Kan Parası/Türker Ertürk Geçen Cuma günkü köşe yazımı Suriye’den yazmıştım. Bu günkünü ise dönüş yolunda Şam’dan Lübnan’ın başkenti Beyrut’a kara yoluyla ve Beyrut’tan İstanbul’a hava yoluyla intikalde iken kaleme aldım. Suriye’ye gitmem arifesinde, “Niçin Suriye’ye gidiyorsun? Suriye’de her gün yüzlerce insan öldürülüyor gitmeye korkmuyor musun? Birleşmiş Miletlerin Annan Planı kapsamında Suriye’ye ateşkes için tanıdığı süre sen oradayken bitecek, yanlış zamanlama seçmedin mi?” gibi bir sürü motivasyon bozucu sorulara muhatap oldum. Suriye’de gördüklerimden sonra size şunu kesin olarak söyleyebilirim, oradaki yaşamın Türkiye’dekinden farkı yoktur. Emperyalizmin tam güdümünde olan Başbakan Erdoğan, Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile ele geçirilmiş mütareke basını sizde gerçek olmayan farklı bir Suriye algısı yaratmaya çalışıyorlar. Bunun tek bir amacı var, emperyalizmin maşası olarak Suriye’ye askeri müdahale yapabilmek. Ben bölgemizi ve ülkemizi bir kaosa götüreceğinden şüphe bile etmediğim Suriye savaşını tek başına engelleyemem. Ama bu ahlaksız ve aynı zamanda ihaneti de içinde barındıran savaş girişimini engelleme çalışmalarına katkı sağlayabilirim. İşte bunun için Suriye’deydim. Yarın savaş olmaz, emperyalistler Suriye’de rejim değişikliği bahanesi ile bölgemizi ateşe atmayı beceremezlerse, bende ahlaki ve bir o kadar da Türk Yurdunun savunması olduğunu değerlendirdiğim bu karşı iradeye sağladığım bir damlada olsa destek nedeniyle onur duyarım. Hayır, Irak’taki gibi milyonlarca insan ölürse ben bu insanlık suçuna ortak olmamış olurum. Atatürk’ün Ordusu Suriye’ye saldırır mı? Suriye’de insanlarla konuştum. Türkiye’nin yaptıklarına ve düşmanca tutumuna inanamıyorlar. Türkiye’nin ihaneti, işbirlikçiliği ve hiçbir gerekçeye dayanmayan düşmanca yaklaşımı onlarda adeta travma yaratmış. Tek sevindirici olanı bu tutumun Türk Halkından kaynaklanmadığını bilmeleri ve nefret haline gelen tepkilerinin Erdoğan ve Davutoğlu üzerinde odaklanması. Hep sordular, Atatürk’ün Ordusu böyle bir hata yapar, Suriye’ye saldırır mı? Diye. Yurtsever insanları ve kahraman askerleri düzmece belgelerle işte bunun için zindanlara atıyorlar, bilesiniz. Türkiye’nin Suriye’deki teröre ve isyancılara verdiği desteği örneklerle anlattılar. Ülkemizde Suriye sınırına 150 metre mesafede mülteci kampı kuruluyor. Bu kamp içindeki imkanlar namütenahi. Berberinden doktoruna yok yok. Ekmek elden su gölden! Bu standartların onda birini yurttaşlarımız olan Van Depremzedelerin kamplarında ara ki bulasın. Suriye’den kaçıp gelen askerlere Suudi Arabistan ve Katar’ın oluşturduğu fondan her ay maaş veriliyor. Suriye’de zor şartlarda 1 ay çalışarak 300 ila 700 dolar arasında ücret alacağınıza, burada “yan gel yat Osman beş dönüm bostan” mantığı ile ayda 1000 dolar. Önce ekonomik yaptırımlarla ülkede yaşam şartlarını ağırlaştır sonrada isyan etsin diye havuçla özendir. Yine bu kamplarda askeri eğitim yapılıyor, silahlarla Suriye’ye geçiliyor, terör yapılıyor ve daha sonra tekrar geriye dönülüyor. Aynı Kandil değil mi? Bunun adı “Suriye’ye demokrasi götürmek” ve “Suriye halkının dostu olmak” oluyor. Soruyorum siz aynı şeyleri bizim ülkemiz için sınırımızın hemen ötesinde bir komşumuz yapsa ona nasıl bir iyilik düşünürsünüz? Şam’dayken öğreniyorum ki, 28 Şubat’tan hesap sormak için bazı emekli askerlerin evlerinde aramalar ve gözaltına almalar yapılıyormuş. Bu hareket siyasidir ve halkın dikkatini Suriye üzerinden çekmeye yöneliktir. Bunlar modası geçmiş eski numaralardır. Darbelerden hesap sormak yalandır. Çünkü asıl darbe Cumhuriyetimize karşı şimdi yapılmaktadır. AKP’nin bizatihi kendisi darbe ürünüdür. Gerisi lafügüzaftır. Son taksit iş bittikten sonra Şam’dan Beyrut’a kara yolu ile intikal ederken hem yazıyorum hem de geçtiğimiz yerleri incelemeye çalışıyorum. İki yerde askeri kontrol noktasından geçiyoruz. Buradaki askerlerin yüz ifadelerini ve davranışlarını anlamlandırmaya çalışıyorum. Suriye askerinden edindiğim izlenim yıllarca dış destekli terör belası ile uğraşan kahraman Mehmetçiğinkine benziyor. Gözlerinde ülkesini ve kendisini teröre karşı koruyabilmenin endişesi var. Bir zamanların ünlü Bekaa Vadisinden geçiyoruz. Dalmışım, eski okuduklarımın da etkisiyle 1970’li yılları, buradaki gerilla kamplarını, Filistin mücadelesini, o gün arkadaşlarına ve bugün ise hala ülkesine ihanet etmeye devam edenleri anımsıyorum. AKP liderliğinde Türkiye, Suriye’ye terör ihraç etmekte, halkını yönetime karşı isyana teşvik etmekte, askeri müdahale tehdidi yaparak göçü özendirmekte ve mülteci sayısını artırmaya çalışmakta, emperyalizmin taşeronluğuna soyunarak bölgemizi ve ülkemizi ateşe atmakta ve savaş için NATO’yu kışkırtmaya çalışmaktadır. Bilinmelidir ki Suriye müdahalesinin esas hedefi Türkiye’dir. Wikileaks belgelerinden öğreniyoruz ki AKP 2003 yılında Irak istilası öncesinde ABD ile yaptığı “At pazarlığı” sonunda Mehmetçiğin kanını 6 milyar dolara satmış. Ama bu anlaşmaya 1 Mart 2003 tezkeresinin reddi mani olmuş. Başbakan Erdoğan geçen hafta Çin gezisinin ardından Suudi Arabistan’a uğradı ve Kral Abdullah’la Suriye konusunu görüştü. Kral Erdoğan’a sanırım “Kan paranızı verdik, daha aktif olmanız lazım” uyarısını yaptı. Erdoğan daha sonra yine kan parası aldığımız Katar’a geçti. Söylenenlere göre kan parasının son büyük taksiti iş bittikten sonra verilecekmiş. Yaşadık desenize! Saygılar.
|
583 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |