle birlikte Niğde’ye götürülerek, Niğde’deki bazı camilere konulmuştur. Dolayısıyla, “Kutsal Emanetlerin” bulunduğu bu “cami depolar”, ibadete kapatılmış ve kapısına kilit vurulup asker dikilmiştir. Çünkü İsmet İnönü, bu “Kutsal Emanetlerin” korunmasına çok büyük bir önem vermiştir. Bu nedenle gerçek bir Müslümana düşen görev, bu davranışından dolayı İsmet İnönü’yü “kınamak” değil, “kutlamaktır”. Tufan Türenç, "Çirkin İftira ve Gerçek”, adlı yazısında, Cumhuriyet tarihi yalancılarının “bu çirkin iftirasının kaynağını”, yıllarca CHP’de görev yapmış, İnönü’nün yakınında bulunmuş, Necati Karakaya’nın anlattıklarıyla çürütmüştür. Şimdi, Necati Karakaya’nın Tufan Türenç’e gönderdiği mektubu birlikte okuyalım: “28 Şubat 2008, Büyük Millet Meclisi’nde CHP’li bir milletvekili konuşma yapıyor. Mehmet Ali Şahin Bakan koltuğundan bağırıyor. ‘Haydi, Haydi! Biz sizin nerelere kilit vurduğunuzu çok iyi biliriz.’ Bununla, ‘siz camilere kilit vurdunuz’ demek istiyor... 1950 yılından itibaren Anadolu’nun dolaştığım her köşesinde bu iftirayı duydum. Gerçek şudur. 1942 yılında İkinci Dünya Savaşı’nın en alevli günlerinde Hitler’in orduları sınırımıza dayandı. Türkiye’ye girip girmemekte kararsızlardı. İsmet Paşa Trakya’da Çakmak hattını kurmasına rağmen İstanbul’un bombalanacağını tahmin ediyor bu nedenle de savunmayı Ankara’nın dışında yapmayı düşünüyordu. İstanbul’daki saraylarda ve müzelerde bulunan tarihi eşyaları, zarar görmemeleri için Alman uçaklarının menzil dışında kalan bölgelerdeki camilere koymayı düşündü. İsmet Paşa düşmanın camileri bombalamayacağını biliyordu. O nedenle bütün saray eşyalarını, padişahların tahtlarını, mücevherleri, kutsal emanetleri, Hazreti Muhammed’in sancağını, kılıcını, Hırkai Saadeti, Hazreti Osman’ın kanlı Kuran’ı Kerimi’ni, Atatürk’ün Samsun’da çıktığı tahta iskeleyi, müzelerde ne varsa tümünü tam 48 vagona yerleştirerek Niğde’ye gönderdi. Bu değerli eşyaları korumak için Topkapı Sarayı İkinci Müdürü Lütfü Turanbek başkanlığında 30 görevli, aileleri ve çocuklarıyla birlikte Niğde’ye gitti. Eşyalar ve görevliler, tehlike tamamen geçene kadar Niğde’de kaldılar. Bu değerli eşyalar Niğde’de 3 camiye yerleştirildi. Camilerin etrafına nöbetçi askerler yerleştirildi. 28 Ocak 1943 günü İnönü Adana’da Churchill ile buluşmak üzere Ankara’dan trenle yola çıktı. Tren Niğde’de durdu ve uzun süre bekledi. İsmet Paşa tarihi eşyaları görmek üzere 3 camiyi de teftiş etti. Özellikle Atatürk’ün Samsun’a çıktığı tahta iskeleyi görmek istiyordu. Saruhan Camii’ne gitti ve Tunabek’e sordu: ‘Asker nöbetini aksatmıyor, camilere kimseyi almıyor değil mi? Gözüm arkada kalmasın’ dedi.” İşte o çirkin iftiranın gerçek yüzü böyle!… Tufan Türenç’in dediği gibi; “Aradan 70 yıla yakın zaman geçmesine rağmen AKP hâlâ bu yalanı kullanıyor. Başbakan Erdoğan bununla da kalmıyor Kurtuluş Savaşı kahramanı, Cumhuriyet'in kurucusu, İkinci cumhurbaşkanı İsmet Paşa’yı Hitler’e benzetiyor. Ve açılan davada mahkeme Erdoğan’ı, ‘İnönü’nün böyle bir kişiye benzetilmesi, hatırasına saygısızlık teşkil ettiği gibi, milleti oluşturan bireylerin de kişilik haklarını ihlal edip incitmiştir’, gerekçesiyle mahkûm ediyor.”[5] Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük savaş ve stratejistlerinden biri olan Atatürk’ün yanında, yakınında bulunmuş olan İsmet İnönü, Türk ulusunun varlık yokluk kavgasında vatan savunmasında, her türlü çareye başvuran bir neslin son temsilcilerindendir. İşte bu İsmet İnönü’nün savaş stratejilerinden biri de zorunlu hallerde “camileri asıl amaçları dışında kullanmak”tır. Kurtuluş Savaşı’nda Batı Cephesi komutanı olan İsmet Paşa, Büyük Taarruz’dan önce I. ve II. Ordu ile bunlara bağlı karargâhların barınması için Akşehir ve Konya çevresindeki camiler, hanlar ve kervansarayları kullanmıştır. Özellikle, kışın bölgede askeri birliklerin barınması için büyük kışlalar ve misafirhaneler olmadığından bu yola başvurmuştur. İsmet İnönü, aynı yönteme II. Dünya Savaşı yıllarında da başvurmuştur.[6] İşte İsmet İnönü’nün “bu yöntemi”, sonraki yılların “din istismarcıları” tarafından, İsmet İsmet İnönü’nün camileri kapattığı ve ahıra çevirdiği şeklinde halka yansıtılmıştır. Çok yazık doğrusu!...
|
404 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |