(F. Rıfkı Atay, "Çankaya", 1969)
İsmet İnönü İtalya'ya resmi bir seyahat yapacağı vakit, Atatürk: "Sen Türkiye'nin Başvekilisin. Mussolini de resmen İtalya'nın Başvekilidir. Arada hiçbir fark tanımayacaksınız" demişti. Yolda idik. İlk verilen programa göre Mussolini istasyona karşılamaya gelmiyordu. İnönü Roma'da yerleştikten sonra karşılıklı ziyaretler yapılacaktı. Atatürk'ün talimatı üzerine, Türk Heyeti eğer program değişmezse yarı yoldan memlekete dönüleceğini İtalyan protokolcülerine haber verdi. Trende bir telâştır, gitti! Roma'ya vardığımız zaman İtalyan Başvekili Mussolini, sırtında ceket atayı ve başında silindir şapkası ile Türkiye Başvekilini bekliyordu...
İstanbul'un işgal günleri idi. Başta General Harrington olmak üzere bir kısım işgal kumandanları Pera Palas Salonu'nun bir köşesinde otururlarken, başka bir köşede oturan Mustafa Kemal nedense onların dikkatlerini çeker. Kim olduğunu soruştururlar. Mustafa Kemal denir. Onlar için Mustafa Kemal Birinci Dünya Savaşı'nın en ünlü şahsiyetlerinden biridir. Yabancı dillerde Çanakkale Harpleri'nden bahseden ve daima Mustafa Kemal'in isminde düğümlenen kitaplar ve yazılar o zaman bile azımsanamayacak kadar fazla idi. Kendisine haber göndererek masalarına davet ederler, ama Mustafa Kemal'in cevabı hem nazik, hem kesindir: "Burada ev sahibi olan biziz ! Kendileri misafirdirler! Onların bu masaya gelmeleri gerekir!"
"Kalbinde ve vicdanında manevî ve kutsal değerlerden başka zevk taşımayan insanlar için, ne kadar yüksek olursa olsun, maddi makamların hiç bir kıymeti yoktur. Bir insan, hayatında büyük bir muvaffakiyet gösterebilir, fakat yalnız onunla övünerek kalmak isterse, o muvaffakiyet de unutulmaya mahkûm olur. Onun için çalışmak ve daima muvaffakiyet aramak herkes için esas olmalıdır."
"Ben bir işte nasıl muvaffak olacağımı düşünmem. O işe neler mani olur diye düşünürüm. Engelleri kaldırdım mı, iş kendi kendine yürür. "
"Verdiğiniz emrin yapılmasından emin olmak istiyorsanız, tâ en son gerçekleşme ucuna kadar kendiniz onun başında bulunmalısınız."
"Muhterem gençler, hayat mücadeleden ibarettir. Bundan dolayı hayatta yalnız iki şey vardır. Galip olmak, mağlup olmamak . Size, Türk gençliğine devir ve emanet ettiğimiz vicdani görev, yalnız ve daima galip olmaktır ve eminim daima galip olacaksınız. Milletin yücelmesi uğrunda yapılacak işlerde, atılacak adımlarda katiyen tereddüt etmeyin. Milleti o yüce hedefe götürmek için konulacak engellere hep birlikte mani olacağız. Bunun için dimağlarınıza, malûmatınıza, icap ederse bileklerinize, pazılarınıza, bacaklarınıza müracaat edecek, fakat neticede mutlaka ve mutlaka o gayeye varacağız."
"Her gün, sabah, akşam, gece, ne zaman sırasına getirebilirseniz bir çeyrek, yarım saat, ne kadar vakit ayırabilirseniz kendi içinize çekilin, o gün yaptığınız işi göz önünden ve düşüncelerinizin tartısından bir defa geçirin, ne ettiğinizi, ne işlediğinizi her gün bir defa kendi kendinize yoklayın. Şuurunuzdan alacağınız cevapların ne kadar faydalı olacağını tasavvur edemezsiniz. "
(Niyazi Ahmet Banarh, 'Fıkra ve Nüktelerle Atatürk' 1954, s. 93)
Çeşitli yazarlar, O’nun dönemini yaşamış siyasi ve askeri yetkililer, tarihçiler ve Türkologlar tarafından ulusal ve uluslararası ortamda Atatürk hakkında yazılan araştırma, hatıra ve biyografiler 2400 cildi aşan dev bir kitaplık oluşturur. Atatürk'ü dost olduğu kadar düşman ülkelerin liderleri de övgü ile andılar, O’nun örnek devlet adamlığım veciz bir şekilde dile getirdiler. İşte birkaç örnek;
Türk orduları İzmir'e girer girmez, 1922 yılının Ekim ayında İngiliz parlamentosu fevkalade bir toplantı yaptı. Lordlar kamarası üyeleri yerlerini aldılar. Büyükelçiler de bu tarihi oturuma iştirak ettiler. İlk defa kürsüye İşçi Partisi lideri McDonald çıkarak ;- " Hükümetten şunu sormak istiyorum. Hükümet Anadolu'yu galip devletler arasında paylaşmak maksadıyla Hazineden on binlerce altın aldı. İstanbul ve Boğazlar Büyük Britanya'nın olacak, İzmir Yunanlılara , Antalya ve Konya İtalyanlara, Adana ve havalisi Fransızlara verilecek, Doğuda bir Kürdistan ve müstakil bir Ermenistan kurulacaktı. Ne yazık ki, bunların hiç birisi olmadı, bu taksim projesini Mustafa Kemal'in süngüleri alt üst eti. Bu hususta Hükümetten izahat istiyoruz." dedi. O zaman Başvekil bulunan Loyd George ağır, ağır kürsüye gelerek: "İnsanlık tarihi bir kaç asırda ancak bir dahi yetiştirebiliyor. Şu talihsizliğimize bakınız ki, beklenilen O dahi, bugün Türkiye' de doğmuştur, elden ne gelebilirdi?" diyerek kürsüden indi. Bu cevaba bütün İngiliz Milleti baş eğmek zorunda kaldı. Bundan sonra Loyd George Başvekillikten istifasını verdi.
"Sizlere şunu söyleyeyim ki, ben Atatürk'e sekreter olmak isterdim. Sebebi de, O’nun her akşam sofrasında bulunup yüksek fikirleriyle beslenmek dileğinde oluşumdur.", 1933
Edward Herriot, Fransa Başbakanı
"Sovyet Cumhuriyetler Birliği Dışişleri Bakanı Litvinof, bana Avrupa'nın en kıymetli devlet adamının , Avrupa'da değil, Boğazların gerisinde, Ankara'da yaşadığını, Türkiye Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal olduğunu söyledi." , 1937 Franklin D. Roosevelt, ABD Başkanı
"Atatürk asrımızın dâhi bir devlet adamıdır.", 1950
Albert Einstein