Tarihin son tekerrürü... /Bilge Altun
Bir parti düşünün...
Liberalizmi savunan, demokrasiden söz eden, anayasa halkın isteği doğrultusunda değiştirilecek diyen, dinsel düşünce ve inançlara saygılı olunmasını telkin eden, idari yönetim yerine yerel yani yerinden yönetimi savunan, İstanbul’u yeniden ekonominin merkezi yapmak isteyen, yabancı sermayeyi destekleyen ve tüm bu fikirlerini halka kabul ettirmek için dış destekli (yandaş) basını kullanan…
Böyle bir parti üç kez, farklı isim ve liderlerle geldi bu ülkenin karşısına… İlki, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasıydı… İyi incelenmesi gereken, fakat incelenmediği için sonuçlarını bugün net biçimde yaşadığımız zehrin kökeni...
Devam edelim...
Sonra bir başka parti, yine aynı söylemlerle çıktı karşımızda… O da liberaldi. Demokrasiden, din ve inançlara saygıdan, yabancı sermayenin gerekliliğinden, özgürlüklerden söz ediyordu…
Diğeri seçimlere dahi giremeden bölücü faaliyetlere destek verdiği gerekçesiyle kapatıldı. Ancak ikincisi seçimlere girdi ve seçildi. Son seçimleri şaibeli olsa da halkın iradesiyle(!) üç kez hükümeti kurma görevi Onlara verildi…
Tabii verilen görevin gereğini yerine getirmek için hiç vakit kaybetmedi.
İlk olarak Arap harfleriyle tedrisat yapmak için gizli ya da aleni dershane açanlar hakkındaki yasaklamaları kaldırdı. Köy Enstitülerini kapattı. Yabancı Sermaye Yatırımlarını Teşvik Kanunu çıkardı. ABD yönetimi, Marshall Planı çerçevesinde Türkiye’ye 58 milyon dolarlık askeri yardım yapılmasını onayladı. Tüm masraflar bize ait olmak üzere ve TBMM kararı olmaksızın NATO’ya girmek için 4500 askeri Kore Savaşı’na gönderdi. Nato’ya karşı olan muhalifleri tutuklattı. Petrollerin işletilmesiyle ilgili ilk anlaşmayı bir ABD şirketiyle yaptı. Petrol işletmeciliğini yabancı sermayeye açan ve Max Ball adlı bir yabancının hazırladığı Petrol Yasasını Meclis’te kabul ettirdi. Kendi kadrolarını kurmak için devlette tasfiyeye yöneldi. Çıkardığı bir yasayla, hükümete 60 yasını ya da 25 hizmet yılını doldurmuş yargıç ve profesörleri emekliye ayırma yetkisi verilmesini sağladı. Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları ve diğer bazı generalleri görevlerinden aldı. Ülke içinde çıkan olaylarda zarar gören kiliselere 10 milyon Lira avans verilmesini sağladı. Muhalif basına ciddi oranda baskıyı artırdı. Kendisine muhalif olan birçok gazeteyi kapatıp bazı yazarları tutuklattı. Basın suçlularının affı tasarısı, oy üstünlükleri nedeniyle reddedildi.
Maliye, İstanbul’da hazineye ait 10 bin arsa ve 500 binayı satışa çıkardı. Lozan Antlaşmasına göre Fener Rum Patrikhanesi’nin başındaki kişinin TC vatandaşı olması gerekir ilkesi, ilk kez ABD’den uçakla gönderilen Athenagoras’ın Türkiye’ye sokulması ile ihlal edildi. O, Athenagoras’ı ziyaret etti ve elini öptü. Ortadoğu’daki muhtemel karışıklıklara müdahale etmek amacıyla ABD askerleri ilk kez İncirlik üssüne indirildi. Trabzon’da bir Amerikan üssü kuruldu. Türk bayrağını yırtmaktan sanık 4 Amerikalı beraat etti. Kıbrıs’ta EOKA terör örgütü faaliyetlerine başladı. Kayseri’de halka yaptığı açıklamada, iktidarda olduğu yedi yıl içinde yeni 15.000 cami inşa edildiğini ve başta Süleymaniye olmak üzere 86 caminin onarıldığını belirterek övündü. Atatürk Orman Çiftliğinden arazi satılabilmesine olanak tanıyan kanun kabul edildi. Devlet iç borçları 2 milyar 565 milyon liraya yükseldi.
Risale-i Nur kitabının ilk kez serbestçe basılması için kağıt tahsisi yapıldı. Said-i Kürdi Istanbul’a geldi ve onun döneminde hiçbir baskıya maruz kalmadan faaliyetlerini gerçekleştirdi…
İşte bunlar, on yıllık döneminde yaptıklarından sadece bazıları…
Sonra ne oldu?.. Ortadoğu’ya yönelmek istedi. Amerika ile anlaşmalar yaptı. Amerika, onu Ortadoğu temsilcisi olarak kullanmak istedi. Amerika destekli çıktığı Ortadoğu gezisinde oldukça sıcak karşılandı. Bu gezilerin ardından Suriye’ye gitti. Ancak orada sert bir tepkiyle karşılaştı ve geri dönmek zorunda kaldı. Ortadoğu Savunma ittifakı kurmak istedi. Ancak bu kez de Araplar, onun yanında olmadı…
O’nun, o dönemlerde Ortadoğu’ya açılmasının elbette ki en büyük nedeni, Amerika’yla yaptığı gizli anlaşmalar gereğiydi. Ancak her adımı; (yandaş medyada) Sovyet tehdidini önlemek, komünizmin yayılmasını engellemek, Ortadoğu’da önemli bir konuma ve bölgede söz hakkına sahip olmak gibi amaçlar gösterilmişti. Fakat emperyalist destekli böyle bir hareketin tek bir sonucu olacağı muhakkaktı. 27 Mayıs askeri darbesi sonucunda idam edildi…
Son bir deneme daha yapıldı… O da liberalizmi savunuyordu… Tıpkı O da, diğerleri gibi özgürlüklerden, demokrasiden, dini düşünce ve inanç özgürlüklerinden söz ederken, kendine muhalif olanlara yaşam hakkı tanımamayı kendisinde hak gördü. Tıpkı birincisinin yaptığı gibi; devletimizin birliğini bozanlarla, askerimizi, vatandaşımızı şehit edenlerle görüşmekten çekinmedi. Ve yine diğerleri gibi basının gücünü etkin biçimde kullanıp ikincisinin başaramadığı Ortadoğu görevini bir kez daha yürürlüğe koymaya çalıştı. Yine Amerika dost, yine Amerika'nın çıkarlarının çatıştıkları düşmandı!..
Atatürk’ün Nutuk’ta sözünü ettiği, “Dini bayrak olarak eline alanlar, vatan meselesinde samimi değillerdir.” dediği güruhun vatanımızı mahva sürüklediğini bu kez gözlerimizle görüyoruz. Yazık ki Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasıyla ekilen bu tohum, iyice serpildi, hatta zehir yüklü ürünlerini toprağımızın neredeyse her yerine genişletti...
Böyle bakınca; çıkış yok, çözümü yokmuş gibi görünse de bu doğru değil...
Zira şöyle bir geri baktığımızda, birini Atatürk’ün kapattığını, diğerinin yönetime el koyma neticesinde ellerinden kaydığını; sonuncusunun ise nasıl sona ereceği şimdilik meşkuk olmasına rağmen iyi bir son olmayacağı en önce tarihimizde kayıtlı...
Burası Türkiye Cumhuriyeti Devleti, düşmanı çok ise kahramanları da boldur. Sonuçta, ta Mete Han'dan beri iç düşmanlarla mücadele eden ve kazanan Yüce Türk Milleti bunun da üstesinden gelecektir, kimsenin şüphesi olmasın!..