Milli Mücadele Dönemi Casusları/ Hintli Casus Mustafa Sagir Mütareke yıllarında İstanbul’a, orta boylu, yakışıklı, kırmızı suratlı bir Hintli geldi. Adı Mustafa Sagir’di. Sagir çok iyi Türkçe ve İngilizce konuşuyor, o zamanların ünlü Kroker otelinde kalıyordu. Bu otel, Tepebaşı’ndaydı ve İngiliz sarayına çok yakındı. Hint uyruklu Sagir’in İstanbul’a gizli olarak geldiği söyleniyordu.
Sagir, çok geçmeden Şehzadebaşı’nda oldukça büyük bir ev kiralayarak, burada Darülfünun(üniversite) öğrencilerine İngilizce dersler vermeye başladı. Evinin duvarlarına süslü yazılarla yazılmış kuran ayetleri, Mustafa Kemal, Enver ve Cemal Paşaların boy boy resmini asmıştı. Sagir, genç üniversitelilere çok yakınlık gösteriyor, onlara Anadolu’da yeni başlayan milli mücadeleden yana olduğunu söylüyordu. Daha sonra bir haber bomba gibi patladı. Mustafa Sagir, Hint-İslam Cemiyeti’nin Mustafa Kemal Paşa’ya sunulmak üzere kutsal bir emanetini, bir mektubunu ve birkaç milyon lira tutan para yardımını yanında getirmişti. Oysa Mustafa Sagir tehlikeli bir İngiliz casusuydu. Mustafa Sagir, bir fırsatını bularak milli mücadele yanlısı insanlardan arkadaşlar edinmiş ve onların güvenlerini kazanmıştı. Mustafa Sagir’in kurduğu bu tür ilişkiler başarıya ulaşmıştı. Hintli casus, Karakol Örgütü’nün yardımıyla İstanbul’dan gizlice Sofya’ya geçti. Amacı Varna-İnebolu yoluyla Anadolu’ya geçmekti. Fakat deniz yolculuğu başarılı geçmedi ve İğneada’da Yunanlılar tarafından yakalandı. Atina’ya gönderildiyse de İngilizler tarafından İstanbul’a getirildi ve hapse atıldı. İngilizlerce hapse atılması Kuvva-i Milliyecilerin çoğunun Mustafa Sagir’e olan güvenini artırmıştı. Nitekim 17. günün sonunda Mustafa Sagir zindandan sözde “kaçtı.”Hemen o gece Karakol Örgütü’nün yardımıyla bir vapura bindi; cebinde K.G. yani Karakol Grubu parolalı bir belge vardı.
Sagir, İnebolu rıhtımında Anadolu topraklarına ayakbastı. Geleceği önceden bildirildiğinden, kendisini Kemalettin Sami Paşa olağanüstü bir törenle karşılamıştı. Mustafa Sagir hayatından son derece memnun görünüyordu; amacına adım adım yaklaşmaktaydı. Yanında mihmandarı Kemalettin Sami olduğu halde Kastamonu’ya doğru ilerliyordu. Kastamonu’da Muhittin Paşa her nedense Hintli konuğu soğuk karşıladı. Bu yüzden Kemalettin Sami ile Muhittin Paşa arasında ufak bir tartışma bile geçti. Ama Çankırı’daki karşılanışı, doğrusu anılmaya değerdi. Kendisine burada mükellef bir ziyafet verildiği gibi, Türkçe bildiği halde Yüzbaşı Mehmet Ali Bey, Sagir’e tercümanlıkla görevlendirildi. Sagir, Ankara’ya ancak karanlık iyice bastıktan sonra ulaşabildi. Mustafa Kemal Paşa adına Kılıç Ali, Ankara valisi, polis müdürü, birçok mülki ve askeri amir, milletvekilleri Hintli misafiri karşılamak için Çankırı Kapı’ya toplanmışlardı. Sagir buradan konvoy halinde Ankara’ya girdi ve Hürriyet Oteli’nin en üst katındaki dairesine yerleşti. Hintli, geç vakitlere kadar birçok kişiyi kabul ederek kendileriyle dostane görüşmelerde bulundu.
Ertesi gün, Sagir için çok önemli bir gündü. Program gereğince otelinden doğruca odasına götürüldü. Sagir, Türk ulusunun kurtarıcısına kymetli bir bohçaya sarılmış, üzerinde “La ilahe illallah Muhammeden resulüllah” yazılı, değerli kumaştan, işlemeli sancak-ı şerif sunduktan sonra şöyle dedi: “Paşa hazretleri, kutsal sancağı şahsınıza Hindistan İslam Cemiyeti Başkanı Ebu Fazıl takdim ediyor. Hint Müslümanları başlattığınız milli mücadeleye tamamen katılıyor, madden ve manen elinden geleni esirgemeyeceğini vaat ediyor, bendenizi bu kararı tebliğe memur ediyor ve olağanüstü temsilci olarak göndermiş bulunuyor.”
Mustafa Kemal Paşa, kendisini Hintli Müslümanların temsilcisi olarak gösteren bu adama iltifat edip, Meclis’e takdimini emreder. Mustafa Sagir’in TBMM salonuna girişi tam anlamıyla bir olay oldu. Milletvekilleri kendisini büyük gösterilerle karşıladılar. Mustafa Sagir’in memnuniyeti gün geçtikçe artıyor, Hürriyet Oteli’nin en üst katındaki dairesinde her gün kendisini ziyaret eden milletvekilleri, din adamları ve gazetecilerle görüşmeler yapıyordu. Bu görüşmelerin birinde Hakimiyet-i Milliye muhabirlerine Ankara’da kaç gazete çıktığını sordu. Hakimiyet-i Milliye, Yeni Gün ve Yeni Dünya cevabını aldı. Ankara’da üç gazete çıkıyordu. Yeni Gün’ün sahibi ve başyazarı Yunus Nadi’ydi. Sagir, Yunus Nadi ile bir görüşmesinde Yeni Gün gazetesinden birkaç bin adet alarak Hindistan’a göndermek istediğini söyledi ve Nadi Bey’e Ankara’da Urdu dilince bir gazete çıkarmasını önerdi. Hintli konuk, her türlü masrafı da üstüne alıyordu. Nadi Bey bu öneriler karşısında şaşırdı ama Sagir’den kuşkulanmadı. Ancak böyle bir gazete için Urdu diliyle harfler, Urdu dilini bilen dizgiciler gerekliydi. Hintli konuk öylesine inandırıcı konuşuyordu ki, Yunus Nadi çok geçmeden durumu Gazi Paşa’ya arz ederek bu konudaki direktifini beklediğini söyledi.
Mustafa Kemal Paşa:
“Bu adam casustur, hakkında gizli soruşturma var. Sonuç alıncaya kadar bundan hiç kimseye bahsetmeyin” dedi. Yunus Nadi, heyecan ve şaşkınlıktan sapsarı kesilmişti. Öte yandan Mustafa Kemal Paşa, hiçbir şey olmamışçasına Sagir’in bilgisi altında Hindistan İslam Cemiyeti Başkanı’na teşekkür telgrafı çekiyordu. Mustafa Sagir’in Ankara’daki durumu –tabii kendi düşüncesine göre- adamakıllı kuvvetlenmişti. Hürriyet Oteli’nden ayrılarak Karaoğlan semtinde özel bir daire kiraladı. Bu arada İçişleri Bakanı Adnan Bey’le(Dr. Adnan Adıvar) tanışmış, dostluğu ve samimiyeti ilerletmişti. Görüşmelerinden birinde Adnan Bey’e İstanbul ile haberleşmesi gerektiğini, Ankara’daki faaliyet ve çalışmaları günü gününe rapor etmesi gerektiğini iletti. Dr. Adnan Bey, Sagir’in bu isteklerini kabul eder görünmüştü. Hintli konuk, İstanbul’a gönderilmek üzere Adnan Bey’e bir mektup, bir de Yeni Gün gazetesi verdi. Gazetede Sagir’in Yunus Nadi’ye hitaben yazdığı bir açık mektup yayımlanmıştı. Mektupta milli mücadele övülüyor, İngilizlerin tutumu ise eleştiriliyordu. Sagir, Adnan Bey’in yanından kendinden emin ve memnun ayrıldı.
Oysa Dr. Adnan Bey her şeyin farkındaydı. Nitekim Sagir’in kaleme aldığı mektup uzmanlara incelettirilince, görünen mürekkebin altında görünmez mürekkeple kaleme alınmış olanlar ortaya çıktı. Öte yandan İstanbul’dan Sagir’e sık sık mektup yazan Ramiz’in, aslında İngiliz Haberalma Servisi’nden Albay Nelson olduğu anlaşıldı.
Aslında Sagir, başından beri davranışlarında serbest bırakılmıştı. Kandırdığını düşünerek hata yapması hedefleniyordu. Geldiği günden bu yana Mustafa Kemal Paşa’nın direktifiyle, kendisini İstiklal Mahkemelerine götürecek kadar kabarık bir dosya meydana getirmişti.
Mustafa Sagir, İstanbul’a yazdığı mektuba aradan on beş gün geçtiği halde cevap gelmeyince, yine İçişleri Bakanı Adnan Adıvar’ın makamına giderek durumunu anlattı. Artık oyun bitmişti. Adnan Bey, çekmecesinden Sagir’in şifreleri çözülmüş, okunur hale getirilmiş mektuplarını gösterdi ve tutuklandığını bildirdi. Sagir şaşırmıştı. Şaşkınlığı geçmeden iki polis koluna girip, kendisini nezarethaneye götürdüler. Bu sırada Karaoğlan’daki evine Türk haberalma ve güvenlik görevlileri tarafından bir baskın yapılıyor, bütün belgelere ve gizli evrakına el konuyor, gizli dolaplara saklanmış tabanca, bomba ve patlayıcı maddeler ele geçiriliyordu.
Hint asıllı Mustafa Sagir yakalanmıştı. Sagir, polis nezaretinde 10 gün kaldı. En sonunda müdüriyete şu ifadeyi verdi: “Lawrance Osmanlı İmparatorluğunu altınlara dayanarak yıkmıştı. İngilizler beni de milli hükümeti silahla ortadan kaldırmakla görevlendirdiler. Maksadım Mustafa Kemal Paşa’yı öldürmekti. Bununla Türklerin kurtuluş savaşı duracak, milli hükümet yıkılmış olacaktı. Fakat başarılı olamadım. Suç kimsenin değildir, doğrudan doğruya benimdir. Arkadaşlarım, hiçbir şeyden haberleri olmayan, iyi niyet sahibi, saf insanlardır. Yalnız para için bana yardım etmişlerdir. Zira suikast planı benden başka kimse tarafından bilinmiyordu”
Yargılanan Mustafa Sagir idam cezasına çarptırıldı ve asılarak idam edildi… Geçmişten Günümüze İstihbarat Örgütleri/Murat Yalçın sf:67 |
614 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |