Laiklik devlet düzeninin ve hukuk kurallarının dine değil  akla ve bilime dayandırılmasıdır. 
Laiklik, dinin doğru uygulanabilmesinin teminatıdır!..

O; tarih boyunca hakkında elli bine yakın kitap, yüz binlerce makale yazılmış tek Türk’tür!..

Tarihe Dair Notlar
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi8
Bugün Toplam155
Toplam Ziyaret162751
Uğur Mumcu/İktidar

İktidarlar, devletin bütün mali olanaklarıyla, işbirlikçi üç beş işadamını zengin etmek için kurulmuş birer bankadır. Akraba, eş dost bu kredi yağmasından paylarını kolayca alırlar. Üreticiye gidecek olan Ziraat Bankası kredileri sel gibi müteahhitlere akar. Bu soyguna karşı çıkan namuslu memurlar, bir gün içinde işlerinden atılır. Milyonların hesabı kamuoyunda sorulmaya başlandı mı, işbirlikçi sermayenin basını aşırı uçlardan, komünizm tehlikesinden ve demokrasi düşmanlarından sözeden yazılarla hücuma geçer. Gayrımüslim tüccarların İslamcı gazeteleri, peygamber tefrikaları arasında sömürü düzenini savunur. Ya bugünkü düzen ya da kızıl ihtilal gibi iki yol ile karşı karşıya kalındığı söylenir.

Banka idare meclisi üyelikleri ve noterlikler, cici demokrasinin arpalıklarıdır. Banka idare meclisi üyelikleri demokrasimizin iki irikıyım partisi arasında paylaşılmıştır. Siyasal tarih profesöründen seçim kaybetmiş milletvekiline kadar bütün demokrasi savunucuları, banka idare meclislerinden nasiplenirler! Noterlikler, kimsenin üzerine varmadığı büyük kazanç kaynaklarıdır. Noterlikler iki büyük parti arasındaki gizli koalisyonun ortaklık konularından biridir. İdare meclisi üyeliği, noterlik ve ticari hakemlik konularında, siyasal partiler arasında tam bir işbirliği vardır. Bu ilişkilerle güçlenen çıkar çevreleri, gün geçtikçe birbirlerine daha da yaklaşırlar. Toplumun öteki kesimlerindeki soygunlar, siyasal partilerin elbirliğiyle korunur. Toplumun temelini değiştirecek hiçbir yasa, partiler eliyle Meclis’e gelmez. Çünkü bu partiler, sosyal değişiklikleri önlemekle görevlidirler. Kendi varlık nedenleri bu düzenin devam etmesine bağlıdır.

Her demokrasi bir çeşit oligarşidir.

Toprak ağalarının, yabancı sermayenin, ticari kapitalizmin ve işbirlikçi burjuvazinin düzensizliğine demokratik düzen adını takmak ve ondan sonra bu düzeni savunmak, demokrasiyi savunmak değildir. Bu ancak egemen sınıfların ücretli bekçiliğidir. Emperyalizmin aracılığı ve sömürücülüğün avukatlığıdır. Bu burjuva partilerinin, Anayasa’yı uygulamaları mümkün değildir. Tersine, bu partiler Anayasa’yı uygulamamak için örgütlenmektedirler. Siyasal partilerin iç yapılarında ve gelişmelerinde olumlu hiçbir belirti yoktur. Gün geçtikçe, partilerin birer çete oldukları daha iyi anlaşılmaktadır. Partilerin sayısı çoğalmakta; fakat bunların egemen sınıfların şubeleri oldukları günışığına çıkmaktadır.

Perikles: Hürriyet, iktidarların yaptıklarına muhalefet etme cesaretidir.

Türkiye bugün tarihin en yeteneksiz ve beceriksiz siyasal yöneticilerinin elindedir. Bu siyasal kadro, kendiliğinden ortaya çıkmamakta, adına demokrasi dediğimiz bu çok partili rejim, en yeteneksizi, en beceriksizi, yalancıyı, sömürücüyü ve demagogu iş başına getirmektedir. Emperyalizmin sömürü alanı içinde olan hiçbir azgelişmiş ülkede devrimci ve halkçı yöneticiler sandık yoluyla iktidara gelmiş değillerdir. Sandıktan, sandığın sahibi, egemen çevreler çıkmaktadır.

Temelleri sarsılan bir düzen kendisini nasıl korur? Yoksulluk, gerilik ve karanlık, bu düzenin dostlarıdır. Egemen sınıflar önce bunlardan yararlanırlar. Halkın din duyguları, mistik inançları, değişmez değer yargıları kullanılır. İktidarlar, siyasal egemenliklerini sürdürebilmek için dinsel kişi ve kurumlarla açık ya da kapalı ilişkiler kurarlar. Toplumu ayakta tutan en büyük gücün din olduğu ve birtakım kişilerin de dine saldırdıkları ileri sürülür. Temel sorun, dindarlık/dinsizlik olarak ortaya konur. Düzenin temellerine yönelmiş tüm ekonomik eleştiriler, halkın inançlarına birer saldırı olarak sunulur. Dinsizlere karşı “cihat” açılır. Kuran kursları, İmam Hatip Okulları bu amaçla örgütlenir. Yoksul halk çocukları buralarda, bu soygun düzeninin bekçisi olarak yetiştirilir.

 

 

 

Kafalarını bir türlü düşünmeye alıştıramayanlar, gümrükten her nasılsa sokulmuş kaçak eşya sanırlar yadırgadıkları düşünceleri. Özgürlükten korkarlar. Bunlar azgelişmiş kafalardır. Bunların yanında bir de, bütün olup bitenlerin ne olduğunu bilen, anlayan sömürücü azınlık sözcüleri bulunur. Bunlar halkın uyanmaması için birlikte çalışırlar. Korkular, günahlar, tabular yaratırlar. Ne zaman ağzına, çıkarlarına dokunan bir söz alsan başlarlar hücuma. Önce vatan millet edebiyatı, bilgiççe baş sallamalar, sonra suçlama:

“Bunlar kökü dışarıda, aşırı cereyanlardır. Tehlikeli fikirlerdir. Milli bütünlüğü bozmaya matuf hareketlerdir.”

 

 

 

Düzenin bekçilerinden düzen değişikliği istemek ve beklemek sosyal kanunlara aykırıdır. Bugünkü siyasal partilerin ortak amacı, sandık oligarşisini sonuna kadar savunmaktır. Siyasal kadroları biçimlendiren ve onlara yön veren bu amaçtır. Düzenin temeli, toprak ağalığına ve yabancı sermayeye dayanmakta ve yöneticilerimiz parlak halk edebiyatına rağmen, gerçekte bu çıkar çevrelerinin etkileriyle seçilmektedirler. Düzenin temelleriyle siyasal yöneticiler arasında çok yakın ve doğal bir ilişki vardır.

Kemalist devrim bir karşı devrimle ortadan kaldırılmıştır. Kemalist ve toplumcu dünya görüşü ile Kemalist devrimi tamamlamak, Türk devrimcisinin ilk görevidir. Bugünkü siyasal partiler, sadece egemen sınıf iktidarını güçlendirmektedirler. Demokratik hukuk devleti yerine enternasyonal sermayeye bağlı gayri milli bir düzen yürütülmektedir. Bu düzen değişmelidir ve yerine milli temellere dayanan bir halk yönetimi geçmelidir. Karşı devrim silinmeden Türkiye’nin ilerlemesine ve bağımsız olmasına imkan yoktur. Bu savaş, İkinci Kurtuluş Savaşı’dır.

Uğur Mumcu

Kaynak: piktobet

edebiyatgazetesi

  
543 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın