Geleceğiz Yarısında Bir Gecenin.. Cem Yağcıoğlu Ve memleket bir türküdür; hem aya hem güneşe yakılan ve zamansız sancıdır, ağrıdır; ne yaparsan yap geçmez, en umutsuz kaldığın andır, bırakıp gidemezsin; evdir, ocaktır, dumanın tüttüğü dağın olduğu yerdir; sıcaktır! Dokunsan elin yanar, yangının olduğu yer, yandığın yerdir, uzat elini korkma; bu yangın bin yılın yangını; ‘biz’ ne yangınlar gördük, yılma! İhanetin geceye vuran hüznü efkâra boğmasın seni, bu depremler, bu seller korkutmasın; ölümün kıyısından geçerken ‘biz’; şarkılar, türküler söyleriz; yalnızlığımıza aldanmasınlar, bir gecede ‘binler’ geçeriz ‘biz’! Ve memleket; eski bir çığlığın dağarcığından emanet! Ey insanından utanan melânet! Çıktığın delikten tüterken ihanet; hayat ağacıyla kutsanmış bir döngünün çocuklarıyız biz, senin ‘doğa’cılığın manzaradan ibaretken, bizimkisi yaşama dair… Üzgün bir kadının eşsiz merhametiyle kurulurken otağ, ‘ana ocağı’ dememizdedir kadının kutsallığı ve elbet ‘batı’ kutsarken sömürüyü, ‘meta’ kadındır; örtüsü, çağdaşlığı(!) Ve memleket gün ışığına hasretken yaygarayı basan karanlık adamlar ortaklığı, dev gölgelerini aydınlığımızdan almakta; ve tarihin en büyük ihaneti sergilenirken bu topraklarda; memleket, aymazlığın haritasında kaybolmakta… Ve devranın böyle gideceğini sanan soysuz kadanalar, zafer sarhoşluğunda şarkılarını söylerken dağlara doğru; asra ‘mıh’lanmış ‘DAVA’mızın askerleri gelecekler, en karanlık gecenin sabahına doğru! Bu bir iz-düşümdür; tarihe bak! göreceksin, kimlerin gelip geçtiğini… Bizimkisi eski bir hilâl, yıldızı karanlıklara değmeyen; örtüsü kan, türküsü Marş! Ey benim merhametimden doğan marazlar, ey memleketimin aydınlığını karanlığa yoranlar ve haçlı kafasıyla Müslümancılık oynadığını sanan zevat! Sen ki dönmezsin yolundan; bekle, en onulmaz vakitlerin birinde geleceğiz; tam da haykırırken, tam da ‘oldu-bitti’ derken! geleceğiz! Geleceğiz yarısında gecenin; belki bir kelimenin hecesinde, belki vurdumduymazlığın son nefesinde; tam da ışıkları kapattığınızda, tam da sevgiliyle kucaklaştığınızda! geleceğiz… En gelinmez denilen vakitlerin birinde geleceğiz; tam da ayyuka çıkmışken ihanet, tam da her şey bitti! dediğiniz vakitte… Geleceğiz!.. Mor kaneviçeli akşam ayazlarının mineli sabahlarına doğru, gecenin âhenginden geçip geleceğiz! Fatma Seher’lerle (Kara Fatma) geleceğiz, Gördesli Makbule’lerle, Binbaşı Ayşe’lerle, Nene Hatun’larla geleceğiz! Daha niceleriyle, akın-akın, yol-yol geleceğiz… Ve sessizliğin kâbus gibi çöktüğü zamanların en beterinden geçerken memleket; ayın şavkı vururdu gecenin rengine, ışırdı ortalık; gölgeler düşerdi ahâlinin üzerine, uyurdu ortalık! Yozlaşmış kavramlar dağarcığında saltanat sürerken ecnebîler; hissiz bir dalkavukluk akardı Ankara’nın ortalarında, uyurdu ahâli; ve memleket kan ağlarken günün her vakti, it ulur, çakal ulur, uyurdu şehirler ve uyurdu insanlık!.. Ne bir ezikliğin suskunluğuydu bu, ne de bir çaresizliğin kırıntısı; sabrın azâmetiyle yoğrulurken yürekler; bitti! gitti! dendiğinin ertesinde inecek yumrukların sıra bekleyişi; ihanetin beynine saplanacak merminin, namludan çıkmadan önceki demlenişi gibi bir şey! Yeni bir devrimin ‘underground’ bekleyişi bu! Ondandır bu sessizlik, ondandır aymazlığın sınır tanımaz ‘depresif’ hali ve ondandır; ihanetin ayyuka çıkıp da aşağı inmez hali! Bir sapan bile yeter; av mevsimi yakındır!.. Geleceğiz, demem ondandır! Beni alırlar, sen gelirsin! Seni alırlar, ‘o’ gelir; Atilla gelir, Mete gelir; ‘an gelir’ Atilla İlhangelir;
ölüm bile vız gelir! dağın heybeti düşer, gölgesinde açar kan çiçekleri bir yangın eser, kül bulutu sarar meydanı sessizlik bulanır, çığlıkla yıkanır devran… ‘An gelir’ ve o an; bugün elinde erimiş çikolatasıyla resimli hikâyeler okuyan çocuk! gelir! İşte bu yüzden ve sebepten, ‘DAVA’nın çocuklarını yetiştirin!.. Ve memleket bir sevdadır; sızısı içimizde, sancısı hepimizde!
Cem Yağcıoğlu
edebiyatgazetesi
|
280 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |